Geçtiğimiz hafta cuma namazı sonrası gazetecilere açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile yaptığı görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, yakın zamanda CHP Genel Merkezi’ni ziyaret etmeyi planladığını belirterek şunları söyledi: “Türkiye’nin ve Türk siyasetinin ihtiyacı olan şey budur. Bu ziyaretin en kısa zamanda gerçekleşmesini sağlayarak Türkiye’de siyasi yumuşama sürecini başlatmak istiyorum. Biz de bu adımı atacağız.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası CHP Genel Merkezi ziyareti, Özel’in Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Genel Merkezi ziyaretinden daha sembolik; bu da Cumhurbaşkanının yumuşama dönemine kararlı olduğunun bir göstergesi. CHP yetkilileri de 2 Mayıs’ta AK Parti genel merkezinde yapılan toplantının olumlu geçtiğini doğrulayarak yeni bir dönemin başlangıcının sinyalini verdi. Nitekim CHP Genel Başkanı, toplantının gündemdeki her şeyi kapsadığını belirterek, bunu Türk siyaseti açısından bir dönüm noktası olarak nitelendirdi: “Türkiye’de ana muhalefet ve hükümetin görüş alışverişinde bulunabilmesini önemli görüyoruz.”
Genel görünüm
Türk siyasetindeki yumuşama süreci neler getirecek? Açıkça görülüyor ki, bu, sert ifadelerle desteklenen açıklamalar ve hükümet ile muhalefet arasındaki kutuplaşmayla desteklenen eski siyasi iklimi değiştirecek. Uzun süredir devam eden tutumların ötesine geçerek Türkiye’nin gündemindeki pek çok konunun tartışmaya açılmasını mümkün kılacaktır. Aynı zamanda bu tür politikalara ve uzlaşma arayışındaki paydaşlara da alan açacaktır. Yeni koşullar altında hükümet ve muhalefetin ekonomi ve düşük gelirli grupların sorunları konusunda anlaşmaya varması zor olmayacak; özellikle de siyasi gerilimin azaldığı dönemde popülizm işe yaramayacak.
Ancak kritik soru hâlâ ortada: Bu yeni ortamda hangi konuları yeniden, ne ölçüde ve nasıl tartışabiliriz? Taraflar ülkenin güvenlik çıkarları ve ulusal kimliği konusunda nerede anlaşmaya varabilir? Terörle mücadele, dış politika, siyasi sistem, demokrasi ve özgürlüklerin sağlamlaştırılması konularında iktidar ve muhalefetin uzun süredir belirli pozisyonlarda bulunduğunu hatırlatalım. Özellikle Kürt sorunu, Gezi Parkı tutuklamaları, Anayasa Mahkemesi kararları ve PKK/YPG ile mücadele konusunda ciddi görüş ayrılıkları var.
Yine de siyasi gerilimi azaltmanın başlangıcının bir “süreç” olarak önemli olduğu konusunda hemfikir olmak önemlidir. Yine de beklentileri aşırı derecede yükseltmenin bariz riskleri var. Sonuçta ilgili paydaşlar yeni değil ve onların geldiği noktanın belli bir geçmişi var. Aslında her iki tarafta da siyasi yumuşamadan endişe duyan gruplar olabilir. CHP liderliğinin “müzakere” ve “mücadele”ye aynı anda vurgu yapmasının nedeni budur. Özel, el sıkışmanın önemine dikkat çekerek Erdoğan’la “her şeyi” konuştuğunu belirtmesine rağmen, partisinin bazı üst düzey yetkilileri ve milletvekilleri Milli Eğitim Bakanlığı’na yürüyerek yeni eğitim modelini “modası geçmiş” olarak nitelendirdi. Hatta bakanlığı “Türkiye’yi adım adım geriye götürmek”, “laikliği hiçe saymak” ve “Mustafa Kemal’i ve reformlarını halka unutturmaya çalışmakla” suçladılar. Aynı şekilde Cumhur İttifakı’nın da yurt içinde ve yurt dışında Türk çıkarlarını savunma adına “mücadele politikasından” vazgeçmesini beklemenin hiçbir anlamı yoktur. Aslında yakın gelecekte Irak’ta PKK militanlarına karşı bir kara operasyonu düzenlenmesine pek kimse şaşırmaz.
Yeni anayasa gündemi
O halde asıl soruya dönelim: Yumuşama döneminde ne olmasını beklemeliyiz? Tartışmaların ve suçlamaların daha az olduğu bir ortamda Türkiye’nin ana konularını yeniden gündeme getirme fırsatları bulabiliriz. “Yeni anayasa” gündemi bu tür bir etkileşim için bir çerçeve oluşturabilir. Seçimin olmadığı bir ortamda kimlikten siyasi sisteme kadar pek çok farklı konuda görüş alışverişinde bulunmak mümkün olabilir. Bu anlamda, muhalefet ulusal meselelerin karmaşık ve zorlayıcı yönlerinin daha fazla farkına vardıkça, hükümet muhalefetin endişelerini daha iyi anlayabilir.
Yani yumuşama sürecini gerçekçi ve bir miktar temkinli iyimserlikle yönetmemiz gerekiyor. Politikacıların olası krizlere hazırlıklı olması gerekiyor.
Gerginliği azaltma süreci (en azından şimdilik) tüm siyasi partilerin çıkarına hizmet ediyor. Bu bir kazan-kazan durumudur. Ancak konu kilit konulara geldiğinde ortak bir zemin bulmak hâlâ zor ve mevcut sürecin bozulmasının ağır bir bedeli olacak. Sonuçta öngörülemeyen krizler Türk siyasetinde eskisinden daha fazla gerilimi körükleyebilir. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) devamı olan ve gayri resmi adıyla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) olarak bilinen Yeşil Sol Parti (YSP) ile ilgili gelişmeler, CHP’li muhafazakarların tavrı ve sürprizi önümüzdeki süreçte gündeme gelecek. dış politika gelişmeleri yumuşama sürecini test edecek.