Başlık: Suriye’de Gelecek Ne Olacak? Üç Olası Senaryo
Suriye’de, Esad ailesinin uzun yıllar süren baskıcı yönetiminin, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) liderliğindeki saldırıyla kısa bir süre içinde çökmesi, ülkenin geleceği hakkında birçok soru işareti doğurdu. HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani, Suriye’yi birleştirme vaadinde bulunmasına rağmen bu hedefin nasıl gerçekleştirileceği belirsizliğini koruyor. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, ülke içindeki tüm toplumsal yapıların işbirliği ihtiyacına vurgu yapıyor. HTŞ ve diğer silahlı gruplardan güven artırıcı açıklamaların geldiğini belirten Pedersen, asayiş konusundaki devam eden sorunlara dikkat çekiyor. Hızla değişen durumlar nedeniyle Suriye’nin geleceğini öngörmek oldukça zor.
Uzmanlar, Suriye’nin geleceği için üç olası senaryoya işaret ediyor:
-
Birleşik Bir Suriye Suriye’deki en olumlu senaryo, HTŞ’nin devlet yönetimini, sivil siyasi yapıların da katılımına açık hale getirmesidir. Ülke, komşularında görüldüğü gibi yeni çatışmalara yol açabilecek intikam döngüsünden sıyrılıp, savaş sonrası bir ulusal uzlaşma ortamına geçebilir. Colani, Suriye’nin farklı mezhepleri arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygı duyulması gerektiğini ifade etti. Ancak, ülkedeki çok sayıda grubun farklı hedefleri olduğu unutulmamalıdır. Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler uzmanı Christopher Phillips, durumun belirsizlik içinde olduğunu söyleyerek, “HTŞ, barışçıl bir geçiş dönemi önermekte ancak ortada büyük bir karmaşa var,” dedi. Güneyde, Esad ailesinin tarihsel olarak otoritesini kabul etmemiş aşiretlerin, yeni yönetimi dinlemeleri düşük ihtimal. Doğuda, IŞİD’in kalıntıları hâlâ tehdit oluşturmakta ve bu durum ABD’nin hava saldırılarına yol açabilir. ABD’nin desteklediği Kürt grupları da kuzeydoğuda belli bölgelerde hakimiyet kurmuş durumda ve aynı zamanda Türkiye destekli muhalif gruplarla savaşmaktadır. 2011’den bu yana Suriye dışında oluşmuş pek çok muhalif grup ve siyasi blok bulunuyor. Tüm bu grupların Suriye’ye geri dönüp siyasi süreçte nasıl bir rol alacakları ise net değil. Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher, birleşik bir yönetim ihtimalinin belirsiz olduğunu belirterek, “En iyi senaryoda özgür seçimler yapılır, güç paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılır. Bunu zaman gösterecek,” ifadesini kullandı. Ancak, Colani’nin kamuoyuna yaptığı ilk açıklamalardaki çelişkiye dikkat çekerek, “Colani başlangıçta eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini duyurdu, daha sonra HTŞ’nin otoritesi altındaki İdlib’deki Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdi,” dedi. Daher, HTŞ’nin gücü tek başına tüm bir ülkeyi yönetmeye yetmeyecek gibi göründüğünü savunarak, “Bunu başaramazlar, daha şimdiden yetkilerini fazla genişlettiler. Artık sadece İdlib’i değil, Halep, Hama, Humus ve Şam’ı da yönetiyorlar. Bu nedenle bir güç paylaşımına ihtiyaç duyacaklar,” sözlerini kullandı.
-
Otoriter ve Tek Taraflı Yönetim HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi otoriter yöntemlerle gücünü elinde tutabileceği konusunda endişeler mevcut. Colani, iktidarını İdlib’de tesis etti ve burada, ülkenin diğer bölgelerinden yerinden edilmiş yaklaşık dört milyon kişi yaşıyor. Ulusal Kurtuluş Hükümeti, İdlib’deki kamu hizmetlerini sağlarken, yönetimde şeriat ilkelerini takip eden bir dini konsey de yer alıyordu. Colani, HTŞ’nin kamu hizmetlerini ve istikrarı önceliklendirdiğini göstermeye çalışıyor. Fakat muhalifleri, HTŞ’nin iktidarını pek çok rakip grup ve muhalefeti ortadan kaldırarak temellendirdiğini öne sürüyor. 27 Kasım’daki HTŞ’ye bağlı harekattan önce, İdlib’de gerçekleştirilen protestolar, HTŞ’nin baskıcı tutumunu gündeme getirmişti. Daher, “HTŞ, muhalif grupları sürece dahilederek ve kamu hizmetlerini sağlayarak gücünü pekiştirse de, asıl olarak iktidarını baskı ile sağlamıştır. Yönetim sürecinde yoğun baskılara ve muhalefet mensuplarının hapse atılmasına tanık olduk,” diyor. HTŞ, insan hakları ihlalleriyle suçlanan tartışmalı güvenlik güçlerini dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerini dikkate alan bir büro kurarak bu eleştirilere yanıt verdi. Ancak karşıtları, bu reformların sadece gösterebilecek bir çözümden ibaret olduğunu savunuyor. HTŞ, Suriye’de ilerleme ve Esad rejiminin devrilmesi için gücünü elde tutmanın şart olduğunu düşünüyor. Ancak Daher, HTŞ’nin daha önce hiç karşılaşmadığı bir durumla baş başa olduğunu belirtiyor: “Örgütün, iktidarını Şam’a kadar genişletip tüm bu bölgeleri yönetebilecek askeri ve insani kaynaklara sahip olduğunu düşünmemek biraz umut veriyor,” diyor.
-
Kapsamlı İç Savaş En kötü senaryo, Suriye’nin “Arap Baharı” sonrası karmaşa yaşayan diğer ülkeler gibi bir kargaşa ortamına sürüklenmesidir. Libya’da Muammer Kaddafi ve Irak’ta Saddam Hüseyin, herhangi bir yönetim alternatifi olmaksızın devrilmiş ve dış müdahaleler her iki ülkede de acı sonuçlar doğurmuştur. Otoriter yönetimlerin geride bıraktığı iktidar boşluğu, yağma, intikam saldırıları ve iç savaşla dolmuştur. Bu senaryoda Suriye’deki çeşitli silahlı gruplar arasındaki çatışmalar ciddi bir şiddet dalgasına yol açabilir ve bu durum sadece Suriye’yi değil, tüm bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırabilir. BBC Arapça Muhabiri Feras Kilani, HTŞ’nin geçiş dönemi başbakanı Beşir’in ilk açıklamasının pek çok kişide endişe yarattığını belirterek, “Yeni başbakanın arkasında, biri ‘devrim bayrağı’ ve diğeri Taliban bayrağına benzeyen iki bayrakla konuşması herkesi şaşırttı. Bu durum, hükümetin Taliban modelini benimseyebileceğine dair endişeleri artırıyor ve azınlıklar ile sivil grupların geleceği hakkında yeni soru işaretleri yaratıyor,” ifadelerini kullandı.
Dış Güçlerin Dengesi Uzmanlar, bu olasılıkların aynı zamanda dış güçlerin müdahale ve hamlelerine bağlı olduğuna da dikkat çekiyor. Esad, uzun yıllar İran ve Rusya’nın desteğine bağımlıydı. Öte yandan Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri, çeşitli muhalif gruplara destek veriyor. İsrail, son günlerde Suriye’nin askeri altyapısını hedef alıyor ve Golan Tepeleri’nde askerden arındırılmış bölgenin ötesinde faaliyet gösteren askerlerinin varlığını kabul etti. İsrail ordusu, Esad’ın ülkeden kaçmasından bu yana Suriye içerisinde yüzlerce hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve Suriye’nin stratejik silah stokunun büyük bir kısmının yok edildiğini duyurdu. Başbakan Binyamin Netanyahu, Suriyeli muhalif güçlere İran’ın ülkede yeniden etkinlik kazanmasına izin verilmemesi uyarısında bulundu. Bu durum, Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinin İsrail’i Esad’ın devrilmesinden faydalanmaya çalışmakla suçlamasına neden oldu. Phillips, İsrail’in bu eylemlerinin, “hükümeti zayıflatıp, sert muhalefeti cesaretlendirmesiyle Suriye’yi istikrarsızlaştırabileceğini” belirtiyor. Daher de, “Esad rejimi gittiğine göre ambargoların kaldırılması gerekiyor. AB ve ABD’nin ekonomik gelişimi ve insani yardımları sürdürmesi veya belki de artırması çok önemli,” ifadesini kullanıyor. Phillips ayrıca, ambargoların kaldırılması koşuluyla ABD ve AB’nin “yeni anayasa ve reformlar” gibi tavizler isteyebileceğini ekliyor.