SEMA KIZILARSLAN 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”nin yıldönümü kutlanıyor. Türkiye, uluslararası raporlar ışığında insan haklarıyla ilgili olumsuz bir tablo sergiliyor. 2024 yılında yayımlanan “Dünya Adalet Projesi (WJP) Hukukun Üstünlüğü Endeksi”ne göre, Türkiye 142 ülke arasında 117. sırada yer almakta. Bu sıralama, Türkiye’nin temel haklara saygı, düşünce özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı gibi konularda ciddi sorunlar yaşadığını ortaya koyuyor. Rapora göre, Türkiye, temel haklara saygı açısından 142 ülke içinde 133. sırada, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda ise 134. sırada bulunuyor. Hükümetin yargı üzerindeki kontrolü ise endişe verici bir seviyeye ulaşmış ve Türkiye, bu kategoride 138. sıraya yerleşmiş. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) 2024 raporu, Türkiye’deki insan hakları savunucularına yönelik baskılar, hukukun üstünlüğüne karşı tehditler ve medya üzerindeki kontrolü vurguluyor. Raporda, seçim dönemi boyunca hükümetin medya üzerindeki uygulamalarını artırdığı, muhalif seslerin susturulduğu ve keyfi yargılamaların yapıldığı belirtiliyor. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Can Atalay davaları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının göz ardı edilmesi örnekleri olarak öne çıkıyor. Uluslararası arenada Türkiye’ye yönelik eleştiriler her geçen gün artıyor. Avrupa Konseyi, Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması konusunda inatçı davranmasının, ülkenin uluslararası imajını olumsuz etkilediğini vurguluyor. İnsan hakları aktivisti Yıldız Önen, KARAR’a konuşarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması sırasında “İsrail ile ticaret” konusundaki protesto eylemi nedeniyle gözaltına alınan ve tutuklanan 9 genci hatırlattı. Önen, ayrıca Türkiye’deki Suriyelilerin maruz kaldığı ayrımcılıklara da değinerek, Esad rejiminin çökmesiyle geri dönüşlerin başlamasını ve Suriye’nin hâlâ güvenli bir bölge olmadığını ifade etti. “GERİ GÖNDERME MERKEZLERİNDEKİ İNSANLIK DIŞI MUAMELE DEVAM EDİYOR” – Türkiye’de insan haklarının geldiği durumu değerlendirir misiniz? Özellikle, yakın zamanda yaşanan Filistin İçin Bin Genç kampanyasına yönelik baskılar, insan hakları ve ifade özgürlüğü açısından ne anlama geliyor? Şu anda, insan hakları konusunu dile getirmenin neredeyse imkansız hale geldiği bir süreçten geçiyoruz. Ne çocukların ne de kadınların haklarının korunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Filistin İçin Bin Genç’in yaşadığı sorunlar, ifade özgürlüğünün ne denli yok olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Aynı zamanda Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi, yıllar süren bir diktatörlüğün sona ermesi açısından elbette önemli bir gelişme. Bu, 2011 yılından bu yana Suriye halkının verdiği mücadelenin bir sonucudur. Dünyanın dört bir yanındaki Suriyeliler bu durumu kutluyor. Biz de Suriyelilerle birlikte bu sevinci paylaşıyoruz. Ancak Suriye’de hâlâ dört ayrı bölge ve dört farklı yönetim mevcut. Suriyelilerin demokratik ve güvenli bir yönetim altında bir arada yaşayabileceği bir düzen henüz tesis edilmedi. Tüm bunlara rağmen, Türkiye’de Suriyelilerin hızla geri gönderilmesi gerektiğine dair söylemler artıyor. “Gidene 1000 lira, 5000 lira verelim” gibi ifadeler, insan haklarına tamamen aykırı bir tutumu simgeliyor. Türkiye’de yaklaşık 3-4 milyon Suriyeli’nin yaşadığı tahmin ediliyor ve bu kişilerin büyük bir kısmı evli, çocuk sahibi ve çalışıyor. Türkiye’ye 10 yılı aşkın süre önce yerleşen bu insanlardan yaklaşık 700 bini burada doğan çocuklardan oluşuyor. Bu kadar köklü bir nüfusun, Suriye’de güvenli bir ortam sağlanmadan aceleyle geri gönderilmek istenmesi, toplumsal huzursuzluklara yol açabilir. İnsanlar, “Neden gitmiyorsunuz?” diyerek bu bireylere yönelik baskılara girebilir. Bu nedenle, Suriyelilerin geri dönüşüyle ilgili siyasetçilerin kullandığı söylemler dikkatlice ele alınmalıdır. Öncelikli mesele, Suriye’de güvenli ve demokratik bir yönetimin kurulması olmalıdır. Bu sağlanmadan, milyonlarca insanı geri gönderme planları yalnızca insan hakları ihlallerine yol açacaktır. Dahası, Türkiye’deki Suriyelilerle birlikte Mısırlılar, Filistinliler, Uygurlar ve Türkmenler de baskılara maruz kalmakta. Son 4-5 yıl içerisinde bu gruplara dönük oldukça artan bir baskı söz konusu. Geri gönderme merkezleri, neredeyse hapishaneler gibi işliyor. Suriye’de boşaltılan hapishanelerin görüntüleri, Türkiye’deki geri gönderme merkezleri hakkında da benzer bir tablo çizebilir. İçeriden gelen raporlar, bu merkezlerdeki insanlık dışı koşulları gözler önüne seriyor. İçeriden çıkan kişilerin sağlık ve psikolojik durumu son derece endişe verici. “GÖÇMENLERİN İNSAN ONURUNA YAKIŞIR BİR YAŞAM SÜRMESİ İÇİN KÖKLÜ ADIMLAR GEREKİYOR” – Geri gönderme merkezlerinde yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili somut örnekler verebilir misiniz? Bu merkezlerin işleyişi, hapishanelerle karşılaştırıldığında nasıl bir tablo ortaya koyuyor? Geri gönderme merkezlerinin kapatılması, yenilerinin açılmaması ve göçmenlerin ikamet kısıtlamalarının kaldırılması gerekmektedir. Ayrıca çocukların istedikleri yerde eğitim alabilmeleri sağlanmalıdır. Geçtiğimiz hafta aile hekimleri 5 günlük grev yaptı. Bu grevin sebeplerinden biri, yeni aile hekimliği yönetmeliğiyle getirilen bir düzenlemeden kaynaklanıyordu. Bu yönetmeliğe göre Suriyeliler ve göçmenler, bulundukları bölgelerdeki aile hekimliklerinden hizmet alamayacak ve yalnızca “Göçmen Sağlık Merkezleri”ne gitmek zorunda bırakılacak. Örneğin, Esenler gibi on binlerce Suriyeli’nin yaşadığı bölgelerde sadece bir göçmen sağlık merkezi mevcut. Bu durum, sağlık hizmetlerine erişim hakkını ciddi şekilde kısıtlayan bir uygulamadır. Sonuç olarak, Suriyelilerin ve göçmenlerin onurlu bir yaşam sürdürebilmeleri için hem Türkiye’de hem de Suriye’de köklü adımlar atılmalıdır. Geri gönderme politikalarının insan hakları ihlallerine neden olmaması için bu konudaki siyasi söylemler dikkatle gözden geçirilmelidir. Göçmenlerin sağlık, eğitim ve barınma hakları güvence altına alınmalı ve insanlık dışı muameleye son verilmelidir. Türkiye’deki göçmenlere, özellikle Suriyelilere yönelik uygulamalar ciddi insan hakları ihlalleri doğurmaktadır. Bu bağlamda geri gönderme merkezleri ve sağlık hizmetlerine erişim konusundaki sorunlara dikkat çekmek önemlidir. Yeni aile hekimliği yönetmeliğindeki düzenlemeye göre, Suriyeliler ve diğer göçmenler, bulundukları bölgelerdeki aile hekimliklerinden hizmet alamayacak ve yalnızca “Göçmen Sağlık Merkezleri”ne gitmek zorunda kalacak. Örneğin, İstanbul’un Esenler ilçesinde on binlerce Suriyeli’nin yaşadığı bir bölgede yalnızca bir göçmen sağlık merkezi mevcut ve burada sadece üç doktor görev yapmaktadır. Bu durum, yeni doğan bebekler, hamile kadınlar ve acil tıbbi desteğe ihtiyaç duyan kişiler açısından büyük bir sağlık ihlali riski taşımaktadır. Bu düzenleme, hem göçmenler hem de aile hekimliği sisteminde zaten mevcut olan yükü artıran ciddi bir eksikliktir ve derhal iptal edilmelidir. “KRİZ ORTAMI DEVAM EDERKEN, SURİYELİLERİ ‘GÜVENLİ BÖLGE’ ADI ALTINDA SINIRDIŞI ETME GİRİŞİMLERİNDEN VAZGEÇİLMELİ” – Türkiye’nin gündemini sarsan Yenidoğan Çetesi Davası ile ilgili güçlü gerçekler ortaya çıktı. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Burada, “Yenidoğan çetesi” olarak bilinen vakalara dikkat çekmek isteyebilirim. Bu vakada, özellikle mülteci bebeklerin, ailelerin ve hamile kadınların mağduriyetleri ile ilgili örnekler gün yüzüne çıkmıştır. Telefon dinlemelerinde, bir çete üyesinin “Aile Suriyeli, o yüzden araştırmadılar” dediği tespit edilmiştir. Bu tür ifadeler, göçmen ailelerin adalete erişiminin nasıl engellendiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Suriyeli doktorların, hemşirelerin ve diğer sağlık çalışanlarının bazı hastaları bu çetelerin aktif olduğu hastanelere yönlendirdiği de iddia edilmektedir. Bu hastaneler, göçmen ailelerin yaşadığı hukuki savunmasızlık ve sessizliği kullanarak yasa dışı eylemlerine devam etmektedir. Göçmen aileler, şikayette bulunma durumu ile geri gönderme merkezlerine konulma riskiyle karşı karşıya kaldıklarından çoğu zaman sessiz kalmayı tercih etmektedir. Bizzat birkaç aileyle görüştüğümde, şikayette bulunmaya cesaret edemediklerini ifade ettiler. Bu durum, adalet sistemindeki eksikliklerin nasıl göçmenlerin temel hak arzusunu engellediğini göstermekte. Geri gönderme merkezleri, insan hakları ihlallerinin en çok yaşandığı yerlerden biridir. Türkiye’deki bu merkezlerin koşulları, bir hapishaneyi aratmıyor. İçeride kalanların giyim, ilaç gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı ve avukatlarıyla, aileleriyle görüşmelerine izin verilmediği belirtildiği. Ne kadar süre içeride kalacakları belirsiz. 8 ay, 10 ay boyunca içeride kalanlar mevcut. Bu merkezlerde doğum yapan kadınlar var. “İçeride” kelimesi normalde hapishaneler için kullanılır; ancak Türkiye’deki geri gönderme merkezleri de bu tanıma uygun bir biçimde dönüşmüştür. Avukatların görüşme talep edince tarafınca reddedilmesi, hukuki destekten yoksun bırakılan göçmenlerin tamamen savunmasız kalmasına yol açıyor. Bu ihlallerin gündeme getirilmesi ve çözüm yollarının aranması amacıyla 16 Aralık’ta İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından bir toplantı düzenlenecek. Toplantının ana gündemi, geri gönderme merkezlerindeki hak ihlalleri olacak. Bu merkezlerde yaşananları sıralamak bitmez. Göçmenlerin sağlık hakkı, barınma hakkı, adalete erişim hakkı ve aile bireyleriyle görüşme hakkı, burada ihlal edilen temel haklar arasında yer alıyor. Göçmenlerin aile ziyaretlerine dair başka bir sorun ise, Suriye’ye bayram ziyaretlerinin üç yıl önce yasaklanmış olmasıdır. Bu yasak, aileleri görme, onlardan haber alma ve bağlarını devam ettirme hakkını engellemektedir. İnsanların, özellikle sınırdaki kamplarda bulunan akrabalarını görmek amacıyla bayramlarda ziyaret gerçekleştirmesi, temel bir insan hakkıdır. Bu yasak, göçmenlerin insani haklarını ihlal eden bir başka düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır. Son olarak, Suriyelilerin “gönüllü geri dönüş” adı altında zorla gönderilme riski bulunmaktadır. Gönüllü geri dönüş kavramı, bazı koşullarda zorunlu dönüşe dönüşebilmektedir. Türkiye’de 10 yıl boyunca yaşayan, burada ev kurmuş, iş sahibi olmuş ve çocukları Türkiye’de dünyaya gelmiş olan Suriyelilerin, Suriye’deki güvenlik durumunu göz önünde bulundurarak geri gönderilme riski oldukça yüksektir. Sığınmacı Hakları Platformu sözcüsü Dr. Yıldız Önen, mevcut belirsizlikler ışığında geri gönderme uygulamalarının uygun olmadığını ifade etti. Suriye’de hala güvenli bir yönetim ve demokratik bir yapı kurulmuş değildir. Bu bölge, hâlâ ABD, Rusya, İran ve İsrail gibi ülkelerin askeri müdahalelerine maruz kalmaktadır. Bu sebeple, Suriyelilerin “güvenli bölge” adı altında sınır dışı edilme çabalarından vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı. Bununla birlikte, gönüllü olarak geri dönmeyi tercih eden göçmenlerin dönüş süreçlerinin güvenli ve onurlu bir şekilde sağlanması gerektiğini belirtti. Geri gönderme merkezlerinin kapatılması, göçmenlerin insani yaşam şartlarına erişimlerinin temin edilmesi ve Suriyelilere yönelik zorla gönderme uygulamalarının derhal sona erdirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Nedim Yamalı, Gelecek Partisi'nden 24 Aralık 2024 tarihinde istifa etti ve AK Parti'ye geçiş beklentileri gündeme geldi. İstifasının ardından yaptığı açıklamada, "Kuruluşundan bu yana görev aldığım Gelecek Partisi...
Devamını Oku..