Türkiye’nin önde gelen siyasi partilerinin liderleri arasında son haftalarda yapılan bir dizi toplantı, ulusal tartışmaya yön vererek Türk siyasetine yeni bir soluk getirme fırsatı yarattı. Böyle bir yeniden faaliyete geçme, Türkiye’nin mevcut durumu ve geleceği ile ilgili çok çeşitli konularda hararetli bir tartışmayı gerektirecektir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in ise sırasıyla “yumuşama” ve “normalleşme” olarak tanımladığı bu yeni dönemi memnuniyetle karşıladığımı ancak temkinli bir iyimserlikle yaklaştığımı daha önce belirtmiştim. Dikkatli olmamın sebebi siyasetin bir parçası olan rekabeti yönetmenin zorluğu ve kutuplaşmayı körükleme eğilimidir. Aslında “yumuşama” ile “normalleşme”nin aynı anlama gelip gelmediğini de bilmiyoruz. Bu arada iyimserliğimin nedeni şu anda tüm paydaşların yeni bir siyasi iklime ihtiyaç duyması.
İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) geçen yılki Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri öncesinde “Türkiye’nin Yüzyılı” vizyonunu açıklayarak bu tartışmayı başlattığını hatırlayalım. Aynı şekilde CHP de kapsayıcılığını vurgulamak için “Türkiye İttifakı” tabirini kullanıyor.
‘Yeni normal’ arayışı
Önümüzdeki dört seçimsiz yıl boyunca Türk siyasetindeki tüm söylemlerin, uygulamaların ve konuların yeniden gözden geçirilmesi gerekecek. Muhalefet geçerli bir alternatif olma çabasıyla yeni politikalar geliştirmeye çalışırken, hükümetin de kendisini güncellemesi gerekiyor. Yine de farklı siyasi görüşlerin nerede buluşabileceği sorusu cevapsız kalıyor. Şimdilik masada sadece randevu talepleri ve bazı kapsayıcı açıklamalar var. Önemli konular henüz müzakereye açılmadı. Hal böyle olunca Türk siyasetindeki “yeni normalin” ne olacağı bilinmiyor. Örneğin Özel son dönemde yaptığı açıklamalarda (“müzakerelerin” yanı sıra) “mücadele”ye de daha çok vurgu yapıyor: “CHP’de yeni bir dönem başladı. Bu, çok mücadele edeceğimiz bir dönemdir. Yeni müfredat karşıtlarını, işsiz öğretmenleri ve herkesi 18 Mayıs Gençlik Bayramı’ndan bir gün önce mitinge çağırdık. Emeklilerle birlikte halka açık etkinlikler de gerçekleştireceğiz. Bu tür tematik etkinlikler yapılmaya devam edecek.”
CHP’nin halka açık etkinliklerde hükümeti eleştirme planının nereye varacağını, hükümetin nasıl tepki vereceğini bilmiyoruz. CHP Genel Başkanı’nın Türk ordusunun Libya, Irak ve Suriye’ye konuşlandırılmasına karşı çıkmaya devam etmesi iyiye işaret değil. Aynı şekilde Özel’in anayasa reformu konusunda nerede durduğu da belirsizliğini koruyor. Mevcut anayasaya uymanın anayasa reformunun önkoşulu olduğu ve hükümetin AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulaması gerektiği yönündeki önceki yorumlarını kolaylıkla sürecin tamamen dışında kalmaya kadar taşıyabilir.
Önümüzdeki zorluklar
İyi Parti’nin (İP) yakın zamanda seçilen genel başkanı Müsavat Dervişoğlu’ndan yeni bir siyasi ortam yaratmanın zor olacağına dair bir işaret daha geldi. Hareketin tek başına ilerleme politikasına bağlı kalarak hükümet hakkında daha sert açıklamalar yapıyor. Dervişoğlu, İP’in acil kurultayında şunları söyledi: “Yalvarırım. Allah aşkına Türkiye meydanlarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkmak istiyorum. Bana bu gücü ver!”
Partisinin parlamento toplantısına ilk kez hitap eden hareketin yeni bir anayasa hazırlama çabalarına katılmayacağını açıkladı: “Anayasa reformu ile ilgili kimin veya kimin ziyaret ettiği önemli değil. Amaçlarının iş yapmak olup olmadığı önemli değil. IP, yeni ‘Erdoğan Anayasası’na karşı gerekirse sonuna kadar tek başına mücadele edecek. Tek kişi yönetimini pekiştirecek herhangi bir anayasa değişikliği teklifini tartışmaya değer bile görmüyoruz.”
Müzakere ve yumuşama söylemlerinin arka planında Dervişoğlu’nun yaklaşımı yeni bir pozisyona işaret ediyor ve IP’nin hükümete CHP’den daha güçlü karşı çıkmaya hazırlandığını gösteriyor. Soru, Özel’in yeni yaklaşımının IP’nin “üçüncü yol” siyasetine sunulan alanı sınırlayıp sınırlamadığı ve Dervişoğlu’nu gözünü CHP’nin tutucularına dikmeye teşvik edip etmediğidir.