Şiddetin demokrasiyle temelde bağdaşmaz olduğu konusunda çok şey söylendi. Ancak şiddeti haklı çıkaran yorumcular genellikle Batı demokrasilerinden gelir.
Sadece Amerikalılar değil, tüm dünya, Donald Trump’a yönelik suikast girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasının sonuçlarını düşünüyor; siyasi istikrarsızlığın küresel istikrarsızlığı daha da kötüleştirebileceğinden korkuyor.
Son suikast girişimi, tarihteki birçok suikast girişimi gibi, nedenleri ve sonuçları bakımından yıllarca analiz edilecektir.
Komplo teorileri gerçekleri hızla örtbas eder. Yetkililer olayın tüm yönlerini açıklığa kavuştursalar bile, tetikçinin motivasyonları, Trump’a saldırmaya neyin sebep olduğu ve başarısız suikastın arkasında kimin olduğu konusunda sorular devam edecektir.
Sonrasında hem Trump hem de Başkan Joe Biden, ülkelerinin siyasi kırılganlığını ve kutuplaşmasını azaltmak için ılımlı bir tavır benimsediler.
Her iki lider de Amerikan siyasetinde şiddete yer olmadığını vurgulasa da tarih bunun aksini gösteriyor.
Gerçek şu ki şiddet Amerikan siyasi ve günlük yaşamında süreklidir. Bu nedenle, Trump’ın hayatına yönelik girişim ABD tarihinde bir istisna değildi. Analistler, suikast girişimlerinden kurtulan veya suikasta uğrayan geçmiş başkanlara ve başkan adaylarına hemen atıfta bulunarak olayı Amerikan tarihinin tipik bir özelliği olarak ele aldılar.
Kişi başına düşen ateşli silah sahipliğinde dünyada lider olan Amerika Birleşik Devletleri’nde ateşli silahların her yıl 40.000’den fazla can aldığını belirtmekte fayda var. Kendini gelişmiş bir demokrasi olarak tanımlayan bir ülkede, aşırı siyasi kutuplaşma nedeniyle bir iç savaş olasılığı uzun zamandır tartışılıyor. Birçok kişi artan kutuplaşmayı öncelikle güçlü bir siyasi liderliğin olmamasına bağlıyor.
Trump ilk kez göreve geldiğinde, sık sık alay konusu olan bir iş insanıydı. İlk dönemini tamamladıktan ve çeşitli skandallar nedeniyle davalarla karşı karşıya kaldıktan sonra, tekrar aday olamayacağı bile söylendi.
Ancak şimdi, bir aradan sonra, seçimleri kazanacağı neredeyse kesin. Suikast girişiminin ardından, başkanlığı neredeyse ilan edildi.
Biden’ın seçilmesi halinde Amerika’yı normalleştirmesi, dünya çapında demokrasileri yeniden birleştirmesi ve çatışmaları çözmek için daha fazla çaba göstermesi bekleniyordu.
Bunların hiçbiri dört yıllık görev süresi boyunca gerçekleşmedi. Şu anda Demokratlar bile krizde. Kendi adayları Biden’a, bir kampanya bile yürütemeyeceği gerekçesiyle adaylıktan çekilmesi için baskı yapmalarına rağmen, oy vermek zorunda kalmanın çelişkisini yaşıyorlar.
Biden döneminde Rusya Ukrayna’ya savaş açtı. İsrail, ABD’nin koşulsuz desteğiyle Filistinlilere karşı soykırım yaptı. Kısacası dünyada tek bir olumlu gelişme olmadı.
Bu noktada, küresel karamsarlık yükselişte. Krizler arttıkça, çoklu belirsizlikler derinleşiyor. Devam eden çatışmalar için kalıcı çözümler üretilemediği için, bazılarını dondurmak bile bir başarı olarak görülüyor.
Uluslararası ilişkilerin geleceği artık Üçüncü Dünya Savaşı, kaos çağı, kurallara dayalı uluslararası toplumun sonu, sistemsel düzenin çöküşü ve işlevsiz uluslararası örgütler yığını gibi kavramlar kullanılmadan tartışılamaz.
Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda ABD dış politikasında ne gibi değişiklikler yaşanabileceği, özellikle Ukrayna-Rusya savaşı konusunda küresel tartışmalar başladı.
Ancak Amerikalılar, Trump’ın başka bir yönetime geçmesinin sonuçlarından çok, seçim öncesinde yaşanabilecek olası kriz ve şoklara odaklanmış durumda.