SEMA KIZILARLARSpectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi, Türkiye’nin en temel sorunlarına yoğunlaşan bir araştırma kuruluşu olarak demokratikleşme, toplumsal barış, sosyal eşitsizlikler, kent yönetimi, yerel idareler, ekoloji ve göç politikaları gibi konularda saha araştırmaları gerçekleştiriyor ve çözüm önerileri oluşturuyor. 22 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışmasının ardından yaptığı açıklamalar, Kürt sorunu ve çözüm sürecine dair tartışmaları yeni bir boyuta taşırken, Spectrum House’un gerçekleştirdiği son araştırma, bu konudaki toplumsal eğilimleri anlamak için önemli veriler sağlıyor. Merkez, son dönemde özellikle Kürt seçmenlerin eğilimlerine yönelik gerçekleştirdiği araştırmalarla dikkat çekmekte. En son 25 Kasım-3 Aralık tarihleri arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Kocaeli, Bursa, Adana, Antalya, Hatay, Manisa, Gaziantep, Trabzon, Aydın, Kayseri, Konya, Samsun, Tekirdağ, Van, Balıkesir, Malatya, Mardin, Zonguldak, Kırıkkale, Erzurum, Ağrı ve Kastamonu’da toplam 2 bin 28 kişi ile gerçekleştirilen “Kürt Meselesi ile İlgili Algılar ve Siyasal Eğilimler” başlıklı rapor kamuoyuyla paylaşıldı.
Araştırma, Kürt meselesini yalnızca iç politika ekseninde değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası boyutları olan çok yönlü bir sorun olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Kürt seçmenlere, Kürt meselesinin sebepleri, çözüm önerileri, siyasi eğilimler ve medya algısı gibi konularda sorular yöneltildi. Katılımcılar, Kürt meselesinin çözümünde halk ve sivil toplum kuruluşlarının muhatap alınmasını desteklerken, çoğunluğun barışçıl çözümler için umutlu olduğunu ifade ettiği görüldü. Siyasi tercihlerin değerlendirilmesinde CHP ve AK Parti arasında yakın bir rekabet olduğu ortaya konuldu. Medya algısıyla ilgili olarak, çoğu katılımcı medyanın bu konudaki tutumunu taraflı buldu.
Rapordan çıkan bazı önemli bulgular ise şöyle sıralandı: – Katılımcıların %53’ü yeni bir anayasa yapılmasını desteklerken, %47’si bu hususta olumsuz ya da kararsız bir tutum sergiledi. %59,3’ü Kürt meselesinin Türkiye için önemli bir sorun olduğunu belirtirken, %24,5’i diyalog ve müzakere süreçlerinin başlatılması gerektiğini ifade etti. %21,8’i şiddet ve terörle mücadeleye öncelik verilmesi gerektiğini vurguladı. %25’i çözüm sürecinde halk ve sivil toplum kuruluşlarının temsilci olarak rol almasını önemli bulurken, %18,9’u Kürt liderlerin görüşmelere dahil edilmesini önerdi. %29,4 ise Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözülemeyeceğine inanırken, her üç kişiden iki tanesi çözüm için umut taşıdığını belirtti. “Bu pazar seçim olsa” sorusuna verilen yanıtlara göre, CHP %32,4 ile birinci sıradayken, AK Parti %31,3 ile ikinci sırada yer aldı. DEM Parti %10,5, MHP %7,1 ve İYİ Parti %4,5 oranında destek gördü.
Kürt seçmenlerin %43,5’i, Türk seçmenlerin ise %67’si Bahçeli’nin açıklamalarını yanlış buldu. Spectrum House Genel Koordinatörü Zeki Gürür ile yapılan röportajda, Kürt meselesinde çözüm süreçlerinin başarısızlığında hükümetin siyasi çıkarlar doğrultusundaki yaklaşımının temel bir neden olarak öne çıktığı belirtildi. Bahçeli’nin Ekim ayı başında TBMM açılışında DEM Partililerle selamlaşmasıyla başlayan ve Abdullah Öcalan’a yönelik çağrılarına kadar uzanan açıklamaları, Kürt ve Türk seçmenler üzerinde farklı etkiler yarattı. Araştırma, etnik kökenin bu farklılıklar üzerindeki etkisini de gözler önüne serdi.
Özetle, Kürt seçmenlerin %43,5’i Bahçeli’nin açıklamalarını yanlış bulurken, Türk seçmenlerde bu oran %67 olarak saptandı. Kürt seçmenlerin %34,9’u Bahçeli’nin açıklamalarını desteklerken, Türk seçmenlerde bu oran %19,4 olarak kaydedildi. Kürt seçmenlerin yaklaşık %21,6’sında kararsızlık ve kafa karışıklığı durumu söz konusu. Bahçeli’nin açıklamalarının Kürt seçmenler tarafından geniş bir “barış” çağrısı olarak algılanmaması, bu söylemlerin taşıdığı stratejik karmaşa ile doğrudan ilişkili. Açıklamaların zamanlaması, muhatapları ve kullanılan dil, Kürt seçmenler arasında güven inşa etmekten uzak bir görünüm çiziyor. Bununla birlikte, Kürt seçmenlerin geçmişteki tecrübelerden kaynaklanan dikkate değer bir ihtiyatla bu tür çağrılara açılmamaları dikkat çekiyor. Her beş Kürt seçmenden birinin bu açıklamalar hakkında net bir görüşe sahip olmaması, çağrıların yeterince kapsayıcı sunulmadığını gösteriyor.
Bu durum, Kürt seçmenlerin geçmiş deneyimlerine dayanarak, çözüm süreçlerinin aksadığına dair bir hafıza ve kaygıyı da içerebilir. Bahçeli’nin beyanlarına yönelik şüphecilik, Kürt meselesine dair tarihsel birikimin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, Kürt seçmen, açıklamaları dikkatle izlemekle birlikte, bu söylemlerin siyasi gündeme gerçek bir dönüşüm sağlama potansiyelini sorgulamaktadır.
Kürt meselesinin çözümü için hiçbir adım atmama görüşüne sahip olan %15,3’lük kesimin motivasyonları ele alındığında, bu eğilimin genellikle sorunun varlığını reddetme temelinde yattığı söylenebilir. Bu kesim, Kürt meselesini bir sorun olarak kabul etmeyen, dolayısıyla herhangi bir çözüm girişimine karşı çıkan ve ayrımcı bir perspektife sahip bir grup olarak tanımlanabilir. Araştırma bulguları, bu grubun demografik özellikleri ile ilgili önemli ipuçları sunuyor. Bu kesimin büyük çoğunluğu Türk, erkek, orta ve ileri yaş grubu ve düşük eğitim seviyesine sahip. Siyasi parti tercihleri incelendiğinde ise bu görüşün ağırlıklı olarak MHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi seçmenleri arasında yaygın olduğu görülmektedir.
Bu veriler, söz konusu grubun temelde reddedici bir tutum sergilediğini, Kürt meselesinin varlığını inkâr eden bir çerçevede konumlandığını ortaya koymaktadır. Ek olarak, bu grubun çözüm arayışlarına karşı olan tepkisinin, yalnızca siyasi bir tutumla sınırlı kalmayıp, Kürt meselesini bir hak ve eşitlik meselesi olarak ele almayı tamamen reddettiği gözlemlenmektedir. Bu açıdan, “hiçbir adım atılmamalı” görüşü, Kürt meselesine dair çözüm önerilerini ve bu tür tartışmaların önünü kesmeye yönelik bir direnç olarak da değerlendirilmelidir.
Çözüm Süreci’nin başarısızlığında, hükümetin sürece siyasi menfaat odaklı yaklaşmasının en önemli sebep olduğu ifade edilmektedir. 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm ve diyalog süreci, özellikle Kürtler için büyük umutlar doğurmuştu. Ancak, hükümetin inisiyatifi doğrultusunda şekillenen bu süreç, o dönemdeki siyasi çıkarlarla doğrudan ilişkili sonuçlar doğurdu. Sürecin akamete uğraması ve yeniden şiddet sarmalına dönüşmesi, hükümete yönelik eleştirileri de beraberinde getirdi.
Katılımcılar, çözüm sürecinin sadece hükümet odaklı değil, geniş tabanlı katılımla yürütülmesi gerektiğini ifade ettiler. Geçmiş tecrübelerden yola çıkarak, sürecin başarısızlığa uğratacak bazı etkenler üzerine dersler çıkarılabileceği düşünülüyor. Yeni bir çözüm süreci tasarlanacaksa, her kesimin katılımını sağlayacak şeffaf ve kapsayıcı bir diyalog mecrası oluşturulmalıdır. Bu yaklaşım, sürecin çok aktörlü bir yapı içinde şekillenmesini sağlayarak, siyasi menfaat eleştirilerini azaltabilir ve sürecin toplumsal meşruiyetini artırabilir.
Ayrıca, katılımcıların %70,8’inin Kürt meselesinde üçüncü taraf ya da arabulucu istememeleri sebebini anlamak için derinlemesine bir analiz gerekmektedir. Kürt sorununa dair yeni bir çözüm yolu bulup bulamayacağımız konusu, birçok farklı faktörü göz önünde bulundurmayı gerekmektedir. Çatışma çözümü literatürüne baktığımızda, genellikle taraflar arasında güven eksikliği olan durumlarda üçüncü şahısların arabulucu rolü üstlendiği görülmektedir. Ancak, gerçekleştirdiğimiz araştırma sonuçları, katılımcıların %70,8’inin Kürt meselesinin çözümünde üçüncü taraf veya arabulucu istemediğini göstermektedir. Bu durum, büyük ölçüde Kürt meselesinin Türkiye’nin bir iç sorunu olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. Katılımcılar, bu konunun uluslararası veya bölgesel düzlemde ele alınmasının ülke çıkarlarına tehdit oluşturabileceği düşüncesindedir ve bu nedenle üçüncü tarafların sürece dâhil edilmesini istememektedirler. Ayrıca, üçüncü taraf veya arabulucu kavramının Türkiye’de sıkça