8 Aralık’ta Şam’ın muhalif grupların denetimine geçmesiyle birlikte Suriye’nin kaderinde önemli bir devrin başlangıcı yaşandı. Zorlu bir süreç var ama başarılı bir şekilde atlatıldığı takdirde geçmişle kıyaslanamayacak bir geleceğin inşası mümkün olabilir. Suriye’nin karşılaştığı her sorun, kendi içinde karmaşık ve büyük riskler taşıyor. Sadece muhalefet grupları arasında oluşan gerilimlerin kontrolden çıkması bile oldukça endişe verici. Umut edelim ki bugüne dek izlediğimiz olumlu hava devam etsin. Suriye’nin bu dönüşümü, Türkiye için de yeni bir dönemin habercisi oluyor. Öncelikle, artık tek aktörlü bir Suriye gerçeği söz konusu değil. 2011 yılına kadar sadece Şam’daki rejimle olan ilişkiler yeterliydi. Ancak şimdi meşru hükümet hala muhatap, fakat o hükümetin yanında Suriye toplumundaki farklı ve güçlü haklara sahip paydaşlar da var. Bu paydaşlar, merkezi otoritenin baskısının dışında bağımsız ilişkiler geliştirebilecekler. Bu yüzden daha önce Şam korkusu nedeniyle temas edilmemiş gruplarla, sivil toplum kuruluşları, belediyeler ve iş örgütleri üzerinden daha gerçekçi ilişkilerin kurulması önem taşıyor. Neyse ki, belirli ölçüde geçmişte bu tür ilişkiler tesis edildi. Ülkelerinin en zor dönemlerinde Türkiye’de güven içinde yaşamış olan, şimdi geri dönecek olan Suriyeliler, bu girişimlerin en güçlü bileşenleri olacak. Suriye’nin yeniden inşası ise sadece Ankara’nın ya da tek başına Türkiye’nin kapasitesine bırakılmayacak kadar kapsamlı ve zor bir süreç. 13 yıllık iç savaşta tüm altyapısı tahrip olan ve devlet kurumları işlevsiz hale gelmiş bir ülke mevcut. Suriye’nin ne kadar hızlı kalkınabilirse, Türkiye’deki Suriyelilerin dönüşü de o kadar hızlı ve güçlü bir şekilde gerçekleşecektir; bu da Suriye ile ticaretin üreteceği sinerji üzerinden Türkiye’ye katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin karşılaştığı zorluk ise, kendisinde olmayanları yeni Suriye yönetiminden beklemek durumunda kalması. Suriye’de yaşananlardan farklı olarak, yakın tarihinde büyük acılar yaşamayan kesimlerin Ankara üzerindeki etkisi, tüm yaşananlara rağmen kapsayıcı bir yaklaşım benimsemesi gerektiği yönünde. Yapılan taleplerde problem yok. Yeni Şam hükümetinin müreffeh ve çok sesli bir gelecek inşa edebilmesi için, şimdiye kadar Esad rejiminin dışladığı Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenler dahil olmak üzere, bir ölçüde kötü yönetim deneyimi yaşayan Nusayrilerin de kapsanacağı bir yönetim oluşturulması gerekiyor. Bunu yaparken, son 13 yılın acılarının yeni bir intikam dalgası doğurmamasını sağlamak için de dikkatli olunması gerektiği vurgulanıyor. Eğer bir intikam sarmalı ortaya çıkarsa, Irak’ta yaşananlar örnek teşkil eder. Suriye’nin en az 10 yılı bu türlü gerginliklerle boşa geçmiş olur. Ankara da bu durumun önlenmesi için çaba gösteriyor. Fakat Erdoğan’ın Şam’a yaptığı çağrılar sırasında, Türkiye içinde de kapsayıcı bir dilin oluşturulması gerekiyor. Kendi ülkesinde toplumun farklı kesimleri arasında köprüler kuramayan, kamu kurumlarını siyasete bağlı olarak belli kesimlere kapatan iktidarın, başka yerlerde çoğulculuk beklemesi tutarlı değil. Türkiye’deki sorunlardan bağımsız olarak, Şam’daki iktidar değişikliğinde Ankara’nın katkısı ile talep ettiği ilkelerin doğruluğu nedeniyle bu çağrıların olumlu bir etkisi olacağı açıktır. Ancak, Türkiye’nin Suriye ve diğer bölge ülkeleri ile küresel jeopolitikte hak ettiği yeri kazanabilmesi için, ülke içindeki tüm unsurları ortak bir ideal ve gelecek vizyonu etrafında bir araya getirmesi gerekiyor. Suriye gibi konularda CHP’nin performansı, böyle bir konsensüsün önündeki tek engelin Erdoğan olmadığını göstermektedir. Ancak her konuda içerik ve bağlamdan bağımsız olarak, bölünmenin temel sebebi iktidarın iş insanlarından sivil toplum bileşenlerine kadar toplumu farklı ölçütlerle sınıflandırmasıdır. Bu sınıflandırmaya göre, bazı kesimler akademik ya da profesyonel başarıları üzerinden hak etmedikleri konumlara ulaşırken, diğerleri de tüm nesnel kriterlere rağmen hak ettikleri görevleri alamamaktadır. Suriye’de son derece önemli bir başarının alt yapısını hazırlayan Türkiye’nin etkili çağrılarının kendi içinde de hayata geçmesi, yalnızca Türkiye’yi güçlendirir. Türkiye ile Suriye karşılaştırılır mı, iki farklı ülke ve iki farklı deneyim!” eleştirilerinin belli bir ölçüde mantıklı bir dayanağı olsa da; çok seslilik, adalet ve liyakat ilkeleri, her ülkeye uygulanabilir kriterlerdir ve göreceli bir demokrasiye sahip olmanın bu tavsiyelerin bizim için geçerli olmadığı anlamına gelmediğini unutmamalıyız.
Milli Piyango Biletleri İçin Dikkat: Sahte Biletlere Karşı Uyarılar! Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, "Büyük ikramiyenin hayalini kuran vatandaşlarımız, hayallerinin suya düşmemesi adına...
Devamını Oku..