2020 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında Bakü’nün zaferiyle sonuçlanan 44 gün süren savaş, Kafkasya bölgesinin Soğuk Savaş sonrası jeopolitik manzarasında önemli bir değişimi tetikledi. Azerbaycan’ın Karabağ’daki Ermeni işgalini kısmen sona erdirme yönündeki başarılı çabasının iki önemli sonucu oldu.
Öncelikle Bakü’nün iç birliğini güçlendirdi ve giderek bölgesel oyuncu statüsünü yükseltti. İkinci olarak, Türkiye’nin Azerbaycan’ın Karabağ’daki askeri operasyonlarına verdiği önemli destek ve ardından gelen Şuşa deklarasyonu, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığı sağlamlaştırdı ve tüm bölgesel paydaşların dikkatini gerektirdi. Bu durum Ermenistan’ı dış politikasını yeniden değerlendirmeye sevk ederken, Rusya da değişen ortama uyum sağlamak zorunda kaldı. Bakü’nün zaferine istediği gibi cevap veremeyen İran, yeni durumdan hoşnutsuzluğunu sürekli dile getirdi. Gürcistan gibi diğer bölgesel aktörler, Rusya’nın Ukrayna’da devam eden çatışmasının yarattığı boşluktan yararlanarak Azerbaycan’ın askeri müdahalesini kendi sorunlarına çözüm bulma fırsatı olarak yorumladılar.
Sonuç olarak Karabağ zaferi bölgeye yeni dinamikler kazandırdı.
Karabağ savaşı sonrasında Rusya, Ermenistan ve Azerbaycan arasında imzalanan üçlü deklarasyon hükümlerinin uygulanması amacıyla Azerbaycan’ın son dönemde başlattığı terörle mücadele operasyonu, Soğuk Savaş’tan bu yana Azerbaycan’a dayatılan statükoyu tamamen değiştirerek yeni bir bölgesel jeopolitik manzara ortaya çıkardı.
Karabağ sonrası jeopolitiğin dikkat çeken yönlerinden biri, Türkiye-Azerbaycan ortaklığının stratejik bir bütünleşmeye evrilmesidir. Her iki ülke de ilişkilerini “tek ulus, iki devlet” olarak tanımlıyor ve bu söylem aralarında güçlü bir sosyolojik temel oluşturuyor. Bu birliğin temelinde etnik ve siyasi faktörler yatmaktadır. Bu karşıtlık karşılıklı olsa da siyasi açıdan hem devletler hem de toplumlar Ermenistan’ı tarihsel “öteki” olarak görüyor. Yani Ermenistan için Türkler aynı zamanda tarihsel “öteki” olarak da kabul ediliyor. Karabağ’ın özgürleştirilmesiyle bu karşılıklı düşmanlığın temeli zayıflayabilir ve potansiyel olarak Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında Kafkasya bölgesinde uzlaşmanın önü açılabilir.
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin boyutları
Karabağ ihtilafı öncesinde var olan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin askeri, siyasi ve ekonomik boyutlarının güçlenerek Karabağ sonrası bölgesel jeopolitiğin önemli dinamikleri haline gelmesi bekleniyor. Askeri açıdan iki ülke, savunma sanayii anlaşmaları yoluyla Azerbaycan’ın askeri yeteneklerini geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Şuşa deklarasyonunda da görüldüğü gibi askeri işbirliğini karşılıklı savunma taahhütlerine kadar genişletiyor. Bu, her iki ülkenin de çatışma durumunda birbirini savunma sözü verdiği anlamına geliyor. Bu tutum, son Karabağ krizi sırasında Türkiye’nin İran’ın Ermenistan’a verdiği desteğe karşı uyarıda bulunması ve Azerbaycan’a koruma güvencesi vermesiyle bir kez daha teyit edildi. Azerbaycan ordusunun yetenekleri onu aynı zamanda önemli bir bölgesel oyuncu haline getirdi. Azerbaycan-Türkiye ilişkileri, Karabağ sonrası bölgesel jeopolitik ortamda siyasi ve ekonomik açıdan yeni bir eksen olarak ortaya çıkıyor. Türkmenistan’ın gazının Hazar Denizi ve Azerbaycan üzerinden Türkiye’ye aktarılması da dahil olmak üzere enerji projelerindeki işbirlikleri, özellikle Zangezor koridorunun açılması halinde, Orta Asya’yı potansiyel olarak etkilemesi halinde, her iki ülkenin bölgedeki önemini artırabilir.
Ancak Karabağ sonrası jeopolitiğinde bölgesel ve uluslararası aktörlerin farklı pozisyonları belirsizlikleri de beraberinde getiriyor. Ermenistan’da yeni bir dış politika yönelimi arayışı belirsiz dinamiklerden biridir. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Rusya’ya yönelik eleştirileri, ABD ile ortak askeri tatbikatlar ve Rusya karşıtı tedbirler, Ermenistan’ı Rusya ile Batı arasında hassas bir konuma getirebilir. Ukrayna savaşı ve Karabağ ihtilafı gibi olaylar nedeniyle Ermeni toplumunda Moskova’ya olan güven azalmış olsa da Rusya hala önemli bir ortak olmaya devam ediyor.
Bu nedenle Rusya’nın Ermenistan’ın dış politikasında belirleyici bir rol oynaması muhtemeldir. Ancak Rusya’nın Ukrayna savaşına bulaşması ve Kafkasya’daki diğer zorluklar göz önüne alındığında, Rusya’nın etkinliği hâlâ sorgulanıyor. Rusya’nın bölgesel katılımını dengeleyecek bir Türkiye-Azerbaycan ekseni potansiyeli mevcut olsa da ne Türkiye ne de Azerbaycan yakın vadede böyle bir yönelime giremez. Bu noktada en acil konu, Karabağ yenilgisinin ardından milliyetçi söylemin yeniden harekete geçmesinin Ermenistan’ın yeni duruma uyumunu engelleyebileceği ve barış sürecini uzatabileceği Ermenistan iç siyasetindeki olası gelişmelerdir.
İran’ın tutumu
İran’ın eylemleri ve tutumu Karabağ sonrası jeopolitiği de belirsizliğe sürüklüyor. İran’ın Ermenistan’a verdiği destek jeopolitik kaygılar ve kimlik kaygılarından kaynaklanıyor. Tahran, Ermenistan’ı desteklemeyi, kimliğine tehdit olarak algıladığı Türkiye-Azerbaycan ortaklığının yarattığı güç merkezini dengelemenin bir yolu olarak görüyor. Zengezur koridorunu oluşturma çabaları İran’ın bölgedeki ekonomik etkisini zayıflatabilir ve ekonomik kayıplara yol açabilir. Türk dünyası ile Türkiye arasında doğrudan kara bağlantısı kuracak koridorun oluşturulması da İran’a yönelik bir başka tehdit olarak görülüyor.
Sonuç olarak İran, Karabağ sonrası bölgesel jeopolitikteki konumunu yeniden tanımlamalıdır. İran, spoiler ve istikrarsızlaştırıcı olmayı tercih edebilir veya bölgesel istikrara katkıda bulunacak bir duruş benimseyebilir. İran, Türkiye ile rekabetini Orta Doğu’dan Kafkasya’ya kaydırmayı seçer ve Azerbaycan’ı rakip olarak görürse, Karabağ sonrası bölgesel jeopolitiğin şekillenmesinde önemli bir rol oynayabilir.
Bir diğer belirsizlik kaynağı ise Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki normalleşme sürecinin geleceğidir. Karabağ sorununun çözülmesi durumunda Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme görüşmeleri daha kolay ilerleyebilir. Normalleşme süreci Karabağ’ın ötesindeki sorunları da kapsasa da, sınır geçişlerinin yeniden açılması taraflara ekonomik faydalar sağlayabilir ve potansiyel olarak siyasi normalleşmeyi hızlandırabilir. Ancak uluslararası Ermeni lobileri de dahil olmak üzere Türkiye karşıtı Ermeni politikalarının bu süreci engelleme riski var. Ermenistan ve Azerbaycan siyasi uzlaşmaya varabilirse normalleşme daha hızlı gerçekleşebilir ve bölgesel istikrara stratejik olarak katkıda bulunabilir.
Son olarak Karabağ sonrası jeopolitikte ABD ve Avrupa’nın, özellikle de Fransa’nın rolünün altını çizmek büyük önem taşıyor. Bu ülkelerin bölgeyi Rusya ve Türkiye ile rekabetçi bir arena olarak algılaması, bölgeyi rekabetçi bir stratejik ortama dönüştürebilir. Böyle bir senaryo, çatışma potansiyelini artıracak, bölgesel belirsizlikleri derinleştirecek ve Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden kaynaklanan krizi ağırlaştıracaktır.
Sonuç olarak, Karabağ sonrası jeopolitik bölgesel dinamikleri yeniden şekillendiriyor ve tüm bölgesel aktörleri gelişen manzaraya yanıt olarak konumlarını yeniden ayarlamaya zorluyor.