Orijinal Başlık: Suriye’de İbre Kimin Yanında, Süreç Türkiye’yi Nasıl Etkileyecek?
Yazar: Hilken Doğaç Boran Kaynak: BBC Türkçe Twitter: @hilkenboran Tarih: 4 Aralık 2024
Suriye’de Esad karşıtı güçlerin saldırıya geçmesiyle mevcut düzen sarsıldı. Ülkenin farklı bölgelerinde başlayan çatışmalar, güç dengelerinin değişmeye başladığını gösteriyor. Batı bölgesinde Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalif gruplar, Halep’i hızla ele geçirdikten sonra Hama’ya yöneldi. Kuzeyde ise Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO), Tel Rıfat’ı Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) aldı; böylece Fırat Nehri’nin batısında yalnızca Menbiç SDG’nin kontrolünde kaldı.
SDG bünyesindeki Arap güçler, Deyrizor çölünde ABD desteğiyle Esad güçlerine karşı saldırıya geçti. Türkiye, SDG’nin merkezinde yer alan Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) PKK’nın bir uzantısı olarak görüyor ve terör örgütü olarak tanımlıyor. Peki, bu yeni gelişmeler Suriye için ne anlama gelir ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Suriye’de Esad karşıtı güçlerin liderliğini üstlenen HTŞ, İdlib bölgesini uzun bir süredir kontrol altında tutuyor. Grup, 27 Kasım’da başlattığı operasyonla Halep ve çevresindeki stratejik önemli yerleri ele geçirdi. HTŞ, Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul ediliyor. Gelişmeler üzerine BBC Türkçe’ye açıklamalarda bulunan Türkiye’nin eski Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, HTŞ’nin önderliğindeki güçlerin hızla ilerlediğini ve bunun Suriye’deki çatışmalara yeni bir boyut kazandırdığını belirtti. Önhon, “Esad kuvvetlerinin ani bir şekilde geri çekilmeleri, herkes için şaşırtıcı oldu” şeklinde konuştu.
Suriye üzerine çalışan Ümran Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Türkçe Araştırmaları Direktörü Ömer Özkızılcık da, muhalif güçlerin böyle hızlı bir ilerleme beklemediğini ifade etti. Atlantic Council’da araştırmacı olan Özkızılcık, Esad yönetiminin Halep çevresinde yaşadığı bozgunun “insan kaynağı eksikliğinden” kaynaklandığını söyledi. Ayrıca, Şam’ın askere alma noktasında ciddi sıkıntılar yaşadığını ve İran destekli milislerin bu boşluğu dolduramaması nedeniyle Esad güçlerinin askeri kapasitesinin azaldığını vurguladı.
Fırat’ın batısındaki önemli diğer noktalar ise Tel Rıfat ve Menbiç. Tel Rıfat, 2016’dan beri SDG’nin kontrolündeydi. Türkiye, SDG’nin temelini oluşturan Kürt Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD) PKK’nın uzantısı olarak tanımlıyor. SDG ile Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu arasında sık sık çatışmalar yaşanıyor. Ancak SMO, HTŞ’nin Halep harekâtıyla eş zamanlı olarak başlattığı bir operasyonla Tel Rıfat’ı ele geçirdi. Bu durumda, Fırat’ın batısında SDG’nin kontrolünde yalnızca Menbiç ve Halep’te Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgeler kalmış durumda. Uzmanlar, SDG güçlerinin kuzeydoğuya güvenli geçiş karşılığında bölgeyi muhalif güçlere bırakmayı kabul edebileceğini öngörüyor. Fırat’ın batısındaki bir sonraki çatışmanın, Türkiye’nin uzun zamandır hedef aldığı Menbiç’te çıkması muhtemel görünüyor. Özkızılcık, Menbiç’e yönelik ciddi bir askeri hazırlığın mevcut olduğunu belirtirken, buranın Rusya’nın etki alanında olduğunu hatırlattı: “Eğer normal şartlarda ABD izin vermezse Rusya, YPG’yi koruyamaz ve SMO orayı ele geçirir.”
Esad karşıtı güçlerin alanlarını genişletmesi, aynı zamanda Suriyeli sığınmacıların geri dönüş süreçlerine dair bir umut da yaratıyor. Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Deniz Tansi, HTŞ’nin Türkiye destekli SMO ile zaman zaman çatıştığını ve grubun kontrolündeki bölgelerde “kısmı bir selefi yapı” geliştirdiğini vurguladı. Tansi, HTŞ’nin denetimindeki Halep ve diğer bölgelerde kamu düzeninin sağlanmasına rağmen Suriyelilerin bu İslamcı grup altında yaşamayı arzu etmeyebileceğini belirtti.
Özkızılcık, Halep’te güvenlik kaosu yaşanmazsa önemli bir geri dönüş olacağını öngördü. Bu geri dönüş, Türkiye’deki sığınmacı sayısını kabul edilebilir bir seviyeye düşürebilir ve kamuoyu tarafından sığınmacı sorununun büyük ölçüde ortadan kalkmasına yol açabilir. Eski büyükelçi Ömer Önhon ise, bu kazanımlar korunduğu takdirde Suriyelilerin evlerine dönüşü için önemli bir avantaj oluşturacağını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 Aralık tarihinde, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve milli birliğinin korunmasına destek verdiğini duyurdu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Türkiye’nin çatışmalara müdahil olmadığını ve istikrarsızlık ortamını fırsat bilen terör örgütlerine geçit vermeyeceklerini belirtti. Ömer Önhon, HTŞ ve SMO’nun stratejik önem taşıyan bölgeleri Esad güçlerinden almasının Türkiye için olumlu olduğunu vurguladı. “Şimdi Esad ile müzakere süreci başlayacak. Siyasi çözüme ulaşma yolunda bir adım atıldı; elbette ki Şam ile Türkiye arasındaki görüşmeler de bunun bir parçası” dedi. Ömer Özkızılcık ise, Suriye’deki gelişmelerin en belirleyici faktörünün 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan ABD Başkanı Donald Trump olacağını söyledi. Türkiye, bu son gelişmeler ışığında Trump ile masaya güçlü bir şekilde oturacak.
Muhalifler Esad güçlerine karşı hızlı bir ilerleme kaydederken, Şam’ın geleneksel destekçileri olan İran ve Rusya’nın sahada az sayıda varlık gösterdiği belirtiliyor. Rus hava kuvvetleri, muhalif güçlerin ilerlemesini engelleyemedi. İran, Suriye’deki durumun kontrolü için Şii milislerini devreye soktuğunu söylese de henüz bu durum sahada görünmüyor. Ömer Önhon, Rusya, İran ve ona bağlı grupların Suriye’deki varlıklarını neden azalttığını açıklarken, 2 Aralık’ta Ankara’yı ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Şam’dan bir mesaj getirmiş olabileceğini söyledi. Ömer Özkızılcık ise, İran’ın Şii milisleri devreye sokması durumunda İsrail’in olası saldırılarına karşı zayıf kalacağını dile getirdi.
Deniz Tansi, İran’ın muhalif güçlerin ilerleyişine karşı “olumlu bakmadığını” ve Tahran’ın Esad yönetimine destek vermekten vazgeçmeyeceğini öne sürdü. Tansi, ayrıca İran’ın geçmişte olduğu kadar etkili bir şekilde destek veremeyeceğini açıkladı: “Suriye’ye destek verecek kadar kuvvetli değil. Koruma amacıyla hareket edecek ama askeri mühimmat konusunda zayıf kalacaktır.” Tansi, Rusya’nın Lazkiye kıyı hattını kontrol etmesinin yeterli olacağını da ekledi.
SDG’nin Deyrizor harekâtı ne anlama geliyor? SDG içerisinde yer alan, çoğunluğu Arap güçlerden oluşan Deyrizor Askeri Konseyi Suriye’nin doğusunda bulunan Deyrizor’da Esad güçlerine karşı taarruza geçti. bu durum, Şam’a karşı yeni bir cephe açmıştır. SDG ve Şam, Türkiye’nin sınır ötesi harekâtlarına karşı askeri iş birliği yapmışken, Deyrizor taarruzunun bu iş birliğindeki yansımalarını görmek için henüz erken.
SDG’nin kontrolünde bulunan ve Suriye’nin petrol yataklarının büyük kısmını barındıran bölgede yaklaşık 900 Amerikan askeri DEAŞ karşıtı koalisyon kapsamında görev yapıyor. Ömer Özkızılcık, ABD’nin burada ilk kez YPG dışında SDG güçlerine hava desteği sağladığını ve DEAŞ harici hedeflere karşı hava saldırıları yaptıklarını belirtti. Pentagon sözcüsü Patrick Ryder, 3 Aralık’ta ABD’nin bölgedeki güçlerine yönelik tehditlere karşı SDG taarruzu sırasında hava saldırılarının gerçekleştirildiğini doğruladı. Ancak, bu saldırıların SDG ile koordineli olup olmadığına dair bir netlik kazanılmış değil. Deniz Tansi, ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna petrol açısından değil, Irak’a geçiş güzergahı olduğu için de önem verdiğine dikkat çekti.
Suriye’deki çatışmaların hızlanması, yıllardır atıl kalan barış müzakerelerini yeniden gündeme taşıdı. Ömer Önhon, Esad yönetiminin 2016’dan itibaren sahada üstünlük kazanmasına rağmen gerekli adımları atmadığını, bu üstünlükten yararlanamadığını belirtti. Şu an için Suriye’de kimin kazandığını kesin olarak söylemek için erken olduğunu ifade etti. Suriye’deki durumun gidişatı hakkında değerlendirmelerde bulunan bir kaynak, Esad’ın savaşın başlangıcından bu yana en zor dönemlerini yaşadığını ancak bunun savaşın sona erdiği anlamına gelmediğini belirtti. Aynı zamanda, savaşın seyrindeki değişikliklerin diplomasi masasına da yansıyacağına dikkat çekti: “Esad, son dört yıldır askeri üstünlüğün kendisinde olduğunu savunsa da, ülkenin %35’ini kontrol edemiyor. Toplamda yaklaşık 200-250 bin civarında silahlı grup mevcut… Nihayetinde, bir sonuç alınamadığı için gruplar harekete geçmeye başladı. Bu nedenle, sorunun çözümü ancak masada mümkün olacaktır.” Türkiye ve Suriye arasındaki normalleşme sürecinin ABD tarafından nasıl değerlendirildiğine de vurgu yapıldı. Deniz Tansi, muhaliflerin son saldırılarıyla birlikte Suriye’deki “devletsizleşme” sürecinin hızlandığını ifade etti. Akademisyen, “Suriye’nin bölünmesi artık kesinlik kazanmış durumda” dedi. Ömer Özkızılcık ise, “Hama’daki olası çatışmalar, Suriye’nin geleceğini belirleyebilir. Eğer rejim burada büyük bir yenilgi alırsa, o zaman konuşulacak birçok şey değişir” şeklinde düşüncelerini aktardı.