İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Kasım ayındaki yoğun yağışlar nedeniyle Türkiye’de mevcut hava koşullarının 50 yıl öncekine benzediğini söyledi.
Kadıoğlu, Pazar günü yaptığı açıklamada, bu ayın ortasında başlayan yoğun yağışlara neden olan sistemin, Türkiye’nin yarım asır önceki hava düzenine dönüş olduğunu söyledi. Bu olguyu, küresel ısınma nedeniyle kutup bölgelerinin ekvatordan daha fazla ısınmasına bağladı. Buna bağlı olarak son yıllarda sıcak ve soğuk cepheler ülkenin kuzey bölgelerinden daha sık geçmektedir.
İklim değişikliğinin yağışlar üzerindeki etkisine dikkat çeken Kadıoğlu, genellikle sıcak aylarda görülen sıcak, konvektif yağışların daha yaygın hale gelmesi nedeniyle kış aylarında yeterli kar yağışı ve diğer yağışların görülmediğinden endişe duyduğunu ifade etti.
Kadıoğlu, “Bu yılın kasım ayına denk gelen günlerde, bir alçak basınç merkezi ve buna bağlı sıcak ve soğuk cephe, Balkanlar’dan İran’a doğru yol alarak, özlemini duyduğumuz yağış miktarını getirdi.” dedi. Bu alçak basınç merkezinin İstanbul’un kuzeyi ve Karadeniz kıyısı boyunca hareketinin şiddetli yağışlara ve kuvvetli rüzgarlara yol açtığını vurguladı.
Alçak basınç merkezinin dönüş ve hareket yönünün paralel olduğu bölgelerde kuvvetli rüzgar oluşumuna dikkat çeken Kadıoğlu, Kuzey Atlantik Salınımının (NAO) negatif durumunun da bu orta-basınçtaki mevcut maruziyetin bir diğer nedeni olduğunu açıkladı. enlem fırtınası. NAO, Kuzey Atlantik Okyanusu üzerinde bulunan İzlanda Alçak Basıncı ve Azor Adaları (Bermuda) Yüksek Basıncı olmak üzere iki basınç sisteminin değerlerindeki değişiklikleri ifade eder.
Kadıoğlu, son dönemdeki cephe sisteminden gelen aşırı yağışlarla ilgili olarak, fırtına hücrelerinin ön hat boyunca tren vagonlarına benzer şekilde güneybatı-kuzeydoğu yönünde art arda hareket etmesine bağladı.
Kadıoğlu, “Özetle, bu yıl kasım ayı ortasında karşılaştığımız ön sistem, 50 yıl önceki hava durumu sistemimizi temsil ediyor; iklim değişikliğinin alçak basınç merkezlerinin yörüngelerini etkilemediği bir döneme ait bir anı.” diye tamamladı.
Yüzey, su
Fırtına hatlarında yağışların hızla oluştuğunu anlatan Kadıoğlu, yağmur damlalarının özellikle kırsal kesimlerde çıplak toprak üzerinde aşındırıcı etkisine dikkat çekti. Beton ve asfalt gibi geçirimsiz yüzeylere sahip kentsel alanlarda yağışların hızla yüzey akışına dönüşerek yolların ve bodrumların su basması gibi sorunlara yol açtığını açıkladı.
Kadıoğlu, kurak ve yarı kurak iklime sahip Türkiye’de yağmur suyu hasadının su tasarrufu açısından önemine dikkat çekti. Çatılardan inen yağmur suyu borularının uçlarına tank, varil, bidon gibi su toplama kaplarının yerleştirilmesini önerdi. Toplanan bu su daha sonra arabaları ve merdivenleri yıkamak ve çimleri sulamak gibi faaliyetlerde kullanılabilir ve hem su tasarrufu hem de taşkınların önlenmesi için pratik bir önlem sağlanır.
Ayrıca Kadıoğlu, hafif toprak bariyerleri oluşturarak yüzey akışlarının yavaşlatılmasını ve yer altı emiliminin kolaylaştırılmasını önerdi. Buharlaşmayı azaltmak ve yeraltı suyunun bitki köklerini beslemesine olanak sağlamak için çıplak toprak yüzeylerinin malçla kaplanmasını önerdi. 2015 yılında Ankara’dan bir örnek verdi; 100 metrekarelik (1.076,39 ft2) bir çatı alanı, yılda 6.300 kez bir tuvaletin sifonunu çekmeye eşdeğer olan yaklaşık 38.000 litre (10.038,54 galon) yağmur suyunu depolayabilir.
Profesör, bireyleri, ulaşılabilir su tasarrufu önlemleri hakkında fikir edinmek için bölgelerindeki ortalama yıllık yağış miktarını binalarının metrekaresiyle çarparak potansiyel su tasarruflarını hesaplamaya çağırdı.