“Serçenin Gözyaşı”, sanatçının beşinci sinema filmi. Ancak ilk kez bir aile babasıyla izleyici karşısına çıkıyor. Evren Erler ile filmini, 10 yaşında babasının bir sözüyle başlayan tiyatro serüvenini, kadınlara şiddetin nasıl önüne geçilebileceğini konuştuk. “Doğruyu ve güzeli aramaya ve bu sanatın içinde talebe olmaya devam ediyorum” diyen Erler’e biz sorduk, o da içtenlikle sorularımızı yanıtladı.
“YAŞANMIŞLIĞIN GETİRDİĞİ O RUHU TAŞIYAN BİR HİKAYE”
– Kadına şiddeti gerçek bir olaydan yola çıkarak sinemaya aktaran filmin senaryosu size ilk geldiğinde ne düşündünüz? Neden “Bu filmde yer almalıyım” diye düşündünüz?
-Diğer tüm gerçek olaylardan esinle yola çıkılan hikâyelerde olduğu gibi “Serçenin Gözyaşı” hikâyesi de hayatın gizli gücünü, yaşanmışlığın getirdiği o ruhu taşıyordu. Filmin içinde görev almak istememde bu önemli bir etken oldu.
“AYDINLIK VE GÖLGE YANLARI VAR”
– Bize rolünüzü anlatır mısınız? “Şevki Baba” nasıl biri?
-İlk defa bir “aile babasını” oynama şansım oldu. Şevki; ailesine düşkün, masum, güvenilir, koruyucu vb. yönleriyle aydınlık; edilgen, kurban yönleriyle gölge yanları olan bir karakter. Ailesinin ve kendisinin başına gelen büyük felaketler, dönüşümüne sebep oluyor ve gölge yanlarını geç de olsa onarıyor diyebiliriz.
– “Şevki Baba” da tıpkı “Sultan Anne” gibi izleyenlerin en çok empati kuracağı karakterlerden. Mezarlık sahnesi ve hastanede Şevki ve Sultan”ın buluşması sarsıcı… Sizi etkileyen sahne hangisiydi?
-Felaketin ortasında kalmış bir aile; bu ailenin babası olmak çok büyük bir yük. Filmin birçok sahnesi yoğun karanlık duygular barındırıyor; bu bakımdan ayırt etmem güç. Yine de dediğiniz gibi hastane bahçesindeki sahne, tüm acıların nihayete erdiği, hikâyenin gücünü de arkasına alan bir sahne.
“NAZİK OLMAYI SEÇMESİNİ ÖĞÜTLEMELİYİZ”
– Kadına, canlıya şiddeti nasıl durdururuz? Sanatçıya düşen görev nedir sizce? Sizce yeterli mi?
-Sorunuza derli toplu bir yanıt verebilir miyim emin değilim. Şiddetin tanımı konusuna girmeyeceğim; fazlaca makale, araştırma ve çalışma mevcut. Şiddet, insan doğasının bir parçası mıdır? Buna verilecek yanıt bize sorunun çözümü için yol haritası olabilir. Şiddetin hayvanda bulunmadığını, bir insan özelliği olduğunu ve sonradan öğrenildiğini iddia eden araştırmalar var. Eğer gerçekten böyleyse, doğruyu ve güzeli arama görevi herkese düşüyor. Şiddetin tüm dünyada akıl almaz bir biçimde yoğunluğunu arttırdığı bu yüzyılda, şiddeti, öldürmeyi doğallaştıran nedir? İoanna Kuçuradi, ” Benim görebildiğim ana nedenlerden biri, kitle iletişim araçlarının sorumsuzca kullanılması: insan öldürmeyi ve dövüşmeyi yaşamın doğal bir parçası olarak, sıradan bir davranış, bazen de kahramanlaştıran bir davranış biçimi olarak sunulmasıdır” diyor… Belki çocuklarımızdan başlamak doğru olabilir; onlara “haklı görünmekle, nazik olmak arasında kaldığında, nazik olmayı seçmesini” öğütleyebiliriz.
“BABAM VE SARIYER HALK EĞİTİM MERKEZİ BENİM İÇİN BÜYÜK ŞANSTI”
– Tiyatro serüveninizi anlatır mısınız? Nasıl başladı, kim teşvik etti?
-Tiyatro serüvenim 10 yaşında, Sarıyer Halk Eğitim Merkezi Tiyatro Kolu’nda başladı. Babamın, “Halk Eğitimde çocuklara tiyatro kursu açılmış, gitmek ister misin, boş zamanlarını tiyatro ile değerlendirmek ister misin?” diye sorduğunu hatırlıyorum. Hem babam, hem Sarıyer Halk Eğitim Merkezi benim için büyük bir şans oldu. 25 yıl o tiyatroda çocukluğumu, gençliğimi ve yetişkinlik zamanlarımı geçirdim; bırakın boş zamanımı, neredeyse tüm zamanımı tiyatro eylemiyle doldurma fırsatını yakaladım. Oyuncu, eğitmen, teknik eleman, dramaturg, oyun yazarı, efektör, temizlikçi, yönetmen, dekor tasarım uygulama, tanıtım, idari yapılanma… Öyle sanıyorum ki tiyatro sanatının her kaleminde çalışma fırsatım oldu. Babamın, “Seni besleyeni beslemezsen, beslenemezsin!” sözünden hareketle, seyircinin teveccühüne karşılık vermeye; Sarıyer’in, “Doğruya ve güzele yanar ışıklarımız, doğruyu ve güzeli arar ışıklarımız” ilkesiyle, yol almaya gayret ediyorum…
“10 YIL ÖNCE EDİLMİŞ BİR İLTİFAT GİBİ”
– “Domino” adlı tiyatro oyunu ile yılın en başarılı erkek oyuncu ödülünü aldınız? Nasıl bir duygu? Oyun ve ödül konusunda biraz bilgi verir misiniz?
“Domino”, tam da o sıralarda yürütülen Tarlabaşı’ndaki kentsel dönüşümü konu ediyordu. Çarpık kentleşme; çarpık dönüşümle, insanları yerinden ederek, değerinin altında ellerinden alınarak ve toplumsal etkileri göz ardı edilerek çözülüyordu. Soruna hiç değilse işaret etmek, anlatmazsak bizi yolda çevirip hesap sormaya hakkı olan seyirciye borcumuzdu. Bir de bunu Tarlabaşı’na komşu, eski bir şarap mahzeninde anlatmayı seçtik. Mekân ve oyunun sözü güçlerini birleştirmiş gibiydi. Ancak, asıl gücünü niyetinin güzelliğinden alıyordu bana sorarsanız. Tiyatronun kurucusu ve oyunun yazarı Cihan Sağlam’ın çabası hepimize ilham verdi ve Sadri Alışık Oyuncu Ödülleri’nde, bir ödülle karşılık buldu. Tarlabaşı’na ne oldu? Çarpık dönüştü, oradan göçmek zorunda kalan vatandaşlar başka bir yerde, yine kendi gettosunu kurdu. Ödül, niyetimizi hatırlatan, 10 yıl önce edilmiş bir iltifat gibi duruyor çalışma masamın üstünde…
“SERÇENİN GÖZYAŞI” 20 EKİM’DE SİNEMALARDA…
Yapımcılığını Reborn TV/Çağla Başak Çobanoğlu, yönetmenliğini Aysun Akyüz Mehdiabbas’ın üstlendiği filmin hikayesini, Gazeteci Ali Eyüboğlu kaleme aldı. “Serçenin Gözyaşı” Filmi’nin gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan senaryosunu ise ‘Altın Kalem’ ödüllü yazar Şengül Boybaş yazdı. Çanakkale ve İstanbul’da muhteşem mekanlarda çekilen filmin müzikleri de sanat dünyasının yakından tanıdığı bir isme Zeynep Alasya’ya emanet… Ezgi Şenler’in ‘Nilüfer’, Uğur Güneş’in ‘Gazi’ karakterini canlandıracağı filmde, Yeşim Salkım, Soydan Soydaş, Tamer Karadağlı, Arzu Cabar, Evren Erler, Sedef Şahin, Kubilay Penbeklioğlu, Bilge Şen, Özlem Gürses, Yağızkan Dikmen, Ahmet Sarsılmaz ve Özgür Çağlayan İncesu rol alıyor.