Öze Dönüş Platformu adına platform sözcüsü Celal Demirci’nin sitemize gönderdiği açıklama:
Değerli Kamu Çalışanları,
Hepinizin malumu olduğu üzere ülkemizin içinden geçmekte olduğu kritik süreçte ülkemiz memur sendikacılığı her geçen gün kan kaybetmektedir. Mevcut durumda; kamuda hizmet üreten memur sendikacılığı da tıpkı siyasal arenada olduğu gibi iki ana damar üzerinden şekillenmeye başlamıştır. Memur sendikacılığı: Bir tarafta ideolojik olarak sol tandanslı memur sendikalarının başat rolde yer aldığı sendikalar bloğu diğer yanda devletin beka ve güvenlik kaygılarına dayalı politikalarına destek veren -ki bu noktada sonuna kadar devletimizin yanındayız- pozisyondaki sağ/muhafazakâr tandanslı sendikalar bloğu olarak kümelenmiş bir görüntü sergilemekte… Geçtiğimiz aylarda Öğretmenlik Meslek Kanununa verilen tepkiler de adeta bir turnusol etkisi göstererek; memur sendikalarının lokomotifi durumundaki eğitim sendikalarının bu kümelenmesini açığa çıkarmış ve safları netleştirmiştir
Memur sendikacılığında genel tablo bu şekildeyken bizler daha çok harcına yıllarca alın teri ve gözyaşı döktüğümüz, temeline tuğla taşıdığımız yetkili konfederasyon Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’in içinde bulunduğu durumu öncelemekteyiz. Son yıllarda özellikle Genel Başkan Sayın Ali Yalçın’ın 2. Döneminde Eğitim-Bir-Sen’de ve Memur-Sen’e bağlı kimi sendikalarda gerçekleştirilen tüzük değişiklikleri, sendikanın bugüne kadar ki çizgisinde eksen kayması olarak değerlendirebileceğimiz bir noktaya gelmiş görünmektedir. Israrla gündem olmasına rağmen bir türlü cevap verilmeyen; Memur-Sen’in internet sitesinin tarihçe sayfasından silinen metnin içeriği de bu eksen kaymasına kanıt teşkil edebilecek bir nitelik arz etmektedir. Söz konusu eksen kayması; sadece birkaç tüzük değişikliğiyle sınırlı kalmamış: Üç dönem kuralının kaldırılması, açıklanamayan astronomik profesyonel başkan maaşları, devlet ricalini kıskandıran lüks şube binaları, plazalar, temsil edilen kitleye şaşı bakılmaya başlanması, temsil edilen kitleden kopuş, sendikal eylemsizlik, sendikal üretkenliğin durması, ne işe yaradığı belli olmayan raporlar, kullanılan sendikal dilin edilgenliği, toplu sözleşme başarısızlığı, teşkilata emek gönül verenlerle araya mesafe konulması gibi birçok faktörün de etkisiyle sendikamız; artık bizi üreten değil tüketen bir girdaba doğru savrulmaya başlamıştır.
Gerçekleşen tüzük değişiklikleri ise kamuoyunun bir kısmı gibi bizler tarafından da sendikacılığın bir kariyer mesleği haline getirilmesi ve sendika içi vesayetin pekiştirilmesi suretiyle mevcut yönetim yapısının adeta bir sendikal monarşiye dönüşmesi şeklinde algılanmıştır. Seçim yönetmeliği ve takviminin uygulanış biçimi de bu algıyı destekler mahiyettedir. Eğitimin içeriğine yönelik çalışmalar es geçilmiş, kadrolaşma merkeze alınmıştır. Teşkilatçılık, sendikacılığa tercih edilmiş; sendikacılık, teşkilatçılığa feda edilmiştir.
Bizler, bu sendikanın emek, ömür ve gönül vermiş emektarları olarak çıplak ellerimizle kurduğumuz bu yapıdaki olumsuz değerlendirdiğimiz gelişmeleri ve eksen kaymasını köşemizden oturarak izleyemezdik. Bu nedenle, sendikada son dönemde oluşturulan iklim çerçevesinde delege demokrasisinin duvarlarının demokratik! tahkimatlar la yükseltilmesi suretiyle demokratik bulmadığımız seçim yönetmeliği ve takviminin uygulanış şeklinin yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir sendikal monarşiye kapı aralamaya başladığı inancıyla bir araya gelerek; bir platform oluşturmaya karar verdik. Adına “Öze Dönüş” adını verdiğimiz platform ilk etapta geçmişte sendikada değişik kademelerde yönetim görevinde bulunmuş kişilerden oluşmaktadır. “Öze Dönüş Platformu” ilk etapta mevcut delege sisteminin arızlarını da göz önünde bulundurarak sendika içi iktidar/muhalefet denkleminin dışında kalarak; kazanma/kaybetme kaygısının uzağında, adına “Üçüncü yol” adını verdiğimiz bir şekilde inisiyatif almaya karar verdi.
Özlemimiz ve mücadelemiz; sendikamızın, kurucu Genel Başkanı Mehmet Akif İnan’ın çizgisine yeniden dönmesine öncülük etmektir. Öncülüğün gereğinin fedakârlık ve kişisel ikbal anlamında talepkâr olmamaktan geçtiğinin bilinciyle bu konudaki görüş ve önerilerimizi kamuoyuyla açık bir şekilde paylaşmaya devam edeceğiz. Ta ki oluşan korku iklimi dağılarak üyelerin özgür iradelerini rahatça sunabildikleri bir ortam oluşuncaya kadar…
Uzun yıllardır sendikal hareketin içerisinde yer almanın getirmiş olduğu sorumluluk duygusuyla sendikal mücadelenin öneminin fazlasıyla farkında olan bizler; sendikal mücadelenin sadece genel merkezin güçlü olmasına güvenilerek yerine getirilebilecek bir hareket olmadığını; aksine sendikal mücadelenin sürekli hareket halinde olmayı, pratik bir şekilde isabetli kararlar alabilmeyi, öngörülü ve feraset sahibi olabilmeyi gerektirdiğinin farkındayız… Sendikal mücadele, üyelerinin taleplerini etkili bir şekilde ifade edebilmeyi ve üyelerinin lehine her türlü tedbirlerin alınması için dur durak bilmeksizin tüm yetkili makamlar nezdinde güçlü, dirençli ve verimli bir lobi faaliyetini yürütmeyi zorunlu kılar. Her geçen gün merkezileşen ve merkezden biçimlendirilen bir sendikacılık -ki böyle bir yaklaşım sendikanın bürokratik bir yapıya; üyeleri için de demir kafese dönüşmesi sonucunu üretir- anlayışının giderek kök salmasıyla ironik bir şekilde kendi sosyolojik tabanından da hızla kopmaktadır. Önü alınamayan yoğun istifalar bu durumu kanıtlar niteliktedir.
Süreç; halihazırda icra edilen sendikal anlayışın aksine, yeni bir misyonla ve her bir üyenin hakkının korunmasına odaklanmış bir sendikacılık anlayışıyla her birimizi sorumluluğa çağırmaktadır.
Bu kapsamda:
· Önümüzdeki süreçte kamu vicdanında bir meşruiyet sorunu yaşanmaması adına; yönetim kademelerinin iş yeri temsilcisinden ilçe başkanına, şube yönetiminden genel başkana kadar aşağıdan yukarıya doğru bir yapılanmayla ve doğrudan üyelerin katılımıyla yapılacak bir seçimle belirlenmesine yönelik mevzuat ve tüzük değişikliği gerçekleştirilmesini talep ediyoruz.
· Delegelik sistemi ve kurum müdürleri üzerinden sendikalaşma yöntemlerinin, sendika içi hiyerarşi oluşturduğu ve sendika içi vesayeti pekiştirdiği, sistemin sağlıklı işleyişine de engel olduğundan hareketle; ivedilikle bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılarak, sendikal mücadelede yönetim kademelerinin taleplerini önceleyen anlayışın terk edilmesine ilişkin beklentimizi ifade ediyor, sendika içi ve dışı her türlü vesayeti reddettiğimizi kuvvetle vurguluyoruz.
· Kitleselleşme uğruna kontrolsüz, hormonlu büyümenin sendikamızda niceliği artırırken beklenen bir sonuç olarak niteliği de düşürdüğü, bu durumun; vasatlaşma, yozlaşma ve akabinde çürümeye yol açmasının kaçınılmaz olduğu uyarısında bulunuyoruz.
· Sendikamızın kristalize olmaması adına tüm sivil toplum örgütleri ve yapılara eşit mesafede kalmasının öneminin altını çiziyoruz. Eşitler arasında birinci uygulamasının sendikal paydaşları ayrıştırdığını gözlemliyoruz.
· Ücretsiz izine ayrılan profesyonel sendikacı maaşlarının kamudaki görevlerinden alınan ücretler toplamına eşitlenmesini, mevcut durumdaki temsil ettiği kitleden sınıfsal ayrıma yol açacak ve yeni sendikacı sınıfını doğuracak bir ücret politikasının kültürel olarak aynı değerleri paylaştığımız üye tabanının bizden kopuşunu hızlandıracağını gözlemliyoruz. Tüzük, yönetmelik, yönerge vb. mevzuat değişiklikleriyle yasal zemine oturtulan profesyonel sendikacıların mali ve özlük haklarıyla, sendikal harcama kalemlerinin, teşkilata ve seçimlere ilişkin hükümlerin; kadim medeniyet değerlerimizin helal, haram unsurları gözetilmek suretiyle yeniden değerlendirilmesinin gerekliliğine olan inancımızı kuvvetle vurguluyoruz.
· Bizden olan, aramızdan seçtiğimiz temsilcilerimizin bizimle aynı mahallede yaşamaya devam etmesinin ve bizimle aynı hayat standartlarında yaşamasının, bizlerin yaşadığı hayatı daha iyi anlamasına katkı sunacağını ifade ediyoruz.
· Başta mali konulardaki gelir-gider harcama kalemleri olmak üzere: Daha açık, şeffaf, hesap verebilir bir iç denetim mekanizması oluşturulmasını talep ediyoruz.
· Sendika şube binalarımızın lüks ve şatafatla anılan, sözüm ona itibardan tasarruf edilmeyen görüntülerden arındırılmasını talep ediyoruz.
· Kullanılmakta olan: Edilgen, sözün siyasetini hadım eden ve sendikal olmayan dilin terk edilerek; sözün iktidarını hâkim kılacak bir dilin tercih edilmesini talep ediyoruz.
· Devletimizin beka ve güvenlik kaygılarına sonuna kadar destek vermekle beraber; sendikanın, mevcut ekonomik politikalara toplumsal rıza üretim aygıtı görevini üstlenen makbul sendikaya dönüşmesinin mevcut siyaset sosyolojisine yarar sağlamaktan öte tam tersine zarar verdiğini de sahadan çok net bir şekilde gözlemliyoruz.
· Sendikada mevcut yönetimin politikalarına karşı hakaret sınırına varmadan, kişisel ve kurumsal kimliğe zarar vermeden eleştiri getirenlerin sendika içi disiplin mekanizmasına başvurulmak suretiyle sindirilmeye çalışılmasını; memura siyaset hakkını savunan bir sendika da sendika içi siyasetin yasaklanmasını demokratik bulmadığımızı ve kabullenmediğimizi, bu yola tevessül edenleri sendika tarihine kayıt düşmek adına not aldığımızı kamuoyuna beyan ediyoruz.
· Sendikal Bürokrasiye, emek düşmanı mevzuata ve sömürüye karşı taban örgütlenmelerini büyümeye/büyütmeye çağırıyoruz.
Kurucu Genel Başkanımız, Rahmetli Mehmet Akif İnan’ın ilk kongrede aşağıda yer alan çağrısını en temel ilkemiz kabul ediyoruz:
“Hangi düşüncede, hangi fikir kampı içerisinde olursa olsun onun bir insan olarak kabul edilmesi lazım ve inancından dolayı horlanmaması, kınanmaması, ayrı muamelelere tabi tutulmaması lazımdı. İsterse benim inancımın tam zıddı olsun. Ben ona hakkı hayat tanınmasının da kavgacısıyım.”
Kamuoyuna, yukarıda saydığımız konuları hayata geçirmenin mücadelesini terk etmeyeceğimizin sözünü veriyor ve çözümün öncelikle sendika içinde aranması gerektiğinin de altını çiziyoruz.
Değerli Kamu Çalışanları,
Bizler, herkese eşit mesafede ve hak temelli bir mücadelenin üyesi veya yöneticisi, yani denk bireyleri olarak gördüğümüz yanlışlıkları düzeltmek için bismillah dedik. Sizleri de arkamızda ya da önümüzde değil yanımızda görmek istiyoruz.
Öze Dönmenin vakti gelmiştir. Değişimin şartları oluşmuştur. “Ya düzeleceksiniz ya da düzeltmek için irademizi kullanacağız.” Sloganıyla çıktığımız yolda desteklerinizin ve sorumluluk almanın gereğine inanıyoruz.
Değerli Kamu Çalışanı Sendikalı Kardeşim,
Ahmet Davutoğlu: İki liderin masayı dağıtmaya hakkı yok
Bu çağrı; Öze Dönerek gelecek nesillerimizin önünü açmaya yönelik bir çağrıdır.
EĞİTİM-BİR-SEN GENEL SEÇİMLERİ:
Eğitim-Bir-Sen Genel Merkez Seçimlerin de keşke bugün sendikal demokrasinin herkes için eşit şartlarda işlediği bir seçimin sonucunda sendikanın imkânlarını kullanamayan bağımsız adayların da adaylığının konuşabiliyor olduğu bir ortamı yaşıyor olsaydık. Maalesef bunun artık çok uzağındayız…
Geçen dönem rakipsiz tek listeyle gidilen Eğitim-Bir-Sen Genel Merkez seçimlerine bu defa yeni bir Genel Başkan adayının da katılımıyla, iki listeyle gidilecek olmasını mevcut reel politik durumda sendika içi demokrasinin şeklen de olsa işlemesi adına olumlu buluyoruz. Mevcut reel politiğe gözümüzü kapamama adına bu adaylığı desteklerken; birden fazla listeyle seçime gidilecek olmasının, mevcut yönetimin otoriterleşme eğilimlerini de frenleyeceğine olan inancımızı koruyor; “İlklerin İzinde İlkeli Harekete Davet” çağrısını bir anlamda “İlk olana”, “Öz’e Dönüş” arayışının bir tezahürü olarak görmeyi umut ediyoruz. Şikâyet edilen konuları ise dile getirdiğimiz konuların bir kısmının Genel Merkezdeki bir yansıması ve haklılığımızın kanıtı olarak görürken: Şükrü Kolukısa ve ekibinin 8 yıldır mevcut yönetimin bir parçası olmasından kaynaklı olarak şikâyet edilen konulardaki sorumluluklarının ortadan kalkmadığının da altını çiziyoruz. Yaşanmakta olan tabloda maalesef yeni Genel Başkan adayının da parmak izleri bulunmaktadır. Başta üç dönem kuralının kaldırılması olmak üzere birçok konuda Şükrü Kolukısa ekibiyle farklı yerlerde durduğumuzu ve adaylığına yönelik sendikal demokrasinin işlerliği adına sunduğumuz desteğimizin herhangi bir iş birliği içermediğinin de bilinmesini istiyoruz.
Kamuoyuna Saygılarımızla…
ÖZE DÖNÜŞ PLATFORMU SÖZCÜSÜ
CELAL DEMİRCİ