Başlık: Suriye: HTŞ’nin cihatçı geçmişinden sıyrıldığı iddialarına güvenilebilir mi?
Yazar: Mina Al-Lami, Cihatçı Medya Uzmanı, BBC İzleme Servisi
Tarih: 20 Aralık 2024, Güncelleme: 5 dakika önce
Suriye’nin yeni lideri Ahmed eş-Şera (daha önce Ebu Muhammed el Colani olarak tanınıyordu), Şam’de dolaşırken yanına yaklaşan genç bir kadınla fotoğraf çekinmek istedi. Eş-Şera nazik bir şekilde, fotoğraf çektirmeden önce kadından başını örtmesini talep etti. Bu küçük olay, hızla Arap sosyal medya platformlarında ve ana akım medyada büyük bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Resmi olarak BM, ABD, AB ve İngiltere tarafından “terör örgütü” olarak nitelendirilen Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ), farklı topluluklara mensup daha liberal Suriyelilerin desteklemesi açısından kritik öneme sahip bir mesele ile yüz yüze geldi. Bu olay, Suriye’nin HTŞ yönetimi altında gelecekte nasıl bir yol izlemek zorunda kalacağına dair endişe verici bir işaret olarak yorumlandı.
Halk arasında, muhafazakar politikaların, kadınların zorunlu olarak örtünmesi gibi uygulamalara neden olabileceği korkusu artarken, diğer taraftan radikal İslamcı çevreler, HTŞ liderini fotoğraf çektirdiği için eleştirerek, onun İslami kurallara aykırı davranışta bulunduğunu savundular. Bu radikal gruplar, giyinme tarzına göre bir kadını “mütebberrüc” ifadesiyle nitelendirdiler. Bu durum, militan gruplar arasında, eş-Şera’nın İslami tabanında muhalefette meydana gelebilecek artışı gündeme getiriyor.
HTŞ’nin zorluğu, bu zıt talepleri uzlaştırarak hem uluslararası toplumun hem de Suriye’nin liberal kesimlerinin istekleri ile muhafazakar tabanı arasında bir denge sağlamaktı. Her iki taraf da HTŞ’nin her beyanını ve eylemini dikkatle izliyor.
Eş-Şera’nın mesajları, Suriye’deki farklı toplulukların bir arada yaşamasına yönelikti ve zorunlu askerlik yapan askerleri affetmek, eski yönetici personeline ve Esad yandaşlarına yönelik intikam saldırılarını yasaklamak gibi adımlar attı. Ayrıca, İsrail, ABD, İran ve Rusya gibi geleneksel düşmanlarına karşı tarafsız bir tutum sergileyerek zaman zaman uzlaşmacı bir dil kullandı. Açıklamalarında kışkırtıcı veya tehdit edici ifadelerden kaçındı. Bunun yerine, muhalefeti etkisizleştirmek ve hem HTŞ’yi hem de kendisini uluslararası terör örgütleri listesinden çıkarma çabası içerisinde, uzlaşma, istikrar ve yeniden inşaya dair beyanlarda bulundu.
Suriye’de yeni bir dönem önemli bir belirsizlik içerisinde. Eş-Şera’nın sergilediği bu esnek yaklaşım, gerçek bir ideolojik değişiklik mi, yoksa daha sıkı ve dini açıdan muhafazakâr uygulamalara geçmeden önce meşruiyet kazanma ve iktidarını pekiştirme amacı güden hesaplı bir strateji mi olduğu henüz açık değil. Ancak şurası kesin ki, eş-Şera’nın görece ilerici adımları, Suriye’deki radikal İslamcılar arasında önemli bir rahatsızlık yaratmış durumda.
Suriye’deki Sünni Araplar, esas etnik ve dini grubu oluşturmasına rağmen, ülke, Alevi, Kürt, Hristiyan, Dürzi, Türkmen ve İsmaili gibi çok sayıda farklı azınlığı da barındırmakta.
Eğer HTŞ, samimi bir şekilde değişim hamlelerinde bulunursa, bu değiştirilmiş yapının içerisinde farklı İslamcı ve cihatçı grupların kabul görmemesi olasılığı yüksek. Bu da, bu grupların silahlı direnişe geçmesine neden olabilir. Ancak, HTŞ için bu, yeni bir meydan okuma olmayacaktır. Öncelikle, daha önce Nusra Cephesi olarak bilinen bu örgüt, uluslararası cihat hareketleri ile bağlantılı olarak köklü bir geçmişe sahip. Geçtiğimiz on yıl boyunca evrim geçiren HTŞ, 2011 ve 2012 yıllarında IŞİD’ın gizli bir koluyken, 2013’te El Kaide ile bağlantı kurarak 2016’da bağımsız bir oluşum haline geldi. 2017’de Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’de kontrol sağladı, cihatçı bağlantılara ve hedeflere sahip olmayan bir sivil “hükümet” yönetmeye başladı.
Bu evrim, eş-Şera’nın stratejik vizyonunu ve örgütün meşruiyetini sağlamak için fırsatçılık ve pragmatizm ilkelerini barındırdığını göstermektedir. HTŞ’nin dışa karşı herhangi bir tehdit oluşturmadığı sinyalleri de vermeye başlaması, bu bağlamda önemli bir gelişmedir. Eski cihatçı ortakları olan El Kaide ve IŞİD ise, Suriye’de yoğun faaliyette bulunarak ABD liderliğindeki koalisyonun hedefi olmaktadır. Eş-Şera, serbest bir şekilde halk arasında görünürken, IŞİD ve El Kaide’nin liderleri ise suikastlerle bertaraf edilmektedir.
Eş-Şera, HTŞ’nin siyasi kazanımlarını güvence altına almak adına önemli ideolojik prensiplerden taviz vermeye istekli bir siyasetçi olarak eleştirilmekte. HTŞ’nin, İdlib’deki otoritesini iki yönlü bir stratejiyi kullanarak pekiştirdiği görülüyor; böylece yerel halkın güvenini kazanırken, rakiplerine karşı da güç uygulamalarıyla etkilerini sürdürmektedir.
HTŞ, 2017’de kurduğu Suriye Kurtuluş Hükümeti (SKH) ile yönetim yeteneklerini sergilemeyi ve meşruiyetini artırmayı hedeflemiştir. SKH, bir mini devlet olarak hizmet vermiş, çeşitli bakanlıklar ve yerel birimleri barındırmış, hatta ordu ve polis akademisi dahi kurmuştur. Bu süreçte, HTŞ, sık sık Suriye hükümeti ve diğer muhalif grupların yönetimindeki olumsuz koşulları ön plana çıkararak kendi başarılarını sergilemiştir.
HTŞ’nin karşılaştığı pek çok zorluk olmakla birlikte, örgütün liderliğine karşı protesto gösterileri de gerçekleştirilmiş, eş-Şera’nın zorla muhalefeti bastırmak ile suçlandığına dair iddialar ortaya atılmıştır. Örgüt, ayrıca Suriye’deki cihat konusunu zayıflatmak için dış güçlerle işbirliği yapmakla da eleştirilmiştir.
İdlib halkının bir kısmı, bölgelerindeki dini kısıtlamalardan şikayetçi olsa da, bu eleştirilerin yoğunluğu nispeten azdır. Bunun yanı sıra, HTŞ’nin daha esnek pozisyonu ve genel olarak bölgedeki halkın muhafazakar yapısı, bu durumu etkileyen faktörler arasında yer almaktadır. Eş-Şera, kimi zaman ahlak polisi gibi sıkı kuralların uygulanmasının geride kalmış bir düşünce olduğunu savunarak, toplumda iki yüzlülüğü önlemek adına dini öğretilere uyulmasını insanların kendi inançlarıyla sağlamak zorunda olduğunu vurgulamıştır.
Sonuç olarak, HTŞ’nin geleceği ve cihatçı geçmişinden ne derece uzaklaşabileceği, yalnızca kendi iç stratejileriyle değil, aynı zamanda dış politikası ve yerel halkla etkileşimleriyle şekillenecektir. Başlık: Suriye: HTŞ’nin cihatçı geçmişinden kopma iddialarına güvenilebilir mi?
HTŞ, muhalif örgütlerin birlikteliğiyle elde edilen yeni gelişmelerin etkisi altında geçmişteki yeteneklerini kaybetmiş durumda. Esad’ın devrilmesine yol açan süreçte, bu birlik halen kırılgan bir yapıya sahip. Diğer yandan, rekabet eden gruplar arasında iç çatışmalar da hala yaşanmakta. HTŞ’nin, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) ile ilişkileri uzun bir süredir gerilim dolu. SMO’nun son dönemdeki saldırı öncelikleri, büyük oranda Ankara’nın hedefleriyle örtüşüyor: Kuzey Suriye’de Kürtlerin kontrolündeki bölgeleri ele geçirmek ve Türkiye sınırlarında Kürt ‘tehdidi’ olarak görülen yapıları etkisiz hale getirmek. İki grup, Kürt güçlerinden ve Suriye’nin genelinde elde ettikleri stratejik konumları nasıl paylaşacakları konusunda uzlaşamadıkları için belirsizlik sürmekte. HTŞ, kendi liderliği altında tam bir birleşim sağlama çabası içindeyken, Suriye’de hala faal olan ve hem militana hem de uyuyan hücreleriyle etkinliğini sürdüren IŞİD, ülkede cihada devam edeceğini duyurdu ve HTŞ’yi ‘kafirler’ tarafından güçlendirilmiş ‘mürtetler’ olarak tanımladı. Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kuzeydoğuda zayıflarken, IŞİD muhtemelen dikkatini Haseke’deki IŞİD militanları ve ailelerinin tutulduğu cezaevleri ile kamplara yönlendirecek. Bu mahkumların topluca serbest bırakılması ya da kaçması, IŞİD’in sıralarını güçlendirebilir ve Suriye’nin istikrarını sarsma potansiyelini artırabilir. 2011’de başlayan iç savaşla birlikte, Esad’ın başlattığı acımasız baskılar sonucunda ülkeye, özellikle Türkiye aracılığıyla, çeşitli din adamları ve uluslararası cihatçı gruplardan gelen yabancı militanlar girdi. HTŞ, İdlib’deki gücünü artırmak amacıyla, bazı yerel ve yabancı aktörlerle işbirliği yaparken, diğerlerini ezmiş ve kökenlerini gizlemek için isimlerini değiştirerek kendi yapısına entegre etmiştir. Bu küçük gruplar arasında Orta Asya, Kafkasya (Çeçenler) ve Çin’deki Uygur azınlığından gelenler yer almakta. Ensar el İslam ve Ensar el Tevhid gibi birçok küçük grup, son saldırılarda aktif bir rol üstlendi. Esad sonrası dönem mesajlarında, El Kaide gibi gruplar ile daha ılımlı İslamcı kişiler ve din adamları, HTŞ’ye Suriye’de güçlü bir Sünni kimliğiyle öne çıkan İslami bir sistem kurma gerekliliğini hatırlattı. HTŞ’nin lideri Eş-Şera, 6 Aralık’ta CNN muhabiri tarafından kendisine sorulan, İslami bir sistem kurup kurmayacaklarına ilişkin soruya net bir cevap veremedi. ‘Evet’ ya da ‘hayır’ cevapları verme yerine, ‘İnsanlar ya doğru anlamıyor ya da yanlış uygulamalarını gördüğünden dolayı İslami yönetimden korkuyor’ şeklinde kaçamak bir yanıt verdi. Bu dikkatli seçilmiş ifadeler, HTŞ’nin daha esnek bir İslami yönetim kurmayı düşündüğüne işaret edebilir. Ancak HTŞ, Esad yönetimini devirmeye yönelik başlangıçtaki heyecan ve ortak bir hedefe ulaşma arzusu sonrası ideolojik gerginliklerin yeniden ortaya çıkmaya başladığı görülüyor. 9 Aralık’ta HTŞ, Suriye Ordusu’nda zorunlu askerliğe tabi olanlar için af kararı aldı. Ancak bu durum, Suriye’deki sertlik yanlıları tarafından fazla ‘yumuşak’ ve şeriata aykırı olarak değerlendirildi. HTŞ’nin kararlarına doğrudan karşı çıkarak, itaatsizlik ve eski yönetimle ilgili intikam çağrıları yapmaya başladılar. HTŞ, savaş suçlarına karışan eski yönetim üyeleri ve Esad yanlılarının peşine düşeceklerini belirttiği bir açıklama yaparak bu tepkileri azaltmaya çalıştı. Ayrıca, şiddet eylemlerine katılan herkesin cezalandırılacağına dair bir ifade yayımlayarak otoritesini pekiştirmeye çalıştı. Başka bir tartışma, Eş-Şera’nın 16 Aralık’ta militan örgütlerin ve milislerin dağıtılmasına yönelik, yalnızca devlet ve orduya silahların bırakılmasını öngören planların açıklanmasıyla ortaya çıktı. Sertlik yanlıları, bunun karşısında protestolar düzenleyerek örgütlere silahlarını bırakmamaları çağrısı yaptılar. Bu mesele, tüm iktidarın HTŞ’nin elinde toplanacağı, geride direnç gösterecek silahlı bir grup kalmayacak ve bunun sonucunda diktatörlüğe giden yolun açılacağı kaygılarını gündeme getirdi. Ayrıca, İsrail’in Esad hükümetinin çökmesinin ardından gerçekleştirdiği hava saldırlarına HTŞ’nin sessiz kalması da bir diğer tartışma unsuruydu. Eş-Şera, günler süren sessizliğin ardından saldırıları eleştirse de, örgütün yeni bir çatışmaya girmek istemediğini ve Suriye’nin yeniden inşasına odaklanacağını ifade etti. Aynı zamanda, Suriye’nin İsrail’e karşı saldırılar için bir üs olarak kullanılmasına izin vermeyeceklerini vurguladı. Bazı kişiler, HTŞ’nin bu yaklaşımını zayıf ve İslami prensiplere aykırı buldu. Öfkeleri, El Kaide’nin HTŞ’ye İsrail’e karşı savaşa öncelik verme ve Gazze’deki Filistinlileri koruma çağrısı yapmasi ile daha da arttı. Bu gerilimler, hem HTŞ içinde hem de diğer gruplardaki sertlik yanlılarını, yeni dinî Suriye vizyonlarından sapmaları durumunda silaha sarılabilecekleri konusunda işaret ediyor. Bu bireyler ve grupların çoğu, uzun bir süre Suriye’de bulunmuşlar ve muhtemelen arzularından kolayca vazgeçmeyecekler. Suriye’yi, Taliban yönetimindeki Afganistan gibi güçlü bir Sünni İslam devleti projesi olarak görüyorlar. Hem bölgesel etki alanına sahip hem de sığınacakları bir ülke arayan Müslümanlar ve cihatçı kaçaklar için bir merkez haline gelebileceği düşüncesindeler. Eş-Şera ve HTŞ, hem liberallerin hem de sertlik yanlılarının baskısı altında, her iki tarafı da düşmanlaştırmamak adına bir denge bulmaya çalışıyorlar, bu da esneklik gerektiren bir durum. Geçen hafta, fotoğraf çektirmek isteyen bir genç kadından başörtüsü takması rica edildi. Bu hafta ise Eş-Şera, iki İngiliz diplomatla birlikte görüntülendi. Bunlardan biri, İngiltere’nin Suriye Özel Temsilcisi Ann Snow’du ve başörtüsü takmıyordu.