Başlık: Michigan’daki Arap Amerikalılar, ABD Seçimini Etkileyebilir mi?
Michigan eyaletindeki Arap Amerikalı toplumu, 31 Ekim 2024’te yapılacak ABD Başkanlık seçimleri öncesinde önemli bir dönüm noktasında bulunuyor. Seçim sonuçlarının kritik bir rol oynayacağı 15 eyaletteki gidişat hâlâ belirsizken, birçok Arap Amerikalı, karmaşık bir seçim süreciyle yüzleşiyor. Kamala Harris ve Donald Trump arasında seçim yapmak, görünüşte basit gibi görünse de, özellikle iç meseleler ve Orta Doğu’daki çatışmaların etkilerini hisseden seçmenler için bu durum göründüğü kadar kolay değil. Kamuoyu yoklamaları, Michigan’daki iki aday arasındaki mücadelenin modern tarihin en çekişmeli yarışlarından biri olduğunu ortaya koyuyor.
Michigan, ABD seçimlerinde sıkça olduğu gibi, kazananı belirleyecek seçim delegesi sistemi açısından kritik bir eyalet. Özellikle yoğun Arap nüfusuna sahip Dearborn gibi şehirler, bu topluluğun seçim sonuçlarını belirlemede önemli bir etken olabileceğini gösteriyor.
Arap Amerikalılar, Michigan’da tek bir oy bloğu oluşturmuyor. Eyaletteki yüz binlerce Arap Amerikalı, farklı siyasi görüşlere ve önceliklere sahip. Bu durum, onların kültürel çeşitliliğini ve ABD’nin iç ve dış politikasına dair farklı bakış açılarını yansıtıyor. Dearborn’daki Ekonomik ve Sosyal Hizmetler Merkezi’nin Ulusal Arap Amerikalı Toplulukları Ağı yöneticisi Rima Meroueh, Arap seçmen sayısını tam olarak belirlemenin zorluğuna dikkat çekiyor. ABD nüfus sayımlarında Araplar ayrı bir ırk grubu olarak tanınmadığı için, verileri izlemek güçleşiyor. Ancak Meroueh, Michigan’da en az 300 bin Arap Amerikalı seçmenin bulunduğunu tahmin ediyor. Bu sayıyı daha iyi anlayabilmek için, Trump’ın 2016’da Michigan’da sadece 10 bin oy farkıyla kazandığını, 2020’de ise Biden’ın 100 bin oy farkla öne geçtiğini hatırlayabiliriz. Yani, Arap seçmenler, seçimlerdeki kıl payı sonuçları etkileyebilir.
Meroueh, geleneksel olarak Arap Amerikalı seçmenlerin tek bir konu etrafında birleşmediklerini, ancak bu seçimde durumun farklı olduğunu ifade ediyor. Gazze’deki savaş sonrasında toplulukta bir değişim yaşandığını ve Orta Doğu’nun önemli bir konu haline geldiğini belirtiyor. Ancak seçmenler, hangi adımın ileriye yönelik en iyi çözüm olduğunu belirlemede hâlâ bölünmüş durumda. Bazıları, “Önce Amerika” yaklaşımının bölgedeki savaşları sona erdirebileceğine inanarak Trump’a yöneliyor. Diğerleri ise Harris’in diplomatik bir yaklaşım izleyerek uzun vadeli çözümler sunacağına dair umut besliyor. Ayrıca, ABD’nin İsrail’e desteğini eleştiren Yeşil Parti adayı Jill Stein’a destek verenler de mevcut.
Kamala Harris, Arap topluluğuna hitap etmeye çalışarak, Orta Doğu’da ateşkes sağlama sözü verdi. Buna karşın, Demokrat Parti’nin İsrail’e yeterince eleştiride bulunmadığını düşündüren seçmenler var. Dearborn’da bir restoranda oturan Abbas, birçok Arap Amerikalının Biden ve Harris’i Orta Doğu’daki çatışmalar nedeniyle eleştirdiğini ifade ediyor ve çoğu kişinin Harris’e oy vermeyeceğini belirtiyor. Abbas, bu seçim sürecinin bir ikilem olduğunu, “kötünün iyisi”ni seçmek zorunda kalacağını vurguluyor. Hâlâ kime oy vereceğine karar veremeyen Abbas, muhtemelen seçim günü bu kararı verecek.
Diğer yandan Trump, birçok kişi tarafından Müslüman ve Arap karşıtı olarak görülen göçmen politikası ve İsrail yanlısı tutumuna rağmen, Arap seçmenlerin geniş bir desteğini kazanıyor. Başkanlık döneminde savaş çıkmamış olması ve Ukrayna ile Orta Doğu’daki savaşlardan kaçınabileceği düşüncesi, çatışmalardan bıkan seçmenler için geniş bir taban oluşturdu. Trump ayrıca, ailesindeki Arap bağlantılarıyla da dikkat çekiyor.
Demokrat Parti’ye karşı duyulan öfke, Arap Amerikalı topluluğunda daha organize bir muhalefeti tetikledi. “Biden’ı terk et” ve daha sonra “Harris’i terk et” adı altında başlatılan kampanya, ivme kazandı. Kampanyanın kurucuları, Demokrat Parti’yi Arap ve Müslüman meselelerine yeterince duyarlı olmamakla suçluyor. Hasan Abdel Selam, muhalefetin esasen bir adaya değil, partinin İsrail yanlısı tutumuna karşı olduğunu belirtiyor. Her iki partinin de yetersiz olduğu sonucuna vardıklarını söyleyen Abdel Selam, Müslüman Amerikalıların oy kullanmanın önemine yönelik çağrı yapıyor. Ancak her iki partiyi de reddetmeleri gerektiğini de vurguluyor. Kampanya, Trump’a zarar verebileceği düşünülmesine rağmen, Yeşil Parti adayı Jill Stein’a destek veriyor.
Yemenli-Amerikalı aktivist Samara Luqman, uzun süre Demokrat Parti’yi desteklemişken, bu seçimde oyunu Trump’a verme kararı aldığını ifade ediyor. Luqman, Trump kampanyasının Arap toplumu ile kurduğu bağa dikkat çekiyor. Trump’ın etkinliklerinden birine davet edilmesi, Luqman’ın Trump hakkındaki görüşlerini değiştirmiş. Trump’ın Orta Doğu’daki savaşı durdurma gereğinden bahsetmesinin kendisi üzerinde olumlu bir etki yarattığını belirtiyor.
Trump’ın Michigan’daki desteği artarken, Demokrat Parti de geri adım atmıyor. 11 Eylül saldırılarından bu yana Arap Amerikalılar arasında büyük bir destek sahibi. Michigan Demokratik Kulübü Başkanı Sami Khalidi, Harris’in Arap seçmenleri kazanacağına inanıyor. Harris’in Gazze’nin yeniden inşası ve Filistinlilere insani yardım gerektiği konusundaki sözlerini de anımsatıyor. Khalidi, Demokrat Parti’nin Arap Amerikalılara hak ettikleri tanınmayı verebilecek tek siyasi kurum olduğunu savunuyor.
Ancak topluluktaki bazı kişiler için iletişim kurmak da yeterli olmayabilir. Filistinli-Amerikalı sanatçı Jenine Yassin, sandığa gitmemeyi seçti. Yassin, ABD’nin İsrail politikasıyla ilgili olarak her iki adayı da eleştiriyor. Yassin’in oy vermeme kararı, birçok Arap Amerikalı’nın paylaştığı öfkenin bir göstergesi. Yassin, Demokrat Parti’nin Arap Amerikalılar için sadece Filistin meselesine odaklandığını anlamadığını vurguluyor ve diğer toplumsal meselelere karşı duyarsız kalan bir duruş sergileyemeyeceklerini ifade ediyor. Ancak kendi kuşağındaki genç Amerikalıların, artan oranda İsrail’i destekleyen Amerikan politikalarına karşı çıkan görüşlerinin politikaları değiştirebileceğine inanıyor.