Başlık: Suriye’nin Geleceği: Üç Olası Senaryo
Suriye’de, Esad ailesinin yıllarca süren baskıcı yönetiminin, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) öncülüğündeki saldırılarla birkaç hafta içinde çökmesi, ülkenin geleceği hakkında pek çok belirsizliği beraberinde getirdi. HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani, Suriye’yi birleştirme vaadinde bulunsa da, bu hedefin ne ölçüde gerçekleştirileceği belirsizliğini koruyor. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye’deki toplumsal yapılar arasında iş birliği gerekliliğine dikkat çekiyor. Pedersen, HTŞ ve diğer silahlı gruplardan güven artırıcı açıklamalar geldiğini, ancak gerilimlerin sürdüğünü vurguluyor. Suriye’nin geleceği hakkında kesin tahminlerde bulunmak oldukça zor.
Suriye’deki muhaliflerin, Hama’yı ele geçirmeleri niçin önemlidir? HTŞ’nin çağrısına yanıt olarak Türkiye-Suriye normalleşme süreci yeniden canlanacak mı? Suriye’deki protestoların tetikleyicisi olan 13 yaşındaki Hamza’nın annesi ise, ‘Esad umarım bedelini öder’ diyor.
Ancak BBC, konu hakkında görüş aldığı uzmanlar aracılığıyla ülkenin geleceği hakkında üç muhtemel senaryoya işaret ediyor.
- Birleşik Suriye
Suriye’deki en olumlu senaryo, HTŞ’nin ülke yönetimine sivil siyasi organizasyonların katılmasına olanak tanımasıdır. Ülke, komşu uluslarda görülen intikam döngüsünden sıyrılarak bir savaş sonrası ulusal uzlaşma ortamına geçebilir. Colani, şimdiye kadar çeşitli mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygı mesajları verdi. Ancak Suriye’deki pek çok grubun farklı ajandaları olduğunu unutmamak gerekir. İngiltere’deki Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü ve Orta Doğu uzmanı Christopher Phillips, “Şu an bilinmezlik içindeyiz. HTŞ, barışçıl bir geçiş süreci hakkında açıklamalar yapıyor, fakat durum oldukça kaotik” diyor.
Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarih boyunca tanımayan aşiretlerin, Şam’daki yeni yönetime uymalarının düşük bir ihtimal olduğu ifade ediliyor. Doğuda ise, IŞİD’in kalıntıları hala tehdit oluşturarak ABD’nin hava saldırılarını gündeme getirebilir. ABD destekli Kürt oluşumları, kuzeydoğu Suriye’de bazı bölgeleri kontrol ediyor. Bu gruplar, ayrıca Suriye’nin kuzeyinde Türkiye destekli muhalif gruplarla yıllardır çatışıyor. 2011’deki iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşan pek çok muhalif grup ve siyasi blok bulunuyor. Tüm bu grupların Suriye’ye dönüp siyasi geçiş sürecine katılıp katılmayacakları henüz belirsiz. Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher, birleşik bir yönetim ihtimali hakkında şunları söylüyor: “En olumlu senaryoda özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılır. Bu sayede daha geniş bir yönetim biçimi oluşturulabilir. Ancak bunu zaman gösterecek.” Daher, bu senaryonun çok muhtemel olmadığını düşünüyor ve Colani’nin kamuya yönelik ilk açıklaması arasında bir çelişkiye dikkat çekiyor: “Colani ilk başta eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini belirtmişti. Daha sonra HTŞ altındaki İdlib’deki Ulusal Kurtuluş Hükümeti’nin Başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdi.” Ancak Daher, HTŞ’nin yönetimi tek başına üstlenme isteğine rağmen ülkeyi yönetmekte sorun yaşayacağını ekliyor: “Bunun üstesinden geleceğini sanmıyorum. Zaten otoritelerini fazla aşırı genişletmiş durumdalar. İlk başta sadece İdlib’i yönetiyorlardı, şimdi ise Halep, Hama, Humus ve başkent Şam’ı da kapsıyor. Dolayısıyla, bir iktidar paylaşımına ihtiyaç duyulacak.”
- HTŞ’nin Otoriter İktidarı
HTŞ’nin, Esad hükümeti gibi otoriter bir yönetim oturtma ihtimali, birçok endişeye yol açıyor. Colani, iktidarını İdlib’de kurdu. İdlib, bir zamanlar kuzeybatı Suriye’deki en önemli muhalefet merkeziydi ve burada, çoğu insan diğer bölgelerden yerinden edilerek yaşamaktaydı. Ulusal Kurtuluş Hükümeti, İdlib’deki kamu hizmetlerini sunduğu gibi, dini bir konsey de yönetimde yer alıyordu. Colani, HTŞ’nin kamu hizmetleri ve istikrarı ön plana alarak etkin bir yönetim sergileyebileceğini göstermeye çalışıyor. Ancak muhalifleri, HTŞ’nin rakip grupları ve muhalefeti bastırdığını öne sürüyor. 27 Kasım’daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce İdlib’de çeşitli protesto gösterileri düzenlenmiş ve HTŞ, baskıcı yöntemlerle suçlanmıştı. Daher, “İdlib’deki bütün muhalif silahlı grupları sürece dahil ederek ve kamu hizmetlerini sunarak iktidarı ele geçirmesine rağmen HTŞ, yönetimini esas itibarıyla baskı ile pekiştirdi. Bu süreçte yoğun baskılar ve siyasi muhaliflerin hapse atılması söz konusu oldu” açıklamasında bulunuyor. HTŞ, insan hakları ihlalleriyle suçlanan bir güvenlik gücünü dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerini ele alan bir büro açarak bu eleştirilere yanıt vermeye çalışıyor. Fakat karşıtları, bu reformların yalnızca bir göz boyama olduğunu iddia ediyor. HTŞ, Suriye’de ilerleme kaydedilmesi ve Esad rejiminin çökmesi için İdlib’de güçlü bir otorite sağlamanın şart olduğunu savunuyor. Ancak Daher, HTŞ’nin şimdi daha önce benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıya olduğunu vurguluyor: “Bu örgüt, iktidarını Şam’a kadar genişletmeyi, tüm bu bölgeleri yönetmeyi sağlayacak askeri ve insani kaynağa sahip değil, bu durum biraz umut veriyor.”
- Topyekun İç Savaş
En olumsuz senaryo ise, Suriye’nin ‘Arap Baharı’ süreci sonunda kaosa dönüşen bazı ülkeler gibi bir duruma sürüklenmesidir. Libya’da Muammer Kaddafi ve Irak’ta Saddam Hüseyin, yerlerine geçecek bir yapı olmaksızın devrilmişlerdi ve dış müdahaleler her iki ülkede de korkunç sonuçlar doğurmuştu. Otoriter yönetimlerin gerisinde kalan güç boşluğu, yağma, intikam saldırıları ve iç savaşla sonuçlanmıştı. Bu senaryoda, Suriye’deki çeşitli silahlı gruplar arasındaki rekabet, yaygın bir şiddete yol açabilir ve yalnızca Suriye’yi değil, tüm bölgeyi daha fazla istikrarsızlaştırabilir. BBC Arapça Muhabiri Feras Kilani, HTŞ’nin geçiş dönemi başbakanı Beşir’in ilk açıklamalarının birçok kişiyi endişelendirdiğini ve yeni hükümetin izleyeceği yol hakkında işaretler verdiğini belirtiyor: “Yeni başbakan, arkasında biri ‘devrim bayrağı’ ve diğeri Taliban tarzında iki bayrakla konuşması birçok kişiyi şaşırttı. Bu durum, hükümetin Taliban modelini benimseyebileceğine ve şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurabileceğine dair sinyaller veriyor. Böyle bir durum, ülkedeki azınlıklar ve sivil grupların geleceği hakkında yeni belirsizlikler oluşturuyor.”
Dış Güçlerin Rolü
Uzmanlar, bu muhtemel senaryoların birçoğunun dış güçlerin müdahalelerine bağlı olduğunu vurguluyor. Esad, yıllar boyunca İran ve Rusya’nın desteğine bağımlıydı. Öte yandan, Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri, çeşitli muhalif gruplara destek vermekteydi. İsrail ise son günlerde Suriye’nin askeri altyapısını hedef aldı. İsrail, askerinin Golan Tepeleri’ndeki askerden arındırılmış tampon bölgenin ötesinde faaliyet gösterdiğini kabul etti. İsrail ordusu, Esad’ın ülkeden kaçmasından bu yana Suriye’de yüzlerce hava saldırısı gerçekleştirdiğini ve “Suriye’nin stratejik silah stoğunun çoğunun yok edildiğini” ifade ediyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da, Suriyeli muhalif güçlere İran’ın ülkede yeniden etkin olmasına izin vermemeleri gerektiği uyarısında bulundu. Bu durum, Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinin İsrail’i Esad’ın devrilmesinden yararlanmakla suçlamalarına neden oldu. Phillips, İsrail’in bu eylemlerinin “hükümeti zayıflatıp, sertlik yanlılarını cesaretlendirerek Suriye’yi istikrarsızlaştırabileceği” uyarısında bulunuyor. Daher ise, “Esad rejimi gittiğine göre ambargolar kaldırılmalı. AB ve ABD’nin ekonomik kalkınmayı ve insani yardımları sürdürmesi ve belki de artırması çok önemli” diyor. Phillips ayrıca, ambargoların kaldırılması için ABD ve AB’nin “yeni anayasa ve reformlar” gibi ödünler talep edebileceğini ekliyor.