İsrail-Filistin çatışması bölgeye yayılma ve büyük güç rekabetini şiddetlendirme tehlikesi taşıyor. ABD’nin Irak ve Suriye’deki askeri üsleri giderek daha sık insansız hava aracı saldırılarına maruz kalırken, Kızıldeniz’deki bir ABD destroyeri, Yemen’deki Husi isyancıların İsrail’e ateşlediği seyir füzelerini düşürerek İran’ın vekil güçlerinin ateşini taciz etti.
Belki de daha önemlisi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD Başkanı Joe Biden arasında İsrail-Filistin çatışması konusunda yaşanan sözlü savaştı. ABD uçak gemilerinin Doğu Akdeniz’e yakın zamanda konuşlandırılmasından memnun olmayan Putin, geçtiğimiz hafta Çin’de yaptığı açıklamada, “Rus Havacılık ve Uzay Kuvvetlerinin Karadeniz üzerinde kalıcı olarak devriye gezmeye başlayacağını ve uçakların Kinzhal sistemleriyle silahlandırılacağını” belirtmişti. İfadesinin “tehdit olmadığını” vurguladı. İsrail’den eve döndükten sonra Amerikan halkına seslenen Biden, İsrail’in savunmasını güçlendirme sözü verdi ve aynı cümleyle Putin ve Hamas’tan bahsetti: “Hamas gibi teröristlerin, Putin gibi zorbaların kazanmasına izin veremeyiz ve vermeyeceğiz. Bunun olmasına izin vermeyi reddediyorum.
Maksimalist hedef
Biden yönetimi, İsrail’in düşmanlarının, şiddetin yayılmasını önlemek için ülkenin her zamankinden daha güçlü olduğu sonucuna varmaları gerektiğini savunuyor. İroniktir ki İsrail’in Hamas’ı yok etme planı, bizzat şiddetin yayılmasını kaçınılmaz kılan maksimalist bir hedefi temsil ediyor. Ülkenin bir çıkış stratejisi yok gibi görünüyor. Gazze’de Hamas’ın yerine Filistin yönetiminin getirilmesi hâlâ uygulanabilir olmaktan uzak. Aksine, İsrail’in mevcut politikası Hamas’tan çok daha şiddet yanlısı örgütleri teşvik ediyor.
Ayrıca İsrail’in Gazze’nin bir bölümünü işgal ederek Filistinlileri Mısır ve Ürdün’e sürme planı, bölgedeki diğer ülkelerden de güçlü bir tepki alabilir. Nitekim Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sissi, Filistinlilerin Gazze’den Sina’ya zorla tehcir edilmesinin milyonlarca Mısırlı tarafından reddedileceğini ve Mısır yarımadasının İsrail’e karşı bir karşı saldırı üssüne dönüşeceğini hemen söyledi. Geçen hafta Kahire’de gerçekleşen protestolar da bölge genelinde insanların Gazze’deki katliamlar nedeniyle giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradığını ortaya koydu. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın 1967 sınırlarına uygun bir Filistin devleti kurulması yönündeki çağrısı, Arap sokağının görüşleriyle örtüşüyordu. Bir diğer önemli nokta da, son dönemde normalleşme sürecine giren Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan arasında mevcut durumun ortak bir zemin oluşturmasıdır. Gazze’nin imhasında ısrar etmek İsrail’i daha da yalnızlaştıracaktır.
Hava ve söylem
Her ne kadar ABD ve Avrupa medyası İsrail’in görüşlerine diğerlerine göre daha geniş yer verse de, Filistinlilerin Gazze’den sürülmesi ve insani yardımların engellenerek sivillerin öldürülmesi, tüm dünyanın İsrail’e ve onun destekçisi ABD’ye karşı çıkmasına neden oluyor. Aynı zamanda İsrail’in meşru müdafaa hakkı konusundaki söyleminin etkisi azalıyor ve Washington’un sarsılmaz desteğine rağmen ülke propaganda savaşını kaybediyor.
Sivillerin öldürülmesi birçok ülkede insanların İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze politikasını IŞİD ve Naziler üzerinden tanımlamasına neden oluyor; İsrail’in Hamas’ı tanımlamak için kullandığı kelimelerin aynısı.
Türkiye’nin yakın tarihinde iktidar ve muhalefetin herhangi bir konuda tamamen mutabakata vardığı başka bir noktayı hatırlamak zordur. Halkın bu hissi sadece savaşın bölgeye yayılmasını kolaylaştırmakla kalmayacak, aynı zamanda Hizbullah ve diğer İran vekillerini İsrail ve Amerikan hedeflerine saldırmaya teşvik edecek.
Bu tür gelişmelerin Rusya ve Çin’in işine yarayacağını söylemeye gerek yok. Aslında Putin ile Biden arasındaki söz savaşında üstünlük elinde tutuyor çünkü mevcut durum dikkatleri Ukrayna’dan uzaklaştırıyor ve birçok insanın ABD’nin İsrail’i zapt edemeyeceği (ya da basitçe tutmayacağı) sonucuna varmasına yol açıyor.
İnsanlar gerçekleri önemsiyor; İsrail’i Washington’un 11 Eylül sonrası hatalarını tekrarlamaması konusunda uyaran veya bir Filistin devletinin kurulması çağrısında bulunan politikacılar değil. Bu noktada aralarında Haaretz’in de bulunduğu bazı İsrail gazeteleri bile hükümetlerine katliamı durdurma çağrısında bulunuyor çünkü “savaşın net ve gerçekçi bir hedefi yok” ve Tel Aviv’in “ertesi gün ne olacağına dair kesinlikle bir cevabı yok.”