İsrail ordusu Gazze’deki hastaneleri bombalamaya devam ediyor. El-Şifa ve El-Kudüs hastanelerinin hizmet dışı kalmasıyla Şeridi’nin kuzey kesimleri yeryüzünde cehenneme döndü.
Her ne kadar Birleşmiş Milletler, Gazze’deki hastanelere yönelik saldırıların durdurulması için acil uluslararası eylem çağrısında bulunsa da, ABD ve diğer Batılı ülkeler İsrail’i kayıtsız şartsız desteklemeye devam ediyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Ofisi’nden Craig Mokhiber, Gazze’de olup bitenlerin “ders kitaplarındaki soykırım vakası” olduğunu öne sürerek geçtiğimiz günlerde istifasını sundu. Ancak Batı ne ateşkes ne de insani yardım çağrısında bulunuyor.
Hafta sonu Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bombardımanın bebekleri, kadınları ve yaşlıları öldürdüğünü belirterek İsrail’i durmaya çağırdı; bunun gayri meşru olduğunu söyledi. Pek çok gözlemci bu açıklamayı memnuniyetle karşılasa da Fransız muhalefeti Macron’u geç kaldığı için eleştirdi.
İronik bir şekilde, Macron, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun İsrail’in kendini savunma hakkına koşulsuz bağlılığını yineleyen güçlü tepkisi nedeniyle gecikmiş yorumlarını geri almak zorunda kaldı.
Avrupa Birliği’nin ateşkes çağrıları zayıf kalırken, Almanya kararlı bir şekilde İsrail yanlısı bir duruş sergiledi. Ülke, Holokost’un utanç verici borcunu ödeme çabasıyla Gazze’de devam eden katliamı aktif olarak destekliyor.
Avrupalı liderlerin sessizliğine ve korkutmalarına rağmen, kıtadaki Filistin yanlısı gösteriler, halkın İsrail’in Gazze’deki katliamını hatırlayacağını ve kendi hükümetlerini sorumlu tutacağını gösteriyor.
Tüm dünyanın izlediği sağlık tesislerinin kasıtlı olarak hedef alınması, kadın ve çocukların katledilmesi insanlığın vicdanında derin yaralar açtı.
Garbiyatçılık tuzağı
Macron’un ileri geri gidişi (okuyun: bariz sefalet) esasen Batı dünyasının utanmazlığını temsil ediyor. Eski Fransa Başbakanı Dominique de Villepin, bu tür sefaletleri “Garbiyatçılık tuzağı” olarak tanımlıyor. Uluslararası toplumun büyük çoğunluğunun Batı’yı (İsrail ile birlikte) sorguladığını ve yalnızlaştırdığını savunarak Garbiyatçılığı, beş yüzyıl boyunca dünya siyasetine yön veren Batı’nın sessizce her şeye karışmaya devam edebileceği düşüncesi olarak tanımlıyor.
Bu kez Oksidentalist utanç, Filistinlilerin öldürülmesine aktif destek olarak sunuluyor. Müslüman dünyasının çaresizliği bu utançla el ele gidiyor.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (IOC) Riyad zirvesinin son bildirisinde, İsrail’in savaş suçlarının soruşturulması, yerleşimci terörünün durdurulması ve ablukanın kırılmasının önemi özellikle vurgulandı. Ancak gözlemciler zirvenin katliamı sonlandıramadığının altını çizdi.
İsrail sivilleri öldüresiye bombalamayı bırakmadıkça ve yeterli insani yardım Gazze’ye ulaşmadıkça hiçbir açıklama yeterli olmayacaktır. Yapılması gereken acil yardım malzemelerinin Refah kapısı üzerinden, hatta deniz yoluyla Gazze’ye ulaştırılmasıdır.
İslam dünyasındaki parçalanma ve Arap devletleri arasında Hamas konusunda yaşanan fikir ayrılıkları, İsrail’e karşı daha aktif ve somut adımlar atılmasının önünde engel teşkil ediyor. Ancak Riyad’ın açıklaması Başbakan Binyamin Netanyahu’yu tedirgin etmeye yetti.
Uzmanların ağırlıklı olarak Gazze krizi sona erdiğinde koltuğunu koruyamayacağını öne sürdüğü İsrail başbakanı, Arap liderleri derhal tehdit etti ve onlara, çıkarlarını korumak ve iktidarda kalmak istiyorlarsa sessiz kalmalarını söyledi.
Netanyahu’nun küstah sözlerine herhangi bir Arap liderinin yanıt verip vermeyeceği henüz bilinmiyor. Ancak en azından Macron gibi davranmayacaklarını makul bir şekilde varsayabiliriz.