NATO zirvesinin 75. yıl dönümünü takip etmek üzere Washington’dayım. Aklımda Srebrenitsa ve Filistin var.
29 yıl önce, bu salonlarda toplanan adamların Avrupa’nın kalbinde bir katliam yaşanırken nasıl seyirci kaldıklarını hatırlıyorum. Birleşmiş Milletler tarafından sözde “güvenli bölge” ilan edilen Srebrenica’ya sığınan binlerce Müslüman Boşnak vahşice katledildi. Srebrenica güvenli bir bölge değildi, tıpkı Gazze’deki Rafah gibi bir tuzaktı.
Gazze’yi işgal ettikten sonra İsrail, Filistinlileri Mısır sınırındaki Refah’a göç etmeye zorladı ve yaklaşık 3 milyon Filistinliyi bu küçük alana sıkıştırdı. Son üç aydır İsrail, Refah’ı bombalıyor. Bugün Filistinli şehit sayısı 38.000’i aştı.
The Lancet’in yayınladığı bir araştırmaya göre, savaş bugün sona erse bile açlık, susuzluk, hastalık ve kötü yaşam koşulları nedeniyle toplam ölüm sayısı 186.000’i aşacaktır. İsrail’in Filistin’deki işgali ve soykırımı devam ederken, dünyanın en büyük askeri ittifakı NATO’nun neyi tartıştığını merak ediyor olabilirsiniz: Ukrayna.
Karşıt öncelikler
Sadece 10 ayda, İsrail tarafından öldürülen Filistinlilerin sayısı, iki yıl boyunca Ukrayna’da ölenlerin sayısının üç katından fazla. 38.000 Filistinli şehidin 14.000’den fazlası çocuk. Ancak NATO, yalnızca 8 Temmuz’da Kiev’de bombalanan hastanedeki çocukları anmaya değer buldu. Çok övülen Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi gerçekten evrensel değil; Kiev’de duruyor.
NATO üyesi ülke delegelerinin dar vicdanlarında, yalnızca Ukraynalı çocuklar, çıkarlarının çok gerisinde kalacak bir yer buluyor. Zirvenin nihai bildirgesindeki 38 maddeden 13’ü doğrudan Ukrayna’ya yönelik. Ayrıca, önümüzdeki yıl için 40 milyar dolarlık bir fon transferini içeren “Ukrayna’ya Yardım Taahhüdü” adlı ek bir belge de var.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskyy’i bir kahramana dönüştüren NATO, Ukrayna için bir askeri yardım ve eğitim birimi kurmaya karar verdi. Avrupa ülkeleri ve Kanada’nın 2024’ün sadece ilk altı ayında savunma harcamalarını %18 artırması, Ukrayna’ya yönelik tehditlere karşı daha güçlü bir savunma hazırlığı olarak karşılandı. Ancak Filistin’in bu koridorlarda yeri yok.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dışında hiçbir devlet başkanı Filistin’i gündeme getirmeye, bundan bahsetmeye veya ikili görüşmelerde adını anmaya cesaret edemiyor. Bu durum sadece ikiyüzlülük veya çıkarcılıkla açıklanamaz.
Washington Post gazetesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Filistin’de adil ve kalıcı bir barış tesis edilmediği sürece küresel vicdan rahat nefes alamaz” sözlerine yer verilen yazısında, Filistin’deki soykırımı “odadaki fil”e benzetti.
Filistin bugün NATO ve uluslararası toplum tarafından kapalı kapılar ardında saklanıyor, tıpkı 29 yıl önce Bosna’nın görmezden gelindiği gibi.
Ama bilmiyorlar ki bu “fil” bir gün o pırıl pırıl porselen dükkanını parçalayacak.