Orijinal Başlık: Suriye’de iç savaşın sona ermesinin zorluğu nedir?
Yazan: Luis Barrucho, BBC Dünya Servisi, 3 Aralık 2024
Suriye’de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalefet, Suriye hükümetine karşı son yılların en büyük saldırısını gerçekleştirdi ve böylece ülkede iç savaşın sona erdiği algısını çökertti. Halep’in kontrolünü ele geçiren silahlı gruplar, Suriye ordusunu geri çekilmeye zorladı. Yeniden başlayan çatışmalar sırasında Rusya, 2016’dan bu yana Halep’e yönelik ilk hava saldırısını düzenledi. İç savaşın başlangıcından 14 yıl sonra tekrar alevlenen çatışmalar, bölgedeki endişeleri yeniden alevlendirdi. Suriye’de Esad yönetimi, Kürtler ve İslamcı isyancılar arasında fiilen üç parçaya ayrılmış durumda.
Dışişleri Bakanı Fidan, BRICS üyeliğiyle ilgili açıklamalarda bulundu: “AB üyeliğimiz olsaydı, belki de bu arayış içinde olmazdık.” Türkiye-Suriye normalleşme süreci canlanacak mı? Sonuç olarak, Rusya’da savaşın dehşetini yaşayan askerler ülkelerine dönüyor; 242 kişi hayatını kaybetti.
Ülkede silahların bırakılmasının zorluğunu beş başlık altında inceledik:
- Yabancı Ülkelerin Çıkarları Suriye, müttefiklerine yardım görüntüsü altında, kendi stratejik hedeflerini gerçekleştirmeye çalışan rakip ülkelerin satranç tahtası haline geldi. Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD tarafından desteklenen farklı silahlı gruplar, Esad’a karşı savaşırken, Şam yönetimi İran ve Rusya’nın sağladığı kritik destekle yaşama tutunuyor. Çatışma derinleşirken, IŞİD ve El Kaide gibi aşırıcı cihatçı gruplar da duruma karıştı, bu da küresel kaygıları artırdı. ABD’nin desteğiyle kendi yönetimlerini kurma isteği içindeki Suriyeli Kürtler, durumu daha da karmaşık hale getirdi. Rusya ve İran, Esad’ın iktidarını sürdürmesinde hayati bir rol oynarken, Türkiye Suriye’nin kuzeyinde sınırlarını korumak amacıyla buradaki isyancılara destek sağladı.
2020 yılında Rusya ve Türkiye’nin arabuluculuğunda İdlib’de bir ateşkes sağlandı ve ortak devriyelerle güvenlik koridoru kuruldu. Ancak çatışmalar bir ölçüde devam etti. Ateşkes, geniş çaplı çatışmaları engellerken, Suriye hükümeti bu bölgelerde tam kontrol sağlamada zorlanıyor. İsyancılar, Şam yönetiminin zayıflamasından ve müttefiklerinin diğer savaşlarla oyalamasından faydalanıyor.
Melbourne Üniversitesi’nden siyaset uzmanı Dr. Simon Frankel Pratt, Esad yönetiminin yıllardır uyguladığı dış destek politikasının değiştiğini belirtiyor: “Hizbullah’ın İsrail’in saldırılarıyla büyük bir darbe alması ve Rus kaynaklarının Ukrayna’daki savaş nedeniyle azalması, Esad yönetimini yalnız bıraktı. Böylece HTŞ, sürpriz bir saldırı düzenleyerek toprak kazanmaya başlaması için uygun bir fırsat buldu.” Pratt, “Savaşın yeniden alevlenmesi, Kuzey Suriye’deki iç istikrarsızlıkların ve Esad’ın bağımlı olduğu yabancı desteğin azalmasının bir sonucudur” diye ekliyor.
-
Ekonomik Çöküş ve İnsani Kriz Yıllar süren savaş, Suriye’de büyük bir yıkım yarattı; ekonomisini çökertti, altyapısını tahrip etti ve milyonlarca insanı zor koşullarda bıraktı. Bu durum, çözümü zor bir insani krizin ortaya çıkmasına yol açtı. BM verilerine göre, Suriye’nin savaştan önceki nüfusunun yarısından fazlası evlerini terk etmek zorunda kaldı; yaklaşık 6.8 milyon kişi ülke içinde yer değiştirdi, iki milyon kişi kamplara yerleşti ve altı milyon kişi ise Suriye dışına, Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi komşu ülkelere kaçtı. World Vision Syria’dan Emmanuel Ish, “Durum sürekli olarak değişiyor ve belirsiz. Ülkenin farklı bölgelerinde yerinden olan insanların sayısını artıran çatışmalar devam ediyor” diyor. Ish, zaten aşırı kalabalık olan kampların daha fazla baskı altında kalacağından endişe ediyor. Geçen yıl yapılan hesaplamalar, 15.3 milyon Suriyeli’nin insani yardıma ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Benzer şekilde, 12 milyon kişi gıdaya ulaşımda sıkıntı çekiyor. Türkiye merkezli 6 Şubat depremleri, Suriye’deki durumu daha da kötüleştirdi. Deprem, Suriye’de yaklaşık 6 bin kişinin ölümüne ve 8.8 milyon kişinin etkilenmesine neden oldu. Petrol sahalarının ve stratejik ticaret yollarının kontrolü gibi ekonomik çıkarlar gerilimi artırarak, mevcut insani krizle birleştiğinde ülkede memnuniyetsizliğe ve iç çatışmalara yol açıyor.
-
Otoriter Yönetim Esad yönetiminin iktidarını sürdürebilmek için uyguladığı şiddet ve baskı stratejisi, içindeki muhalefeti güçlendirerek çatışmayı derinleştiren bir unsur. 2021 yılında yayımlanan bir BM raporu, kimyasal saldırılar ve yerleşim yerlerinin havadan bombalanması gibi yaygın katliamların yanı sıra, sivillerin aç kalmasına yol açan kuşatmalar ve hükümetin insani yardımlara ciddi kısıtlamalarını belgeledi. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü Julien Barnes-Dacey, otoriter yönetimin karışıklıkları artırdığını vurguluyor ve “Bu savaşın temelinde otoriterlik yatıyor. Esad yönetimi sürekli olarak iktidarı paylaşmayı ve ödün vermeyi reddetti” diyor. BM, 2022 itibarıyla 306 bin 887 sivilin çatışmalar sırasında öldüğünü tahmin ediyor; binlerce kişi de açlık, hastalık ve sağlık hizmetlerine ulaşamadığı için yaşamını yitirdi.
-
Bölünmüş Toplum Orta Doğu uzmanı Barnes-Dacey, Suriye’de siyasi bölünmelere ek olarak güçlü bir mezhepsel çatışmanın yaşandığına dikkat çekiyor. Doğu bölgelerinde, Kürt nüfus savaşın ilk yıllarından bu yana büyük ölçüde Suriye devleti tarafından kontrol dışı tutuluyor. IŞİD’in kalan unsurları, geniş Suriye çölünde hala aktif ve güvenlik tehdidi oluşturuyor. Ülkenin kuzeybatısındaki İdlib, en şiddetli savaş döneminde buraya yerleşen militan grupların merkezi konumuna geldi. HTŞ, bölgenin fiili yöneticisi olarak öne çıkıyor. Durum, isyancı gruplar arasındaki çatışmalarla daha da karmaşık hale geldi. Türkiye’nin desteklediği bazı gruplar, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çatışmalar yaşadı. Türkiye, YPG’yi “terör örgütü” olarak kabul ediyor. HTŞ’nin son saldırısının başlamasından kısa bir süre sonra, Halep’i ele geçiren isyancı koalisyonunun bir parçası olan Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu, kentin çevresindeki köyleri ve kırsal alanları ele geçirdiğini belirtti. Bu alanlar, Esad yönetimi yerine SDG tarafından kontrol ediliyordu.
-
Uluslararası Diplomasi Başarısızlığı BM öncülüğündeki müzakereler, barış getirme çabalarının büyük ölçüde başarısız olmasının nedeni, önemli paydaşların birbirinden farklı gündemleri. Uzmanlar, tarafların uzlaşmak yerine kendi stratejik amaçlarını gerçekleştirmeye odaklanması nedeniyle sürdürülebilir çözümlerin ortaya çıkamadığını belirtmektedir. Barnes-Dacey, “Altta yatan dinamikler değişmedi. Esad yönetimi iktidarı terk etme veya ödün verme niyetinde değil. İsyancı gruplar ise Esad’ı devirmek ve ülkedeki konumlarını güçlendirmek için savaşıyorlar” diyor. Frankel-Pratt, “Durumun nasıl çözüleceği belirsiz. Bu nedenle bölgede gerginlik artıyor” şeklinde ifade ediyor. “Gergin ülkeler, muhafazakâr davranmaya meyilli. Örneğin İran ve Körfez ülkeleri arasında istikrarı sağlamak için geçici anlaşmalar, ABD ve Avrupa’dan ise mü conservative dış politika hamlelerini görebiliriz.” Bazı uzmanlar, Trump yönetimi sırasında değişen ABD politikalarının belirsizliğine de dikkat çekiyor. Türkiye’nin, Trump göreve gelmeden önce daha güçlü bir pozisyon elde etmek ve ABD ile Rusya arasında avantajlı bir şekilde müzakere etmek amacıyla son saldırıyı desteklediği iddia ediliyor.