Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik başlattığı operasyon, İsrail’in kapsamlı hava ve kara operasyonlarıyla devam ediyor. İsrail’in, ülke içinde yaşanan şoku atlatmak, askeri caydırıcılığı yeniden tesis etmek ve Hamas’ı toplu cezalandırma yöntemiyle ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirdiği askeri saldırılar 24’üncü gününü tamamladı.
İsrail’in öncelikli stratejik hedefi geniş çaplı kara operasyonlarıyla Gazze’yi işgal etmektir. Ancak savaşın 24. gününe gelindiğinde bu amacın gerçekleştirilmesi konusunda şüpheler oluştu. Gazze’nin orantısız bombardımanından kaynaklanan sivil kayıpları, uluslararası toplumun tepkileri ve çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimali, İsrail üzerindeki baskıyı artırıyor ve Tel Aviv’in askeri operasyonları sürdürme kararlılığını zayıflatıyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonları ve kara operasyonu taktiksel ve operasyonel gibi görünse de, çatışmanın asimetrik doğası ve karmaşıklığı sadece İsrail için değil, tüm bölge için stratejik sonuçlar doğurabilir. 7 Ekim ve sonrasındaki gelişmeler dikkate alındığında mevcut durumun taktik, operasyonel ve stratejik dinamikleri şu şekilde sıralanabilir:
– Hamas’ın 7 Ekim operasyonu İsrail’de stratejik bir şoka neden oldu ve İsrail’in askeri caydırıcılık üzerine kurulu güvenlik doktrinini baltaladı.
– İsrail bu stratejik şoku aşmak için tüm imkanları kullanıyor.
– Mevcut durumda İsrail, önceki yıllarda olduğu gibi Filistin ve Gazze meselelerinde statükoya dönmekle ilgilenmiyor.
– İsrail’in ilk hedefi caydırıcılığını yeniden tesis edecek yeni bir statüko oluşturmaktır.
– İsrail’in kısa vadeli hedefleri arasında Gazze’nin (kısmi veya kapsamlı) işgal edilmesi, Hamas’ın ortadan kaldırılması ve işgal sonrası yeni bir yönetimin kurulması yer alıyor.
– İsrail’in stratejik hedefleri arasında Gazze’nin insanlıktan çıkarılması ve Gazze halkının Mısır’a sürülmesi yer alıyor.
– İsrail hükümeti, dini referansların hakim olduğu teo-politik zeminde savaşı meşrulaştırmaya çalışıyor.
– İsrail’in operasyon şekline bağlı olarak çatışmanın tırmanma ihtimali oldukça yüksek.
– Kısa vadede bölge ülkelerinin ortak bir tutum geliştirmesi pek mümkün olmasa da çatışmanın uzaması ve yayılmasına bağlı olarak ana aktörlerin konumlarında köklü değişiklikler meydana gelebilir.
– Çatışmaların olası yakın etkileri bölgesel normalleşmeyi büyük ölçüde sona erdirdi.
– İsrail’in saldırgan askeri operasyonları ve savaş suçlarını içeren toplu cezalandırma yöntemleri, özellikle Orta Doğu’da yeni bir radikalleşme sürecini tetikleyebilir ve radikal örgütlerin zemin kazanmasına yol açabilir.
Çatışmanın tırmanması
Tüm bu dinamikler önümüzdeki haftalarda birçok senaryonun mümkün olduğunu gösteriyor. Bu senaryolardan ilki, İsrail’in Gazze’ye yönelik kara operasyonunda kendisini kuzey kesimle sınırlamaması ve Gazze Şeridi’nin tamamını işgal etmeye çalışmasıdır. İsrail’in öncelikle Gazze’nin kuzey kesimini kontrol altına almasına dayanan bu alternatif, Gazzelilerin bir kısmını Mısır’a doğru itmeyi ve uzun süren ve ağır kayıplı şehir çatışmalarının ardından Gazze bölgesinin geri kalanını tekrar İsrail kontrolüne sokmayı amaçlıyor olabilir. Bu senaryoda İsrail, Gazze cephesinde ağır kayıplar verirken, Hamas ve diğer Filistinli oluşumların İsrail’e yanıt verme potansiyeli de ortadan kalkmış olacak. Bu senaryoda askeri çatışmanın artması muhtemeldir. Kara operasyonu durumunda Batı Şeria ile Suriye ve Lübnan cephelerinde düşük yoğunluklu çatışmaların yaşanması muhtemel. Çatışmaların ve kayıpların artması, Batı Şeria’daki Filistinliler ile İsrail’de yaşayan İsrail vatandaşı Filistinlilerin seferber edilmesine ve İsrail içindeki çatışmanın genişlemesine neden olabilir. Çatışmanın yayılması aynı zamanda İsrail toplumu ile Filistinli Araplar arasındaki çatışmaların da artması anlamına gelecek ve bu da üçüncü İntifada’nın gerçekleşmesini daha da kolaylaştırabilecektir.
Hizbullah’ın mevcut dinamikler içerisinde çatışmaya müdahil olma isteği, çatışmayı çok aktörlü bir çatışma olarak nitelendirebilir. İsrail’in kara operasyonuyla birlikte halihazırda düşük yoğunluklu çatışmalara konu olan Lübnan-İsrail sınırındaki mevcut askeri angajman koşullarının değişmesi ve Hizbullah’ın savaşa tamamen müdahil olması olası bir senaryo. Kara operasyonunun derinleşmesi ve genişlemesiyle hem İranlı yetkililerin doğrudan açıklamaları hem de Hizbullah liderlerinin söylemleri doğrudan Hizbullah’ı çatışmalara dahil edebilir. İsrail’in bölgedeki askeri konuşlandırmasını artırdığı dikkate alındığında İsrail’in bu olasılığa karşı ciddi hazırlıklar yaptığı görülüyor. 2006 savaşı ve Arap ayaklanmalarından bu yana Hizbullah’ın asimetrik güç unsuru olarak kapasitesini önemli ölçüde geliştirdiği, farklı menzil ve kapasitelerde füzelere sahip olduğu, kamikaze insansız hava araçları ve tanksavar sistemleri açısından ciddi bir envantere sahip olduğu görülüyor. Lübnan’ın güneyinde, Şeba Çiftlikleri’nde ve Suriye’nin Golan Tepeleri’nde harekete geçen Hizbullah unsurları, bölgenin topoğrafik yapısını kendi lehine kullanma becerisine sahip.
Kara operasyonu sırasında İsrail Gazze’de ciddi bir direnişle karşılaşacakken, Hizbullah’ın tüm imkanlarıyla sürece dahil olması İsrail’i askeri açıdan zorlayacak gibi görünüyor. Lübnan sınırındaki kayıplar dışında Hizbullah’ın füze doygunluğu Demir Kubbe’nin savunma eşiğini aşabilir ve İsrail yüzeyindeki füzeler ciddi hasara neden olabilir. Bu noktada İsrail, Güney Lübnan’ı karadan işgal edip etmeme ikilemiyle karşı karşıya kalırken, Lübnan ve Golan’dan saldırı olması durumunda Lübnan veya Suriye’nin havadan yoğun bir şekilde bombalanması, sivillerin ve halkın zarar görmesi söz konusu olabilir. Bu ülkelerin askeri altyapıları Hizbullah’la birlikte. Bu noktada ABD’nin doğrudan savaşa müdahil olmaması durumunda İsrail ateşkese zorlanabilir.
Diğer bir senaryo ise Hizbullah ve İran’ın vekil unsurlarının Irak, Suriye ve Yemen’de seferber edilmesi ve İsrail’in kara operasyonu genişlerken çatışmalara müdahil olmalarıdır. İlgili aktörlerin şu ana kadarki davranışlarına baktığımızda caydırıcı güç olarak sürece dahil olmuşlardır. Yine Yemen merkezli Ensarullah hareketine bağlı askeri yapılar, Kızıldeniz üzerinden İsrail’e füze saldırısı girişiminde bulundu ancak bu saldırılar, bölgedeki ABD savaş gemileri tarafından engellendi. ABD ile İran arasında şu ana kadar bir güç gösterisi ve caydırıcılık sınavı olarak ortaya çıkan bu düşük yoğunluklu askeri angajmanlar, İsrail’in Gazzelileri önce güneye, sonra da güneye doğru sıkıştırma sürecini sürdürmesi halinde çok cepheli bir çatışma durumuna yol açabilir. Kara operasyonuyla onları Mısır’a sürüyoruz.
İsrail iki cephede askeri olarak zorlanırsa ABD, özellikle Suriye’de Hizbullah’a hava saldırıları düzenleyebilir. Böyle bir durumda İran ve ona bağlı grupların harekete geçerek başta Irak ve Suriye olmak üzere bölgedeki ABD üslerini vurması, Suriye üzerinden İsrail’e yönelik saldırılar başlatması muhtemel görünüyor. Irak’ta Haşdi Şabi’ye bağlı 100 binden fazla askeri unsurun bulunduğu, Suriye’de ise İran’a bağlı Şii milislerin sayısının 70 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Ciddi askeri teçhizata da sahip olan bu unsurlar, asimetrik güç unsurlarıyla da ciddi bir caydırıcılık etkisi yaratacak gibi görünüyor.
Bölgesel bir savaş
Böyle bir çatışma sarmalı karşısında ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri üslerini boşaltması gerekebilir. Alternatif olarak, daha az olası olsa da, asker sayısını artırabilir ve PKK’nın Suriye’deki varlığını YPG gibi kendi vekil unsurlarını, özellikle Suriye’deki Şii milislere karşı bir direniş olarak kullanarak güçlendirmeye çalışabilir. Ancak KCK/PKK’nın İran’la olan ilişkisi göz önüne alındığında bu ihtimal uzak görünüyor. Bu senaryoda ABD’nin Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’e hava bombardımanları düzenleyerek bu ülkelerin askeri, siyasi ve ekonomik istikrarına ciddi darbeler vurması öngörülebilir. İran vekil unsurları desteklemeye devam ederken, Rusya dolaylı olarak bu asimetrik unsurları destekleyerek ABD’nin çıkarlarını daha da zayıflatacaktır.
İsrail’in kara operasyonu başlattığı ve Hizbullah ile İran’ın diğer vekil güçlerinin ABD’ye karşı çatışmalara giriştiği bir durumda, bu, İran’ın savaşa doğrudan müdahil olma ihtimalini artırıyor. Bu senaryo, ABD’nin İran’ı vekillerinden sorumlu tutması ve İran’a hava saldırıları düzenlemesi veya İran’ın İsrail ve ABD varlıklarına karşı doğrudan askeri eylemde bulunması durumunda meyvelerini verebilir. İran ya Gazze’de Hamas’ın, Lübnan’da Hizbullah’ın ortadan kaldırılmasını onaylamak ya da savaşa doğrudan müdahil olmak ikilemiyle karşı karşıya kalacak. Böyle bir senaryoda İran, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve İsrail’in de aralarında bulunduğu tüm bölge, devletlerin ve onların vekillerinin dahil olduğu ciddi bir savaşa sahne olacaktır. Ateşkes derhal sağlanmazsa bölgesel bir savaş çıkma ihtimali oldukça yüksek.
Özetle İsrail’in savaş söylemi, çatışmadaki savaş yöntemleri ve Gazze’ye yönelik soykırım politikası, bölgeyi kaotik ve çatışmalı bir sürece itiyor.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik başlattığı operasyon, İsrail’in kapsamlı hava ve kara operasyonlarıyla devam ediyor. İsrail’in, ülke içinde yaşanan şoku atlatmak, askeri caydırıcılığı yeniden tesis etmek ve Hamas’ı toplu cezalandırma yöntemiyle ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleştirdiği askeri saldırılar 24’üncü gününü tamamladı.
İsrail’in öncelikli stratejik hedefi geniş çaplı kara operasyonlarıyla Gazze’yi işgal etmektir. Ancak savaşın 24. gününe gelindiğinde bu amacın gerçekleştirilmesi konusunda şüpheler oluştu. Gazze’nin orantısız bombardımanından kaynaklanan sivil kayıpları, uluslararası toplumun tepkileri ve çatışmanın bölgesel bir savaşa dönüşme ihtimali, İsrail üzerindeki baskıyı artırıyor ve Tel Aviv’in askeri operasyonları sürdürme kararlılığını zayıflatıyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonları ve kara operasyonu taktiksel ve operasyonel gibi görünse de, çatışmanın asimetrik doğası ve karmaşıklığı sadece İsrail için değil, tüm bölge için stratejik sonuçlar doğurabilir. 7 Ekim ve sonrasındaki gelişmeler dikkate alındığında mevcut durumun taktik, operasyonel ve stratejik dinamikleri şu şekilde sıralanabilir:
– Hamas’ın 7 Ekim operasyonu İsrail’de stratejik bir şoka neden oldu ve İsrail’in askeri caydırıcılık üzerine kurulu güvenlik doktrinini baltaladı.
– İsrail bu stratejik şoku aşmak için tüm imkanları kullanıyor.
– Mevcut durumda İsrail, önceki yıllarda olduğu gibi Filistin ve Gazze meselelerinde statükoya dönmekle ilgilenmiyor.
– İsrail’in ilk hedefi caydırıcılığını yeniden tesis edecek yeni bir statüko oluşturmaktır.
– İsrail’in kısa vadeli hedefleri arasında Gazze’nin (kısmi veya kapsamlı) işgal edilmesi, Hamas’ın ortadan kaldırılması ve işgal sonrası yeni bir yönetimin kurulması yer alıyor.
– İsrail’in stratejik hedefleri arasında Gazze’nin insanlıktan çıkarılması ve Gazze halkının Mısır’a sürülmesi yer alıyor.
– İsrail hükümeti, dini referansların hakim olduğu teo-politik zeminde savaşı meşrulaştırmaya çalışıyor.
– İsrail’in operasyon şekline bağlı olarak çatışmanın tırmanma ihtimali oldukça yüksek.
– Kısa vadede bölge ülkelerinin ortak bir tutum geliştirmesi pek mümkün olmasa da çatışmanın uzaması ve yayılmasına bağlı olarak ana aktörlerin konumlarında köklü değişiklikler meydana gelebilir.
– Çatışmaların olası yakın etkileri bölgesel normalleşmeyi büyük ölçüde sona erdirdi.
– İsrail’in saldırgan askeri operasyonları ve savaş suçlarını içeren toplu cezalandırma yöntemleri, özellikle Orta Doğu’da yeni bir radikalleşme sürecini tetikleyebilir ve radikal örgütlerin zemin kazanmasına yol açabilir.
Çatışmanın tırmanması
Tüm bu dinamikler önümüzdeki haftalarda birçok senaryonun mümkün olduğunu gösteriyor. Bu senaryolardan ilki, İsrail’in Gazze’ye yönelik kara operasyonunda kendisini kuzey kesimle sınırlamaması ve Gazze Şeridi’nin tamamını işgal etmeye çalışmasıdır. İsrail’in öncelikle Gazze’nin kuzey kesimini kontrol altına almasına dayanan bu alternatif, Gazzelilerin bir kısmını Mısır’a doğru itmeyi ve uzun süren ve ağır kayıplı şehir çatışmalarının ardından Gazze bölgesinin geri kalanını tekrar İsrail kontrolüne sokmayı amaçlıyor olabilir. Bu senaryoda İsrail, Gazze cephesinde ağır kayıplar verirken, Hamas ve diğer Filistinli oluşumların İsrail’e yanıt verme potansiyeli de ortadan kalkmış olacak. Bu senaryoda askeri çatışmanın artması muhtemeldir. Kara operasyonu durumunda Batı Şeria ile Suriye ve Lübnan cephelerinde düşük yoğunluklu çatışmaların yaşanması muhtemel. Çatışmaların ve kayıpların artması, Batı Şeria’daki Filistinliler ile İsrail’de yaşayan İsrail vatandaşı Filistinlilerin seferber edilmesine ve İsrail içindeki çatışmanın genişlemesine neden olabilir. Çatışmanın yayılması aynı zamanda İsrail toplumu ile Filistinli Araplar arasındaki çatışmaların da artması anlamına gelecek ve bu da üçüncü İntifada’nın gerçekleşmesini daha da kolaylaştırabilecektir.
Hizbullah’ın mevcut dinamikler içerisinde çatışmaya müdahil olma isteği, çatışmayı çok aktörlü bir çatışma olarak nitelendirebilir. İsrail’in kara operasyonuyla birlikte halihazırda düşük yoğunluklu çatışmalara konu olan Lübnan-İsrail sınırındaki mevcut askeri angajman koşullarının değişmesi ve Hizbullah’ın savaşa tamamen müdahil olması olası bir senaryo. Kara operasyonunun derinleşmesi ve genişlemesiyle hem İranlı yetkililerin doğrudan açıklamaları hem de Hizbullah liderlerinin söylemleri doğrudan Hizbullah’ı çatışmalara dahil edebilir. İsrail’in bölgedeki askeri konuşlandırmasını artırdığı dikkate alındığında İsrail’in bu olasılığa karşı ciddi hazırlıklar yaptığı görülüyor. 2006 savaşı ve Arap ayaklanmalarından bu yana Hizbullah’ın asimetrik güç unsuru olarak kapasitesini önemli ölçüde geliştirdiği, farklı menzil ve kapasitelerde füzelere sahip olduğu, kamikaze insansız hava araçları ve tanksavar sistemleri açısından ciddi bir envantere sahip olduğu görülüyor. Lübnan’ın güneyinde, Şeba Çiftlikleri’nde ve Suriye’nin Golan Tepeleri’nde harekete geçen Hizbullah unsurları, bölgenin topoğrafik yapısını kendi lehine kullanma becerisine sahip.
Kara operasyonu sırasında İsrail Gazze’de ciddi bir direnişle karşılaşacakken, Hizbullah’ın tüm imkanlarıyla sürece dahil olması İsrail’i askeri açıdan zorlayacak gibi görünüyor. Lübnan sınırındaki kayıplar dışında Hizbullah’ın füze doygunluğu Demir Kubbe’nin savunma eşiğini aşabilir ve İsrail yüzeyindeki füzeler ciddi hasara neden olabilir. Bu noktada İsrail, Güney Lübnan’ı karadan işgal edip etmeme ikilemiyle karşı karşıya kalırken, Lübnan ve Golan’dan saldırı olması durumunda Lübnan veya Suriye’nin havadan yoğun bir şekilde bombalanması, sivillerin ve halkın zarar görmesi söz konusu olabilir. Bu ülkelerin askeri altyapıları Hizbullah’la birlikte. Bu noktada ABD’nin doğrudan savaşa müdahil olmaması durumunda İsrail ateşkese zorlanabilir.
Diğer bir senaryo ise Hizbullah ve İran’ın vekil unsurlarının Irak, Suriye ve Yemen’de seferber edilmesi ve İsrail’in kara operasyonu genişlerken çatışmalara müdahil olmalarıdır. İlgili aktörlerin şu ana kadarki davranışlarına baktığımızda caydırıcı güç olarak sürece dahil olmuşlardır. Yine Yemen merkezli Ensarullah hareketine bağlı askeri yapılar, Kızıldeniz üzerinden İsrail’e füze saldırısı girişiminde bulundu ancak bu saldırılar, bölgedeki ABD savaş gemileri tarafından engellendi. ABD ile İran arasında şu ana kadar bir güç gösterisi ve caydırıcılık sınavı olarak ortaya çıkan bu düşük yoğunluklu askeri angajmanlar, İsrail’in Gazzelileri önce güneye, sonra da güneye doğru sıkıştırma sürecini sürdürmesi halinde çok cepheli bir çatışma durumuna yol açabilir. Kara operasyonuyla onları Mısır’a sürüyoruz.
İsrail iki cephede askeri olarak zorlanırsa ABD, özellikle Suriye’de Hizbullah’a hava saldırıları düzenleyebilir. Böyle bir durumda İran ve ona bağlı grupların harekete geçerek başta Irak ve Suriye olmak üzere bölgedeki ABD üslerini vurması, Suriye üzerinden İsrail’e yönelik saldırılar başlatması muhtemel görünüyor. Irak’ta Haşdi Şabi’ye bağlı 100 binden fazla askeri unsurun bulunduğu, Suriye’de ise İran’a bağlı Şii milislerin sayısının 70 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Ciddi askeri teçhizata da sahip olan bu unsurlar, asimetrik güç unsurlarıyla da ciddi bir caydırıcılık etkisi yaratacak gibi görünüyor.
Bölgesel bir savaş
Böyle bir çatışma sarmalı karşısında ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri üslerini boşaltması gerekebilir. Alternatif olarak, daha az olası olsa da, asker sayısını artırabilir ve PKK’nın Suriye’deki varlığını YPG gibi kendi vekil unsurlarını, özellikle Suriye’deki Şii milislere karşı bir direniş olarak kullanarak güçlendirmeye çalışabilir. Ancak KCK/PKK’nın İran’la olan ilişkisi göz önüne alındığında bu ihtimal uzak görünüyor. Bu senaryoda ABD’nin Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen’e hava bombardımanları düzenleyerek bu ülkelerin askeri, siyasi ve ekonomik istikrarına ciddi darbeler vurması öngörülebilir. İran vekil unsurları desteklemeye devam ederken, Rusya dolaylı olarak bu asimetrik unsurları destekleyerek ABD’nin çıkarlarını daha da zayıflatacaktır.
İsrail’in kara operasyonu başlattığı ve Hizbullah ile İran’ın diğer vekil güçlerinin ABD’ye karşı çatışmalara giriştiği bir durumda, bu, İran’ın savaşa doğrudan müdahil olma ihtimalini artırıyor. Bu senaryo, ABD’nin İran’ı vekillerinden sorumlu tutması ve İran’a hava saldırıları düzenlemesi veya İran’ın İsrail ve ABD varlıklarına karşı doğrudan askeri eylemde bulunması durumunda meyvelerini verebilir. İran ya Gazze’de Hamas’ın, Lübnan’da Hizbullah’ın ortadan kaldırılmasını onaylamak ya da savaşa doğrudan müdahil olmak ikilemiyle karşı karşıya kalacak. Böyle bir senaryoda İran, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve İsrail’in de aralarında bulunduğu tüm bölge, devletlerin ve onların vekillerinin dahil olduğu ciddi bir savaşa sahne olacaktır. Ateşkes derhal sağlanmazsa bölgesel bir savaş çıkma ihtimali oldukça yüksek.
Özetle İsrail’in savaş söylemi, çatışmadaki savaş yöntemleri ve Gazze’ye yönelik soykırım politikası, bölgeyi kaotik ve çatışmalı bir sürece itiyor.