Orijinal Başlık: Suriye’de 13 Yıllık İç Savaşta 13 Kritik Dönüm Noktası
Orijinal İçerik Parçası: Kaynak: Getty Images “Senin sıran da geldi, doktor.” Mart 2011’de Arap dünyasındaki hareketliliğin etkisiyle, Dera’daki öğrenciler bir duvara bu yazıyı yazdı. Beşar Esad, aslen göz doktoru olduğu için bu lakapla bilinmekteydi. Yazıyı kaleme alan öğrencilerin gözaltına alınması ve ailelerine karşı uygulanan şiddet sonrası, 15 Mart 2011’de Cuma namazının ardından Şam ve Dera’da protestolar düzenlendi. Esad sert bir şekilde karşılık verdi ve yüzlerce sivil öldürüldü. Bu olaylar, protestoların tüm ülke geneline yayılmasına zemin hazırladı. Böylece Suriye’de iç savaş başlamış oldu. Bugün, bombalanmamış bir bölgede yaşayan, yakınını kaybetmemiş ya da ailesinden uzak düşmemiş bir Suriyeli bulmak neredeyse imkansız. 2011 yılında 22 milyon olan nüfusun, 13 yıl içinde 600 binden fazla kişi hayatını kaybetti. Yaklaşık 6,5 milyon Suriyeli ülke içinde yerlerinden edilme durumunda. Birçoğu çadırlarda veya sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum. Neredeyse altı milyon kişi de Suriye’yi terk etti. İç savaşın başladığı dönemde çoğu cezaevlerinde bulunan El Kaide üyeleri, Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) gibi gruplara katıldı. HTŞ liderliğindeki İslamcı militan gruplar, 8 Aralık itibarıyla Şam’a girdi. Beşar Esad’ın bir uçakla Şam’dan ayrıldığı bilgisi sızdırıldı. Peki, bu aşamaya nasıl gelindi? Savaşın dönüm noktaları ve önemli gelişmeleri inceledik:
1- Temmuz 2011 – Muhalifler Özgür Suriye Ordusu’nu Kurdu, Ayaklanma İç Savaşa Dönüştü: Güvenlik güçlerinin protestolara müdahalesi sonucunda birçok insan hayatını kaybetti ve olaylar daha da şiddetlendi. Ordudan ayrılan subaylar, çeşitli askerleri yanlarına alarak silahlanmaya başlayan muhalif gruplara katıldıklarını duyurdu. 30 Temmuz’da, çoğunlukla ordudan ayrılan subaylardan oluşan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) kuruldu. Bu tarih, Suriye’deki olaylar için Suriye’de 13 yıllık iç savaş süresince meydana gelen 13 önemli dönüm noktasını incelememiz gerekiyor. Rusya’nın Suriye’ye müdahale etmesiyle birlikte 21 Ekim’de Beşar Esad, ilk kez Suriye dışında, Moskova’da ortaya çıktı. Bir ay sonra, 24 Kasım’da Türk hava sahasını ihlal eden bir Rus savaş uçağı, Türk jetleri tarafından düşürüldü. Moskova ile Ankara arasındaki gerginliğin ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e özür dileyen bir mektup gönderdi. 9 Ağustos’ta St. Petersburg’da bir araya gelen iki liderin arasındaki çatışma, işbirliğine dönüştü. Bu süreçte Türkiye’nin ABD ile olan ilişkileri, YPG’ye sağlanan destek nedeniyle giderek geriliyordu. Bir ay geçmeden Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı’nı başlattı. Yıl sonunda Halep’te ateşkes ilan edildi; muhalif gruplar İdlib bölgesine çekildi. Esad, yıllar sonra verdiği bir röportajda savaşın dönüm noktası olarak ‘Halep’in geri alınmasını’ işaret edecekti. Bu dönemde Türkiye’de iki önemli olay gerçekleşti. 19 Aralık’ta, Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikasta uğrayarak hayatını kaybetti. Ardından 22 Aralık’ta Türk askerlerinin IŞİD tarafından yakılarak öldürüldüğüne dair görüntüler internette yayımlandı. Görüntülere erişim engeli getirilirken, askerlerden birinin ailesi Türk basınına yapılan açıklamada, “Oğlumuza şehitlik verildi” şeklinde bilgi verdi. Rusya, ABD ile karşı karşıya gelmemek adına müdahalelerinde büyük ölçüde YPG kontrolündeki alanlardan uzak kalmayı tercih etti. ABD ise üç yıl boyunca yalnızca IŞİD alanlarını hedef alıyordu. Ancak Donald Trump, başkanlık döneminin hemen başında, Nisan 2017’de ilk kez Suriye ordusuna ait bir üssü hedef aldı. Nisan 2018’de bir kez daha Esad’a ait hedeflerin bombalanması gerçekleşti. 7. madde olarak belirtmek gerekirse, göçmen krizi de hızlı bir şekilde gelişti. 2011 Nisan’ında çatışmalardan kaçan az sayıda Suriyelinin Türkiye sınırına gelmesinden sonra, sığınmacı sayısı milyonları buldu. Öncelikle Lübnan, Ürdün, Türkiye ve Irak gibi komşu ülkelerdeki çadır kamplara yerleştirilen Suriyeliler, savaşın bittikten sonra yakın bir sürede sonlanacağına dair umutsuzluk hissetti. İç savaş, Türkiye, Körfez ülkeleri, İran, Rusya ve ABD’nin katıldığı bir vekalet savaşına dönüşmekteydi. İsrail, Suriye’nin sınırına yakın bölgelerinde İran destekli Hizbullah ve diğer milis gruplara yönelik saldırılara başladı. Artık evlerini terk eden Suriyeliler, Avrupa’dan sığınma talep etmeye başladı. Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a yönelik bir göç hareketi ortaya çıktı. 2015 yılına gelindiğinde, bu geçişler ve insan kaçakçılığı öyle bir boyuta ulaştı ki, Suriyelilerin açtığı kapıdan yararlanmak isteyen Iraklı, Afgan ve diğer Asya ülkelerinden gelen çok sayıda insan, binlerce kilometrelik yollar katetti. 2015’te Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçiş yapan 821 binden fazla kişi oldu; Ege Denizi’nde 706 kişi hayatını kaybetti. Aralarında, Bodrum sahiline vuran üç yaşındaki Aylan Kurdi’nin cansız bedeni de bulunuyordu. Avrupa, sınırlarında on binlerce göçmen görünce, Türkiye ile Mart 2016’da bir geri kabul anlaşması yapma kararı aldı. Bu anlaşma neticesinde Türkiye, sınırlarda daha sert önlemler aldı ve kaçak geçişler büyük oranda azalmaya başladı. Türkiye ile AB arasındaki bu göçmen anlaşması neleri kapsıyordu ve Merkel, Türkiye’yi göçmen anlaşmasına ikna etme sürecinde nasıl bir strateji izledi? Ancak Şubat 2020’de, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerilimin tırmandığı bir dönemde Erdoğan, kapıları göçmenlere açtığını açıklıyordu: “Aylar önce ne demiştik? ‘Böyle devam ederse kapıları açmak zorundayız.’ İnanmadılar. Biz dün ne yaptık? Kapıları açtık ve bu kapıları artık kapatmayacağız.” Sınırı geçmek isteyen çok sayıda göçmen, Yunan polisi tarafından sert müdahalelere maruz kalırken geri gönderildi. 8. önemli adım olarak Mayıs 2017’de çatışmasızlık bölgeleri ilan edildi ve muhalifler İdlib’e çekildi. Türkiye destekli muhalifler, 2017 yılında büyük ölçüde İdlib ve Cerablus-Mare hattında varlık gösteriyordu. 4 Mayıs’ta Rusya, İran ve Türkiye, Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenledikleri toplantıda muhaliflerin bulunduğu bölgelerde “Dört çatışmasızlık bölgesi oluşturma” kararını aldılar. Bu bölgeler arasında geniş İdlib, 150 binden fazla sivilin yaşadığı Rastan ve Telbise, 700 bin nüfuslu Doğu Guta ve Dera ile Kuneytra yer aldı. Bu alanlar için Mısır, Ürdün ve ABD’nin de dahil olduğu ayrı anlaşmalar imzalandı ve Temmuz 2018’e kadar çok sayıda savaşçı aileleriyle birlikte otobüslerle İdlib’e gönderildi. Böylece 2011’de Esad’a karşı savaşmaya başlayan muhalifler, ülkenin kuzeybatısına çekilerek İdlib bölgesinin nüfusu üç milyonu aştı. Suriye ordusu ve Rusya, bu kez yönlerini son çatışmasızlık bölgesi olan İdlib’e çevirdi. Suriye ve Rus ordularına ait operasyonlar bugüne dek aralıklı olarak devam etmektedir. Eylül 2018’de Rusya, Türkiye ve İran, İdlib’de muhalifler ve Suriye ordusu arasında tampon bölge oluşturmak üzere bir mutabakat imzaladı. Mutabakatın geçici olduğunu belirten Beşar Esad, “Hükümetimizin asıl amacı Suriye’nin her bölgesinde kontrolü sağlamak” diyerek İdlib’den vazgeçmeyeceğini açıkladı. 5 Mart 2020’de Rusya ile Türkiye, yeni bir mutabakat sağladı fakat bu sırada Esad ordusu ilerlemekteydi ve muhalifler dar bir alana sıkışmıştı. Türkiye, çatışmalarda çok sayıda asker kaybetmesi nedeniyle Şam ordusunun kontrolündeki noktalardan bazılarını taşımak durumunda kaldı. İdlib’in büyük bir kısmı HTŞ’nin denetimindeydi. 9. önemli dönüm noktası ise, Aralık 2018’de ABD’nin IŞİD’in elinde toprak kalmadığını duyurmasıydı. Dönemin ABD Başkanı Trump, Aralık 2018’de bu açıklamayı yapmasına rağmen sadece 1.000 askerini Suriye’den çekebildi. Fırat’ın diğer tarafında ise Rusya’nın paralı askerleri ve İran’a bağlı milislerle birlikte Suriye ordusu IŞİD ile savaşmaya devam ediyordu. Trump, Obama döneminde YPG’ye yardım yapılmaya başlanmasından beş yıl sonra, Ekim 2019’da Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesi sonrasında bir kez daha Suriye’den çekileceğini duyurdu. Bu açıklama, uzun süre boyunca Fırat’ın doğusunda YPG’ye yönelik askeri harekat düzenlemek isteyen Ankara için adeta yeşil ışık oldu. Erdoğan, “Kararı verilen ve süreci başlamış olan barış pınarlarının önü belki bugün, belki yarın denebilecek kadar yakındır” dediği sırada, Türkiye 9 Ekim’de YPG’ye yönelik Barış Pınarı Harekatı’nı başlattı. Harekat, iki hafta içerisinde önce ABD, ardından Rusya ile varılan anlaşmalar neticesinde sona erdi. YPG’nin sınırdan 30 kilometre derinliğe çekilmesi ve bu alanda Rus ve Suriye ordularının bulunması kararlaştırıldı. Bugüne kadar YPG tam anlamıyla geri çekilmiş değildir. 10. madde olarak, Baas yönetimini tanımayan ülkeler, Esad’a yeniden yaklaşmaya başladılar. Savaş sürecinin büyük bir kısmında etkin olan IŞİD sorunu büyük ölçüde sona erdiğinde, öncelikle Arap ülkelerinde, ardından Avrupa’da Esad ve Baas Partisi’ne yönelik olumlu değişim işaretleri belirmeye başladı. Türkiye ve Şam arasında terör örgütlerine karşı işbirliği olabileceği, Suriyelilerin demokratik seçimlerde kendilerini tercih etmeleri durumunda Esad ile çalışılabileceği mesajları verildi. Öyle ki, iki ülkenin istihbarat başkanları Hakan Fidan ve Ali Memlük, Ocak 2020’de Moskova’da görüştü. Türkiye ve Suriye istihbaratlarının bu üst düzey görüşmesi ne anlama geliyordu? Adana Mutabakatı’nın içeriği ve neleri kapsadığı ise merak konusuydu. Bu dönüşüm sırasında, İran’ın etki alanını kısıtlayarak muhalifleri desteklemekten vazgeçmiş olan Umman, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi Arap ülkeleri, Şam’daki diplomatik temsilciliklerini yeniden açarken bazıları büyükelçi göndermeyi de tercih etti. Beyaz Saray’da yeni bir Demokrat Parti lideri olan Joe Biden göreve geldiğinde, Şubat 2021’de Suriye’de Esad’a destek veren İran’a bağlı milis güçlerini hedef aldı. Esad, savaşın onuncu yılına yaklaşıldığında, “Ordumuzun gelişmesi için iki yıl önce karar verdik. Bu süreçte elbette Rusya Savunma Bakanlığı’yla birlikte hareket edeceğiz” dedi. Artık Rusya ve İran’a bağımlı bir yönetim sürdüren Esad, varlığını korumayı başardı. Suriye ise fiilen üç parçaya bölünmüş durumda ve 10 yılın sonunda hala savaşın bir sahnesi olmaya devam ediyor. 11. önemli gelişme, Mayıs 2023’te Esad’ın 12 yıl aradan sonra Arap Birliği zirvesine katılmasıydı. Arap Birliği’nin kurucu ülkelerinden Suriye’nin üyeliği, 16 Kasım 2011’de Kahire’deki dışişleri bakanları toplantısında askıya alınmış ve ülkenin koltuğu 24 Mart 2013’te Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na verilmişti. 2018 yılında Birleşik Arap Emirlikleri, önce Şam’daki elçiliğini yeniden açtıktan sonra, birliğin Esad’a kapıların yeniden açılması için öncü bir rol oynadı. Arap ülkelerinin bu kritik eşiği aşması, Suudi Arabistan’ın tutum değişikliği ile mümkün oldu. Suudi Arabistan, 2012 yılında Esad hükümetiyle olan ilişkilerini kopararak, savaşın ilk dönemlerinde Suriyeli isyancıları desteklemişti. Suudilerin, 2023 Nisan’ında Çin’in aracılığıyla İran ile uzlaşması, Riyad-Şam ilişkilerini yeniden tesis etme yolunda önemli bir unsur oldu. Olumlu gelişmeler, Suriye’nin Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen zirveye katılmasını hızlandırdı. Esad, “Bu zirveyi çalkantılı bir dünyada gerçekleştiriyoruz” ifadelerini kullanarak Arap devletleri arasındaki işbirliğinin önemine dikkat çekti. Suriye’deki 13 yıllık iç savaşta yaşanan 13 kritik dönüm noktasını ele alacağız. Son dönemde Suudi Arabistan ve Esad’ın müttefiki İran arasındaki ilişkilerin yeniden başlaması, diplomasi sahnesinde önemli değişikliklere neden oldu. Suudi Arabistan, ilişkileri yeniden canlandırma adına attığı adımlarla dikkat çekti. Arap Birliği zirvesinde konuşan Esad, Arap ülkeleri arasındaki işbirliğinde yeni bir dönemin başladığını belirtti.
Ayrıca, 12 Ekim 2023 tarihinde Hamas, İsrail’e karşı ‘Aksa Tufanı’ adı verilen bir operasyon başlattı. Gazze’deki kontrolü elinde bulunduran Hamas’ın bu harekâtı, bölgedeki güç dengelerini önemli ölçüde sarstı. Bu gelişme, Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki normalleşme süreçlerini ciddi şekilde etkiledi. Daha önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Sudan ve Fas, İsrail ile Abraham Anlaşmaları’na katılmış; Suudi Arabistan ise normalleşme sürecine yaklaşmasıyla gündeme gelmişti. Ancak gelişmeler, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın (MBS) Gazze’deki İsrail eylemlerini ‘soykırım’ olarak nitelendirmesiyle birlikte yeni bir boyuta ulaştı. Bu, Gazze savaşı boyunca Riyad’ın verdiği en sert tepkilerden biri oldu.
İsrail’in Gazze’ye yönelik açtığı savaş, ‘direniş ekseni’ olarak adlandırılan ve İran tarafından desteklenen silahlı grupların da çatışmalara katılmasıyla daha da genişledi. İsrail’in, Lübnan’ın güneyinden Beyrut’a yönelik yoğun saldırıları, Hizbullah ve bölgedeki İran etkisini zayıflattı. İran, Suriye’deki Baas Partisi’nin iç savaş esnasında ayakta kalmasında kritik bir rol oynamıştı.
27 Kasım 2024’te, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki gruplar, ‘Saldırıyı Püskürtme’ adı altında bir harekât başlattı. Bu gruplar, kısa sürede Halep ve Hama kentlerini ele geçirerek, 8 Aralık’ta başkent Şam’ın kontrolünü sağladıklarını duyurdular. Muhalif güçlerin televizyon açıklamasında, Şam’ın ‘kurtarıldığı’ ve Beşar Esad’ın 24 yıllık rejiminin sona erdiği bildirildi. Ayrıca Esad’ın Suriye’yi terk ettiği, sonrasında Rusya’ya sığındığı bilgisi verildi.
Suriye Başbakanı Muhammed el-Celali, “Suriye halkı tarafından seçilen herhangi bir liderlikle” işbirliği yapmaya hazır olduğunu belirtti. Gelecekte iç savaş sona ererse, yeni yönetimin karşılaşacağı en büyük sorunlar arasında çökmüş bir ekonomi ve altyapı problemleri bulunuyor. Ayrıca, uzun süredir devam eden çatışmalardan kaynaklanan farklı grupların taleplerini dengelemek de önemli bir sorun teşkil edecektir. Türkiye, Suudi Arabistan, ABD ve Rusya ile İran’ın Suriye’deki çıkarları dikkate alındığında, iç savaşı sona erdirecek bir uzlaşıya ulaşmak daha da karmaşık hale geliyor. Bu makale, ilk kez 15 Mart 2021’de Ece Göksedef imzasıyla yayımlanmıştı ve şimdi yeniden okuyucularımıza sunuyoruz.