Deprem nedeniyle ilk iş olarak üniversitelerin kapatılmasını gündeme getiren iktidarı sert sözlerle eleştiren Ahmet Davutoğlu, “Dünya durur ama eğitim durmaz” sözleriyle karara tepki gösterdi.
Kahramanmaraş’ta meydana gelen deprem felaketinin ardından depremzedeler KYK yurtlarına yerleştirilmiş ve üniversitelerin ikinci dönemlerinin uzaktan eğitim yapılmasına karar verilmişti. Yüz yüze eğitime ara verilmesine tepki gösteren Gelecek Partisi lideri Davutoğlu, “Son derece yanlış bir karar” diyerek bütün üniversitelerin rektörlerine çağrıda bulundu. Davutoğlu “Dünya durur eğitim durmaz” dedi.
10 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş merkezli depremler çok sayıda can kaybı ve büyük yıkıma yol açarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üniversitelerin ve Kredi Yurtlar Kurumu’na (KYK) ait yurtların depremzedelere tahsil edileceğini ve üniversitelerde uzaktan eğitime geçileceğini açıkladı. Karara tepki gösteren Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, konuyla ilgili rektörlere çağrıda bulundu. “Dünya durur eğitim durmaz” diyen Davutoğlu, rektörlere yazdığı mektupta şu ifadelere yer verdi:
“SON DERECE YANLIŞ BİR KARAR”
“Değerli Meslektaşım, Millet olarak çok büyük acılar yaşadığımız bu kritik günlerde sizlere bir meslektaşınız olarak hitap etmeyi bilim ahlakımızın ve vatandaşlık sorumluluğumuzun bir gereği olarak telakki ediyorum. Her şeyden önce deprem felaketinde kaybettiğimiz bütün vatandaşlarımız yanında öğretim üyelerimiz ve öğrencilerimiz için rahmet ve taziye dileklerinde bulunuyorum. El birliğiyle her acının üstesinden gelebiliriz, ama sizlerin de çok iyi bildiği gibi, en zoru yetişmiş insan kaybının telafisidir. Bu kaybın telafisinde ana görev üniversitelerimiz basta olmak üzere eğitim kurumlarımıza düşmektedir. Yıllarca en kötü şartlarda bile üniversitelerde eğitim vermiş bir akademisyen olarak, böylesi hayati bir süreçte üniversitelerde yüz yüze eğitimin durdurulmasını telafisi mümkün olmayacak son derece yanlış bir karar olarak değerlendiriyorum. Esasta yanlış olan bu kararın dönemsel olarak da vahim sonuçlar doğurabilecek nitelikte olduğu inancındayım. Esasta yanlıştır, çünkü hiçbir şartla terk edilmeyecek tek bir faaliyet varsa o da eğitimdir, öğrenme ve öğretme faaliyetidir. Bunun içindir ki, Balkan Savaşlarından I. Dünya Savaşı ve İstiklal Harbinin sonuna kadar geçen uzun savaş yıllarında (1911-1922) dönemin üniversitesi olan Darülfünun kapatılmamış, aksine bu mücadelenin içinde yerini almıştır.
İstiklal Harbi devam ederken Gazi Mustafa Kemal, 16 Temmuz 1921’de Yunan ordusunun kesif saldırılan sonrası Sakarya’ya kadar geri ekildiğimiz günlerde Ankara’da Maarif Kongresi düzenlemiş ve açılış konuşmasını bizzat kendisi yapmıştır. II. Dünya Savaşı şartlarında da üniversitelerde eğitim sürmüştür. Marmara Depremi sonrasında deprem bölgesi üniversiteleri bile eğitime ara vermemiştir. Bizler de o dönemde eğitime daha da artan bir azimle devam ettik; depremzede öğrencilerin katılabileceği özel programlar yaptık. Devletimizin imkânlar ve milletimizin fedakarlıklar ile her depremzedeye KYK yurtları dışında barınma imkânı sağlayabiliriz; ancak eğitimde kaybedilen zamanı bir daha geri getiremeyiz. Bu karar dönemsel olarak daha da vahim sonuçlar doğuracak niteliktedir. Pandemi dolayısıyla öğrencilerimiz zaten 2019 2020 bahar döneminden 2020-2021 bahar döneminin sonuna kadar üç dönem yüz yüze eğitim alamamıştır. Bu kesintiyle birlikte öğrenciler 4 yıllık/ 8 dönemlik eğitim hayatinin yarısında yüz yüze eğitim almamış olacaktır. Örneğin, 2019 2020 yılında üniversiteye kaydını yaptıran ve 2023 yılı baharında okulu bitirmesi beklenen bir öğrenci sadece 4 dönem yüz yüze eğitim almış olacaktır.
Bütün uyanlarımıza rağmen pandemi döneminde dünyada yüz yüze eğitime en uzun süre ara veren üç ülkeden biri olmamız zaten vahim bir hata olmuştur. Bu hataya yeni bir hata eklenmemeli ve eğitimde bir “kayıp nesille” yol ayılmamalıdır. Eğitime ara vermiyoruz, uzakla eğitim veriyoruz diyenler yıkacaktır. Amfileri hayat mekânımız olarak gören biz akademisyenler çok iyi biliriz ki hiçbir teknolojik imkân yüz yüze eğitimi ikame edemez. Sosyal bilimlerde hal böyle iken, tip ve mühendislik gibi uygulamalı bilimlerde uzaktan eğitimin yeterli olacağını iddia etmenin hiçbir bilimsel ve pedagojik temeli yoktur. Çarpıcı bir soruyla bunu somutlaştırayım. Hiçbir uygulamada bulunmadan uzaktan eğitimle mezun olmuş bir inşaat mühendisinin inşa ettiği bir binada deprem korkusu olmaksızın huzur içinde oturabilir misiniz, ya da hiçbir doğrudan tıbbi müdahale uygulamasını bizzat yapmamış olan bir tip mezununa sağlığınızı teslim edebilir misiniz? Özellikle uygulamalı alanlarda hiçbir öğrencimiz yüz yüze eğitimden mahrum bırakılmamalıdır. Deprem bölgesinde evi enkaza dönmüş öğrencilerin hangi bilgisayarla nasıl uzaktan eğitime katılacağı da baslı başına bir sorundur.
“ÜNİVERSİTE GENÇLERE SADECE AKADEMİK BİR ÖĞRENME SÜRECİ SUNMAZ”
Ayrıca hepimizin de bildiği gibi üniversite sadece öğretim yapılan bir bina değil, sosyo-kültürel bir iklimdir. Üniversite gençlere sadece akademik bir öğrenme süreci sunmaz. Aynı zamanda, öğrencilerin arkadaşlarıyla ve hocalarıyla ayni sosyal ortamı paylaşarak bilgilerini, kültürlerini ve kişiliklerini çok boyutlu bir biçimde geliştirme imkânı sağlar. Hangi teknolojik araç kullanırsa kullanılsın uzaktan eğitim bu sosyalleşme ortamını ve bu iklimi temin edemez. Değerli Meslektaşım, Muhtemelen sizlerle istişare edilmeden alınan bu karara karşı bilim ahlaki ve sorumluluğu içinde sesinizi yükseltin. Akademisyenler olarak bizlerin birinci ve öncelikli sorumluluğu en nitelikli şekilde yetiştirmek zorunda olduğumuz öğrencilerimize karşıdır. Ne mi yapılmalı?
Teklif ve tavsiyelerimi de sizlerle samimi bir şekilde paylaşmak isterim:
1. Deprem bölgesi dışında bütün üniversitelerde yüz yüze eğitim kesintisiz devam etmelidir.
2. Bugünden haziran ayına kadar kış sezonundaki oteller, kamu, özel sektör ve sivil topluma at misafirhaneler sosyal tesisler planlı şekilde afetzedelere tahsis edilmelidir. Ülke genelinde bos olarak tutulan yüz binlerce ev valilikler ve belediyelerin koordinasyonunda ve sivil toplum kuruluşlarının destekleriyle tefriş edilerek afetzedelere tahsis edilmelidir. Bu uygulama gerek aile mahremiyeti gerekse de çocukların psikolojik sağlığı bakımından daha yararlı olacaktır.
3. Üniversitelerde yüz yüze eğitim ve öğretim faaliyetleri haziran başında bitecek şekilde yoğunlaştırılabilir. Gerekli olduğu takdirde turizm bölgelerindeki otellerde ağırlanan afetzedelerin önemli bir kısım haziran ayından itibaren tüm yaz ayları boyunca KYK yurtlarında ağırlanabilir.
4. Ayrıca vakıf üniversitelerinin çoğunda gerek eğitimlerini yasadıkları illerde sürdüren gerekse de üniversitelerin kendi yurtlarında veya özel yurtlarda ikamet eden üniversite öğrencileri çok büyük çoğunluğu teşkil etmektedir. Bu üniversitelerin mevcut durumda çevrimiçi eğitime geçirilmesi için KYK yurtlarının kullanımı bakımından ilave bir zorunluluk da bulunmamaktadır. Bu nedenle her bir üniversitenin durumunun ayrı ayrı değerlendirilmesi gereği de açıktır.
5. Deprem bölgesindeki üniversitelerde eğitim gören öğrencilerimiz çevre illerdeki üniversitelerden başlayarak Türkiye geneline ilgili bölümlere “geçici nakil” ile dağıtılmalı, bu dönem ara vermek isteyen öğrenciler için ilave haklar tanınmalı ve bu öğrenciler derhal travmatik deprem ortamının dışına çıkılmamalıdır. Üniversitelerde yüz yüze eğitime devam edilmesinin bir başka yararı da psikolojisi altüst olmuş öğrencilerin, arkadaşlar ve hocalarıyla birlikle zaman geçirerek bu yıkımın psikolojik etkisinden daha hızlı gitmesi olacaktır.
6. Bu öğrencilerimize bir yandan gerekli psikolojik rehabilitasyon desteği verilmeli, öte yandan diğer öğrencilerle kaynaşmalarını sağlayacak sosyal faaliyetler gerçekleştirilmelidir. Ayrıca barınmalar için o ilde ikamet eden öğrencilerle “Kardeş öğrenci/kardeş aile” uygulaması başlamalıdır.
7. Eğitimlerini aksatmadan sürdüren depremzede öğrencilerin sınavlara girişleri ise kendi tercihlerine bırakılmalı; bu travmanın diploma derecelerini etkilemesine izin verilmemelidir.
8. Benzer şekilde deprem bölgesindeki öğretim üyelerimizden isteyenlere diğer üniversitelerde görev verilmeli ve bilimsel faaliyetlerle bu travmatik dönemi atlatmalarına imkân sağlanmalıdır.
9. Bu dönem Üniversitelerin bütün bölüm ve sınıflarında mühendislik ve tıp fakültelerinin sorumluluğunda ortak bir müfredat ile “Deprem Bilgilendirme ve ilk Yardım” dersleri verilmelidir.
Zamanla bu dersler kalicı hale getirilmeli ve ayrıca basta her branşta öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinde olmak üzere ilgili bölümlerde ‘Afet Risk Yönetimi’ dersi zorunlu ders olarak sunulmalıdır.
10. Deprem bölgesinin civar illerinde ve basta İstanbul olmak üzere deprem riski taşıyan illerdeki bütün üniversitelerin ve okulların fiziki mekânları depreme dayanıklılık açısından teste tabi tutulmalı ve gerekli tedbirler hiçbir gecikme olmaksızın alin malidir.
Hepimiz tarihe zor dönemlerde aldığımız karar ve takındığımız tulumlarla geçeceğiz.
Böylesi zorlu bir dönemde depremzede öğrenci ve öğretim üyelerimizi de kampüslerimize alarak yüz yüze eğitime devam etmemiz gerektiğini vurguluyor, bu yanlış karardan geri dönülmesi ağrısında bulunuyorum. Sizleri de bu çağrıya destek vererek, savaş şartlarında dahi eğitime devam eden geçmiş hocalarımızın mirasına sahip çıkmaya çağırıyorum. Bu kritik dönemi evde bilgisayar başında geçirmemiz ise çocuklarımıza ve torunlarımıza izah edemeyeceğimiz bir miras olarak vicdanlarımızı rahatsız edecektir. Bu konuda ilkemiz açık ve net olmalıdır: Dünya durur, eğitim durmaz.
Bu zorlu günleri omuz omuza vererek aşacağımız inancıyla sizi, akademisyen meslektaşlarımızı, üniversite çalışanlarımızı ve öğrencilerimizi muhabbetle selamlıyorum.”