İsrail, Filistin’de iki ayı aşkın süredir soykırım kampanyasını sürdürüyor.
“Soykırım” terimi size çok mu ağır geldi, yoksa onu politik olarak mı algıladınız?
Ancak gerçek tam olarak budur. İsrail güçleri kasıtlı ve sistematik olarak şehirlerdeki sivil nüfusu hedef alıyor. Bugüne kadar Gazze nüfusunun %1’inin ve çocukların %1,5’inin hayatına mal oldular.
Tel Aviv’in Filistinli sivillere yönelik saldırısı kurşun ve bombaların ötesine geçiyor. Bu, İsrail’in altyapıyı çökerttiği, su ve elektrik kaynaklarını kestiği Gazze’ye gıda ve ilaç gibi insani ihtiyaç maddelerinin girişinin engellenmesini de içeriyor. Hastaneler ve hatta okullar, sivilleri açlığın ve yaygın hastalıkların pençesine sürükleyen amansız saldırılardan kurtulamadı.
1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu tamamen veya kısmen yok etme kastının bulunduğu bir eylem soykırım olarak nitelendirilir. Suç şu şekilde tanımlanıyor:
-Grup üyelerinin öldürülmesi
– Grubun üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermek
– Grubun yaşam koşullarının, grubun tamamen veya kısmen fiziksel olarak yok edilmesine yol açacağı hesaplanarak kasten bozulması
– Grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirlerin uygulanması
– Gruba ait çocukların zorla başka bir gruba nakledilmesi
Bu kriterleri göz önünde bulundurduğunuzda bu tanımın İsrail’in ihlal etmediği bir yönünü tespit edebilir misiniz?
Anti-Siyonizm, anti-Semitizm değildir
Ancak uluslararası toplum, sözde “modern dünya” için koyduğu kuralları bile hiçe sayıyor. Üstelik ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkeler de İsrail’in soykırımının altyapısına aktif olarak katkıda bulunuyor.
ABD Temsilciler Meclisi’nin son dönemde Siyonizm karşıtlığını Yahudi karşıtlığıyla eşitleyen kararı bu çılgınlığın çarpıcı bir örneğini teşkil ediyor. Bu karar, “Siyonizm karşıtlığının Yahudi düşmanlığı olduğunu” ileri sürmekle kalmıyor, aynı zamanda “Nehirden Denize, Özgür Filistin” sloganını da kınıyor.
Fransa Ulusal Meclisi de benzer şekilde Siyonizm karşıtlığını Yahudi karşıtlığıyla eşitleyen bir yasa tasarısını kabul etti ve 72 “hayır” oyuna karşılık 154 “evet” oyu aldı.
Tek kelimeyle: delilik! Soykırım saldırılarına karışan bir devletin yayılmacı çabalarını ve ırkçı ideolojik söylemlerini herkesin onaylaması zorunlu mu? Tevrat’tan bölümler okuyarak soykırımı meşrulaştıran, “İnsan-hayvanla savaşıyoruz” diyen bu faşist devlete destek verilmesinin suç sayılması gerekmez mi?
Üstelik Siyonizm’i reddeden, hatta ABD ve Fransa’da düşünce ve ifade özgürlüğünü baltalayan bu kararları kınayan Yahudiler de var. Fransa’nın Le Monde gazetesinde yayınlanan açık mektupta, Fransa, İsrail ve çeşitli ülkelerde görev yapan 127 Yahudi akademisyen, antisemitizmle mücadelenin önemini vurguladı ancak anti-Siyonizm’i antisemitizmle eşitleyen yasaya karşı çıktı. Siyonizm karşıtlığının meşruluğunun altını çizerek Fransız Ulusal Meclisi’ni tasarıyı geçirmemeye çağırdılar.
Bu kişiler aynı zamanda Yahudi düşmanı olarak mı etiketleniyor?
Dünya daha önce bu kadar barbarlık ve küstahlığın bir karışımına tanık olmamıştı.