Aralık ayında Türkiye’de faizlerin düşürülmesi gerektiği konusunda hemen herkes hemfikir. Ancak, bu “toplumda oluşan menfaat ittifakı”nın gerektirdiği duruşu sergilemeyi istemiyorum. Bir gazeteci, FED Başkanı Powell’a şu soruyu soruyor: “Uykunuzu ne kaçırıyor?” Powell bu konuda: “Faiz oranları, ne enflasyonu artıracak kadar düşük ne de ekonomik daralmayı tetikleyecek kadar yüksek olmalıdır. Bu hassas dengeyi sağlayacak seviyede olup olmadıklarını kendime sorduğumda uykularım kaçıyor,” diyor. Powell’ın haklı olduğunu söyleyebilirim; çünkü enflasyonun nedenlerinden biri faiz oranlarının durumudur ve Türkiye’de de en önemli belirleyici unsurdur. Ancak, yüksek faiz oranlarının enflasyona karşı bir baraj olacağı beklentisi, talep artışlarını engelleyemedi, maliyet artışlarını kontrol altına alamadı ve fiyat artış alışkanlıklarını değiştiremedi. Enflasyonun artmasında üç ana etken rol oynamaktadır:
1) Talep yönlü enflasyon: Bu tür enflasyonu, hükümetler bilerek ve isteyerek yaratır. Talep yönlü enflasyonun temel dört unsuru vardır. Hükümetler, genellikle faiz oranlarını düşük tutmaya çalışır. Ayrıca, vergi muafiyetleri ile yüksek reel maaş artışları, ekonomik faaliyetlerin, yatırım ve tüketim harcamalarının yükselmesine yol açar. Türkiye’de, 2023 Ocak ile 2024 Temmuz arasında kamu çalışanlarına, emeklilere ve asgari ücretlilere yapılan zamlar, enflasyonun üzerinde bir artış göstermiştir. 2024 bütçe harcama artışı ise %70 oranında gerçekleşecektir. Bununla birlikte, ihracat artışı ve turizmdeki hareketlilik de talebi artıran ve dolayısıyla enflasyonist etkiler yaratan unsurlardır. Ücretliler, emekliler ve turistlerin harcamaları ile hükümet harcamaları %50 faiz oranları ve uygulanan makro ihtiyati tedbirlerle yeterince engellenememiştir.
2) Hükümetlerin kontrol edemediği maliyet yönlü enflasyon türlerinden hoşlanmadığı bilinmektedir. Hatta bazı durumlarda bu tür enflasyonun sebebi kendileri olmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda tedarik zincirlerindeki aksamalar ve nakliye ücretlerinin artması, emtia fiyatlarını yükseltti. Ancak bu yıl Süveyş Kanalı’nın bazı gemilere kapatılması Türkiye için bir sorun teşkil etmiyor. 2024 itibarıyla enerji emtiaları da dahil olmak üzere pek çok emtiada fiyatlar artmadı veya sabit kaldı. Bu durum, eşya enflasyonunun %40’ın altına inmesinin sebeplerinden biridir. Eşya enflasyonunun düşük kalması, TL’nin aşırı değerli olmasından ve dövizin kontrol altında tutulmasından kaynaklanmaktadır. Öte yandan, asgari ücrete yapılan artışlar bu tür etkilerin eşya fiyatlarındaki maliyet enflasyonunu daha fazla indirmesini engellemiştir.
3) Endeksleme: Geçmiş dönem enflasyon oranlarına göre fiyatlarda otomatik artış yapma alışkanlığıdır. Powell’ın: “Faizler, ekonominin daralmaması fakat aynı zamanda enflasyonun da artmaması gereken bir noktada olmalıdır.” yaklaşımını Türkiye ekonomisine uyarladığımızda tablo nedir? Araştırmalar gösteriyor ki Ağustos ayına kadar sanayi üretimi daralmıştır. Bu daralmanın nedeni ise firmaların stok yapmaktan vazgeçmesidir. Depodaki malzemeler kullanılmadan yeni hammadde almayı reddetmişlerdir. Bitmiş ürünler satılmadan yeni üretime geçmemişlerdir. Ancak Eylül ayında sanayi üretiminde bir artış gözlemlenmiştir. PMI oranları yükselmiştir. İşsizlik oranı artmamakta, İŞKUR her ay 120 bin kişiyi istihdam etmektedir. Kapasite kullanım oranları yükselmiş, reel kesim güven endeksi artmış ve konut ile otomobil satışları beklentilerin üzerinde tavan yapmıştır. Yani ekonomide ciddi bir daralma söz konusu değildir. Geçtiğimiz hafta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini sabit tutmuştur fakat faiz indirimine gidebileceğini ima etmiştir; bu durum alenen hatalı bir yaklaşımdır. Faiz indirimlerinden yararlananlar en çok bankalar, Hazine tahvili alanlar, yeni kredi kullanacak olanlar ve borsa yatırımcıları olmaktadır. Görüldüğü üzere zaten varlıklı olanlar, varlıklarını artırmak için faizlerin “erken” düşürülmesini bekleyeceklerdir. Faizler düşerse enflasyon daha geç düşeceği için en çok alt gelir grupları olumsuz etkilenecektir. Şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Eğer asgari ücrete, beklenen enflasyon oranında bir artış yapılacağı garantisi verilirse, TCMB istediği gibi faiz indirimlerine başlayabilir. Ancak bu kurgunun başarılı olabilmesi, “zenginin daha zengin, yoksulun daha fakirleşmesi” mantığına dayanmaktadır.
Eğer siz de TCMB yöneticilerinden biriyseniz, bilin ki Aralık ayında faiz indirimine gitmek, oruçlu birinin ikindide orucunu bozmaya benzer. Eğer futbolu seviyorsanız, sakat bir futbolcunun maça çıkması gibidir. Eğer botanikle ilgileniyorsanız, bir ağacın erken çiçek açması demektir. Eğer iktisat ve adalet kavramlarını düşünebiliyorsanız, Aralık’ta faiz indirimi yapmak, yüksek enflasyonu düşük gelirli kesimler aleyhine uzatmak anlamına gelecektir.