Türkiye’de yeni yıl oldukça yoğun başladı.
Suudi Arabistan’da oynanacak Türkiye Süper Kupası finali ertelendi. 1 Ocak’ta Filistin yanlısı bir yürüyüş düzenlendi ve bir katılımcı “tevhid” pankartı taşırken saldırıya uğradı. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki çim savaşı sürerken, Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’daki mozolesi Anıtkabir’de provokasyon eylemi yaşandı. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) 34 İsrail casusunu yakalarken İsrail, Lübnan’da Hamas’ın üst düzey liderlerinden Salih el Aruri’yi öldürdü.
Husi isyancıları ticari gemilerin Kızıldeniz’den geçişini engellerken, İran Devrim Muhafızları’ndan (IRGC) üst düzey bir yetkili Suriye’de öldürüldü. Son olarak, Kasım Süleymani’nin ölümünün dördüncü yıldönümünde İran’da düzenlenen iki terör saldırısında 95 kişi hayatını kaybetti.
Bu gelişmeler laiklik, halifelik, cumhuriyetçi değerler ve Arap karşıtlığıyla ilgili birçok kişinin kalıcı olarak çözüldüğünü düşündüğü “rejim” tartışmasını yeniden alevlendirdi. Bu arada gerginlikler, İsrail-Filistin çatışmasının yayılma potansiyeline ilişkin endişeleri artırıyor.
Birincisi Türkiye’deki belediye seçim kampanyasına bağlı gerginliklerle ilgiliyken, ikincisi uluslararası sistemi rahatsız eden yüksek düzeydeki belirsizliğin Orta Doğu’daki tehlikeli etkisinden kaynaklanıyor.
İç politikada strateji değiştirme
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bu harekete yeni bir strateji geliştirmesi gerektiğini savunuyorum. Bir önceki parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu “düzeltme” ve “siyasi sağı kucaklama” peşindeyken, halefi “rejim” tartışmasını referans alarak ciddi suçlamalarda bulunuyor ve söz savaşları başlatıyor.
Bu arada İmamoğlu (ve Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş) sağcı seçmenlerle bağ kurabilmek için bu tartışmadan uzak durdu.
Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Suudi Arabistan’daki Süper Kupa finalinin şartlarından Galatasaray ve F.Bahçe ile birlikte ortak sorumlu olmasına rağmen, ana muhalefet lideri derhal Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Atatürk’ü ve İstiklal Marşı’nı bir slogana dönüştürmekle” suçladı. Suudi Arabistan’da müzakere konusu.”
CHP’li bir milletvekili, adı geçen “tevhid” pankartlı şahsı kastederek İstanbul’daki olağanüstü Filistin yürüyüşüne “rejim ve anayasaya aykırı olay” adını verdi ve “Türkiye hilafet pankartlarını gördü – IŞİD pankartları.”
Neden o kişiye saldıran gencin yanında yer aldılar ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AK Parti) hilafeti yeniden kurmak, rejimi değiştirmekle suçladılar? CHP Genel Başkanı, CHP’li milletvekilleri ve CHP yanlısı medya neden sporda, yargıda ve diğer alanlardaki münferit olayları gelişigüzel seçip anayasal düzenin tehlikede olduğu söylemini körükledi? CHP çevreleri neden tarikatlara karşı bu kadar şiddetli bir saldırı başlattı?
Onların bu hain kampanyalarının cehaletten kaynaklandığını, sadece “tevhid” bayrağını tanıyamadıklarını söylemek büyük bir küçümseme olacaktır. Gerçek şu ki, ana muhalefet partisi siyasi kampanyası için bilinçli olarak cehaleti, yalanı ve radikalleşmeyi istismar ediyor. Bu arada aşırı sağcı Zafer Partisi (ZP) ve diğerleri, göçle ilgili kampanyaya retorik mühimmat sağlıyor.
CHP’nin umutsuz teklifi
Gayri resmi olarak Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) olarak bilinen ve PKK ile bağları olduğu iddiası nedeniyle kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) halefi olan PKK yanlısı Yeşil Sol Parti (YSP) ile işbirliği yapmak zorunda kaldı. Terör örgütü PKK, Mart 2024’te yapılacak belediye seçimleri öncesinde, CHP, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerini elinde tutmak için umutsuz bir girişimde bulunarak karşı saldırı başlattı.
Bu karşı saldırı, artık çok tanıdık olan “laiklik, demokrasi ve cumhuriyet tehlikede” söyleminden besleniyor.
Ana muhalefet partisinin bu kararı üç farklı nedenden dolayı aldığını düşünüyorum: Birincisi, İyi Parti (İP) de dahil olmak üzere sağ partiler, CHP ile ittifak kurmayı veya başka bir şekilde çalışmayı reddettiler. CHP liderliğinin milliyetçiliğe ve laikliğe sözde bağlılık göstererek sağcı, milliyetçi, laik seçmenleri kendine çekme çabaları da bundan kaynaklanıyor.
İkinci olarak ana muhalefet partisi, YSP ile ortaklığına yönelik milliyetçi tepkilere karşı koymak için bir “ideolojik stok” oluşturuyor. Bu nedenle futbolu siyasi muhalefetin ya da aşırı sağın laik ırkçılığının ve Arap düşmanlığının alanına dönüştürmekten çekinmiyorlar. Son olarak CHP, seçmenlerin bu yılki belediye seçimlerini yeni bir genel seçim olarak görmelerini sağlamak amacıyla iktidar partisini otoriterlik ve İslamcılıkla suçluyor; bu da herkesin dikkatini CHP’ye bağlı belediye başkanlarının kötü performansı yerine ideolojik kutuplaşmaya odaklayacaktır. .
Kampanyanın Türkiye’nin toplumsal huzuruna olumsuz etkisini bir kenara bırakırsak, bu yeni stratejinin Mart 2024’te CHP’nin çıkarına olacağını savunuyorum. Hatta ana muhalefet partisinin ideolojik yüklü kampanyası AK Parti’ye daha etkili bir söylem geliştirme ve daha fazla fırsat sunacaktır. etkili politikalar