Başlık: Aşırı Geniş, Belirsiz ve Suistimale Açık
Bir grup sivil toplum kuruluşu (STK), “etki ajanı” olarak adlandırılan yasa önerisinin reddine yönelik ortak bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Söz konusu yasa teklifi, sivil toplum kuruluşlarının insan hakları ihlallerini belgelemek gibi meşru faaliyetlerini suç haline getirme riski taşımaktadır ve bu durum uzun süreli hapis gibi ağır cezalarla sonuçlanabilir” ifadesine yer verildi. Kamuoyunda “etki ajanı” olarak bilinen ve bazı kanunlarda değişiklikler öngören bu yeni yasa teklifi 23 Ekim tarihinde Meclis Adalet Komisyonu’ndan geçti ve TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi bekleniyor. Metinde, yasa teklifinin yürürlüğe girmesi durumunda sivil toplumun serbest faaliyet yürütme imkanının tehdit altında olacağı vurgulandı. “Tüm milletvekillerini bu yasa teklifine ret oyu vermeye çağırıyoruz” denildi. Ayrıca, STK’ların www.ozgursiviltoplum.org adresinde başlatılan imza kampanyasının sürdüğü belirtilerek destek çağrısı yapıldı.
Açıklamada, “Kamuoyunda ‘etki ajanı’ yasası olarak bilinen yasa teklifi, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ başlıklı bölümüne 339/A maddesiyle ‘Devletin güvenliği ve siyasal yararları aleyhine suç işleme’ başlığında yeni bir suç türü eklenmesini önermektedir. Yasa, sivil toplum kuruluşlarının, devlet veya devlet dışı aktörler tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerini belgelemek amacıyla yürüttükleri meşru faaliyetleri suç kapsamına alma riski taşımaktadır. Ayrıca, bu suçların cezası ‘savaş zamanında’ veya ‘devletin savaş hazırlığı ya da askeri eylemleri’ bağlamında işlendiğinde 8 ila 12 yıl hapis öngörmektedir. İlgili suçlar milli güvenlik açısından stratejik öneme sahip olan birimler tarafından işlendiğinde ise verilecek ceza bir kat artırılacaktır.
“Aşırı geniş, belirsiz ve suistimale açık”
Yasa teklifinin mevcut hali, olası suistimallere karşı yeterli güvence sunmadığı ve hangi fiillerin suç oluşturduğuna dair açık kriterler sağlamaktan uzak olduğu için endişe verici bulunuyor. ‘Stratejik çıkar’, ‘talimat’, ‘organizasyon’ ve ‘devletin iç ya da dış siyasi yararları’ gibi tanımlar son derece geniş ve belirsizdir. Yeterince açık bir şekilde tanımlanmayan veya aşırı geniş kapsamlı yasalar, keyfi uygulamalara yol açabilir ve bu sebeple devlet yetkilileri tarafından muhalif olarak değerlendirilen bireyleri hedef almak veya insan hakları ihlallerini rapor eden sivil toplum kuruluşlarını kriminalize etmek için kullanılabilir. Yasa teklifi yürürlüğe girdiğinde, bu durum sivil toplum kuruluşları, gazeteciler ve insan hakları savunucuları dâhil olmak üzere herkesin bilgi edinme ve talep etme hakkını tehdit altına alacaktır.
“Yasa Teklifi Anayasa’ya Aykırı”
Yasa teklifi, ceza hukukunun temel prensiplerinden biri olan öngörülebilirlik ilkesini ihlal etmekte ve international hukuk ve standartlarla birlikte, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara ve Anayasa’ya da aykırıdır. Açıklamada, “Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 15. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesi ile güvence altına alınmıştır. Bu ilke ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. Maddesi ve Türk Ceza Kanunu’nun 2. Maddesi ile korunmaktadır. Bu ilkeye göre, yasa hükümleri ilgili kişilerce anlaşılabilir ve öngörülebilir olmalıdır; yani bireyler hangi fiillerin cezai sorumluluk doğuracağını ve bunun sonucunda hangi cezanın uygulanacağını önceden bilmek zorundadırlar.”
“Faaliyetlerin Kriminalize Edilmesine Zemin Hazırlıyor”
Eğer yasa teklifi yürürlüğe girerse, Türkiye’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları gibi birçok grubun meşru faaliyetleri hedef alınacak ve uluslararası hukuk çerçevesinde korunan bir dizi faaliyetin kriminalize edilmesine zemin oluşturacaktır. Bu yasa, sivil toplum üzerindeki önemli insan hakları çalışmalarını engelleyerek caydırıcı bir etki yaratacak ve potansiyel olarak faaliyetlerini durdurmalarına neden olacaktır. Ayrıca, yasa teklifindeki suçların yargılanması Adalet Bakanı’nın iznine tabi olduğundan, yürürlüğe girmesi halinde dava açılıp açılmayacağı konusunda siyasi bir müdahalenin olabileceği öngörülmektedir. Bu durum, savcılar ve müfettişlerin siyasi muhaliflere ve hükümete karşı çıktığı düşünülen sivil toplum aktörleri hakkında dava açma noktasında teşvik edilebileceği anlamına gelmektedir.
Yasa teklifine karşı red oyu vermeleri yönünde milletvekillerine çağrıda bulunan STK’lar arasında Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın-İş, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın da bulunduğu 37 kuruluş yer alıyor. Bu kuruluşlar, diğer sivil toplum örgütlerinden de imza kampanyasına destek vermeleri için çağrıda bulundular.
“Biraz Değiştirilmiş Hali”
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, sosyal medya üzerinden öneriye karşı çıktığını belirtti. Yeneroğlu, “Bu kanun teklifi, geçen yasama döneminde taslak olarak ortaya koyulmuş ancak yoğun eleştiriler sonucu gündeme alınmamış olan önerinin biraz değiştirilmiş halidir” yorumunu yaptı. “Hukuk devleti ilkeleri var olmadıktan sonra, yani kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, AYM ve AİHM içtihatları geçerli değilse, kanunlar istenilen her türlü zorbalık için elverişli hale gelecektir” diyen Yeneroğlu’nun X platformu üzerinden yaptığı paylaşım şöyle: “Ak Parti grubu, kamuoyunda ‘Etki Ajanlığı’ olarak bilinen ‘Devletin güvenliği ya da siyasal yararları aleyhine suç işleme’ başlığı ile TCK’ya 339 A olarak yeni bir suç eklemeyi öneren kanun teklifini dün meclise sunmuştur.”
“Geçen Yıl ‘Etki Ajanlığı’ Gündeme Nasıl Geldi?”
“Etki ajanlığı” kavramı, 2023 yılında Türkiye’de özellikle basın ve ifade özgürlüğü ile bağlantılı tartışmaların merkezine oturdu. Terim, 9. Yargı Paketi kapsamında Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklenmek üzere gündeme getirilmişti. Bu düzenleme, casusluk ve ajanlık tanımlarını genişlatarak sosyal medya üzerinden Türkiye aleyhine propaganda yapan ve kamu düzenini bozan faaliyetleri kapsayacak şekilde tasarlanmıştı. Hükümet, bu adımla ülkenin iç ve dış güvenliğine yönelik tehditleri önlemeye çalışırken, eleştirmenler bu düzenlemenin basın özgürlüğünü kısıtlayacağını belirtmişlerdir. Karşıt görüşteki gazeteciler ve sivil toplum kuruluşları, belirsiz ve muğlak tanımlar nedeniyle basın faaliyetlerinin kriminalize olabileceğine dikkat çekmişlerdir. Gazeteciler, bu tür bir düzenlemenin kendilerini “etki ajanı” olarak damgalanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağını ve halkın doğru bilgilere ulaşımını engelleyebileceğini savunmuşlardır. İfade özgürlüğünü korumak için çeşitli basın kuruluşları, bu yasal düzenlemeye karşı ortak bildiriler yayımlamışlardır.