Başlık: Suriye’de HTŞ ve SMO, Esad sonrasında birlikte hareket edebilir mi?
Kaynak: Getty Images Yazan: Merve Kara-Kaşka Unvan: BBC Türkçe Twitter: @mervekarakaska Yer: Londra Tarih: 17 Aralık 2024
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO), uzun bir süre boyunca Suriye’nin en etkili silahlı muhalefet grupları olarak rol oynadı. HTŞ, kuzeybatıda yer alan İdlib’i kontrol ederken, Türkiye’nin desteklediği SMO, Halep çevresinde konuşlandı. Geçmişte bu iki grup arasında zaman zaman kanlı anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak, 8 Aralık’ta Beşar Esad hükümetinin düşmesiyle sonuçlanan saldırılara, SMO bünyesindeki çeşitli grupların da katıldığı bildirildi. Acaba bu durum, HTŞ ve SMO arasında bir ittifakın oluştuğunu mu gösteriyor? BBC Türkçe ile görüşen uzmanlar, Esad’ın devrilmesi gibi ortak bir hedefin gerçekleşmesinin ardından, gruplar arasında güç mücadelesi ve diğer gerilimlerin yaşanma ihtimalinin bulunduğunu belirtiyor. Bölgedeki gelişmeleri izleyen uzmanlar, Türkiye’nin HTŞ ve SMO arasında bir ‘uzlaşma ve birlik’ sağlamasının, Suriye’nin yeni dönemindeki istikrar için kritik olduğunu ifade ediyor.
HTŞ ve SMO arasında bir ittifak mevcut mu? SMO’yu oluşturan bazı fraksiyonlar ve HTŞ arasında zaman zaman ciddi çatışmalar yaşanıyor. En son Ekim 2022’de meydana gelen çatışmalar, Türk ordusunun müdahalesi ile sonuçlanmıştı. BBC Türkçe’ye konuşan ABD merkezli Washington Institute’un kıdemli uzmanı Aaron Zelis, HTŞ ve SMO’nun bir ittifak içerisinde olmadığını ifade ediyor ve bu grupların tarihsel olarak “göreceli rakipler” olduklarını vurguluyor. Zelis, devrim sürecinin gelişimine dikkat çekerek, “HTŞ, Suriye hükümetini hedef alırken, SMO ise SDG’yi hedef aldı ve hâlâ bu hedefe odaklanmış durumda. Bu çerçevede yakın bir ittifak içinde olduklarını düşünmüyorum” diyor. Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ise, Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kanadı olan Halk Koruma Birlikleri (YPG) tarafından desteklenmektedir. Türkiye, PYD ve YPG’yi “PKK’nın Suriye kolu” ve “terör örgütü” olarak tanımlıyor. SDG, Suriye’nin kuzeydoğusunu uzun bir süredir kontrol altında tutuyor. SMO’nın Menbiç’i ele geçirmesiyle birlikte, Kürt güçler Fırat Nehri’nin doğusuna çekildi.
Suriye Milli Ordusu’nun Menbiç’i alması Türkiye için ne anlama geliyor? BBC Türkçe’ye konuşan İsveç’teki Malmö Üniversitesi’nden uzman Orwa Arjoub, SMO ve HTŞ arasında “anlamlı bir ittifak olmadığı” kanısında. İslamcı gruplara odaklanan analist, “Geçmişten günümüze, aralarındaki ilişkinin gergin olduğunu hatırlamak gerekir” şeklinde ekliyor. HTŞ’nin, SMO’yu oluşturan bazı grupları bir dönem “kendi meşruiyetine tehdit” olarak algıladığı da vurgulanıyor.
Türkiye, HTŞ ve SMO’ya nasıl bir yaklaşım sergiliyor? Türkiye’nin desteklediği SMO birlikleri, Suriye’nin kuzeyinde Kürt gruplara karşı Türk Silahlı Kuvvetleri ile beraber savaş yürütüyor. SMO’nun, Türkiye’ye yönelik yeni bir mülteci akını önlemedeki rolü de önemli. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 13 Aralık’ta NTV’ye verdiği röportajda, SMO’nun desteklenmesinin, Suriye’de İran ve Rusya’ya karşı muhalefetin yok olmasının önlenmesi ve yeni bir mülteci akınının engellenmesi açısından kritik bir işlev üstlendiğini vurguladı. Türkiye açısından HTŞ de, dört milyona yakın nüfusu ile İdlib’i yönettiği dönemde yeni mülteci akınlarını önleme konusunda büyük bir rol oynamış durumda. Uzmanlar, Esad’ın devrilmesiyle sonuçlanan saldırıların, Türkiye’nin bilgisi ve izni olmaksızın yapılmış olmasının “zor” olduğunu dile getiriyor. Malmö Üniversitesi’nden Orwa Arjoub, operasyonun başarısız olması durumunda yeni bir mülteci akını riski bulunduğunu belirterek, “Türkiye yeşil ışık vermeden bu operasyonun başlamış olması ihtimali zayıf” diyor.
Ancak SMO, farklı ideolojilere sahip gruplardan oluşan homojen bir yapı değil. SMO bünyesindeki gruplar arasında birleşimler ve çatışmalar yaşanıyor. Carter Center’a göre, 5 Mart 2020 ve 10 Aralık 2021 tarihleri arasında SMO savaşçıları arasında 184 ayrı çatışma gerçekleşti. Orwa Arjoub, SMO içerisinde sorunların yaşandığını ifade ederek, Türkiye’nin HTŞ ve SMO arasında “uzlaşma ya da birlik” sağlamasının kolay olmayacağını öngörüyor.
HTŞ, Suriye iç savaşı boyunca birkaç kez isim değiştirmiş olmasına rağmen, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD ve Türkiye gibi birçok ülkenin “terör listesinde” kalmaya devam ediyor. Ancak son gelişmeler, bu durumun değişebileceğine dair umutlar doğdu. MİT Başkanı İbrahim Kalın, 12 Aralık’ta Şam’ı ziyaret etti ve ABD ile İngiltere, HTŞ ile doğrudan iletişim kurduklarını açıkladı. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, 10 Aralık’ta düzenlediği basın toplantısında, HTŞ’nin “terör listesinden çıkarılabileceğini” dile getirdi. Pedersen, bunun için HTŞ’nin içindeki grupları feshetmeyi ve “uluslararası terörizme karşı” bir yapı haline gelmeyi tartıştığını belirtti. İngiliz diplomatlar, HTŞ lideri ile Şam’da görüştü.
HTŞ lideri Ahmed eş-Şera (Ebu Muhammed Colani), basına verdiği demeçlerde silahlı grupların feshedilmesi ihtimalini gündeme getirmişti. Al Jazeera’nın transfer ettiği habere göre, eş-Şera, Suriye geçiş hükümeti savunma bakanının silahlı fraksiyonları feshedeceğini ve Suriye devleti dışındaki hiçbir grubun silah bulundurmasına izin verilmeyeceğini ifade etti. Uluslararası Kriz Grubu’ndan Jerome Drevon, BBC Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, SMO içerisinde bulunan büyük fraksiyonların Suriye ordusuna katılmasının ve daha küçük grupların silah bırakmasının mümkün olduğunu belirtti.
Ahmed eş-Şera’nın HTŞ’nin potansiyel feshi sonrasında Suriye’deki yeni sürecin şekillenmesinde önemli roller üstlenebileceği öngörülüyor. Londra’daki Kings College’dan uzman Broderick McDonald da BBC Türkçe’nin sorularına yanıt verirken, “Esad rejimi devrildikten sonra HTŞ dağılırsa veya daha geniş bir koalisyon oluşturursa, Colani ve etrafındaki kişiler, sonraki süreçte belirleyici rollere sahip olacak” şeklinde yorumda bulundu.
HTŞ lideri eş-Şera, Eylül 2024’te İdlib’te yaptığı bir konuşmada, HTŞ ve Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin kuzeybatıdaki küçük yerleşimlerde geliştirdikleri yönetim sistemini Suriye’nin geri kalanına yayma isteğinden bahsetmişti. Broderick McDonald, “O dönemde Colani’nin hedefi birçok gözlemciye göre ulaşılmaz görünüyordu, fakat sadece üç ay sonra Suriye Kurtuluş Hükümeti, Şam, Humus, Hama ve Halep’te hizmet sağlayan bir konum elde etti” diyor. Suriye geçiş döneminin başbakanı olarak, HTŞ’nin önde gelen isimlerinden Muhammed el-Beşir’in atanması sembolik bir durumu ifade ediyor. McDonald, bu gelişmenin “Colani’nin İdlib’de devlet benzeri yapılar kurmak ve ardından bunu ülkenin geri kalanına yayma arzusunu” takip ettiğini belirtiyor.
Ancak BBC Türkçe’ye açıklama yapan London School of Economics’in Suriye Çatışma Araştırmaları Programı Direktörü Dr. Rim Turkmani, HTŞ ile ilişkili bir kişinin başbakan olarak atanmasının birçok kişi için “yabancılaştırıcı olabileceğini” savunuyor: “Hükümete katılmaları bakımından caydırıcı olabilir ve farklı topluluklar arasındaki korkuları artırabilir. Bu atama, başarılı bir geçiş hükümeti için gereken güvenilirliği ve kapsayıcılığı sağlamıyor.”
Uzmanlara göre Esad’ın 14 yıllık yönetiminin çökmesi, grupları bir arada tutan ortak hedefin artık ortadan kalkması anlamına geliyor. BBC Türkçe ile görüşen Leiden Üniversitesi Güvenlik ve Uluslararası Gelişmeler Enstitüsü’nden Graig R. Klein, grupların şu anki hedeflerinin “belirsiz” olduğunu ifade ediyor: “Muhalif olmak ve iktidara karşı hareket etmek hükümet olmaktan oldukça farklıdır. Birçok grup, Esad hükümetini devirmek için birleşmişti fakat şimdi neyin hedeflendiği belirsizleşti.” Klein, geçiş hükümeti oluşturulurken, “farklı grupların ve liderlerin şiddete geri dönme riskinin bulunduğunu” ekliyor. Broderick McDonald, bu durumun “önceki gerilimlerin ve mevcut iç çekişmelerin yüzeye çıkabileceğini ve Suriye’nin daha fazla siyasi şiddete sürüklenme riskinin” olduğunu vurguluyor.
Uzmanlar, ülke genelinde istikrarın sağlanması için HTŞ’nin toplumun tüm kesimleriyle iletişim kurmasının gerektiği konusunda hemfikir. LSE’den Rim Turkmani, bu sağlanamazsa, tehdit altında kalan “çoğu silahlı topluluğun” direnme olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor. “Korkular, HTŞ’nin dışlayıcı tutumuyla birleşirse yeni bir iç savaşı tetikleme potansiyeli taşıyor. Gerçek bir istikrarlı geçiş seyri, tüm Suriye toplulukları ve coğrafyalarında güven ve emniyet inşa eden yönetim ve liderlik gerektiriyor.”