Orijinal Başlık: Suriye’de şimdi ne olabilir? Üç muhtemel senaryo
Yazar: Luis Barrucho, BBC Dünya Servisi, 12 Aralık 2024, 07:29 +03
Suriye’de Esad ailesinin uzun yıllardır süren baskıcı yönetiminin, Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) tarafından gerçekleştirilen bir saldırıyla birkaç haftada sona ermesi, ülkenin geleceği hakkında birçok belirsizliği beraberinde getirdi. HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani, Suriye’yi birleştirmeyi taahhüt etmesine rağmen, bu hedefin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği konusunda netlik yok. Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen, Suriye’deki tüm toplumsal yapıların işbirliği yapması gerektiğinin altını çiziyor. Pedersen, HTŞ ve diğer silahlı gruplardan bazı güven artırıcı açıklamalar geldiğini belirtirken, güvenlik konusundaki mevcut sorunlara da dikkat çekiyor. Durum hızlı bir şekilde değiştiğinden, Suriye’nin geleceğini tahmin etmek oldukça güç.
Suriye’de muhaliflerin kontrol ettiği Hama’nın önemi nedir? Geçiş yönetimi ne zaman göreve başlayacak? Şam’dan gelen mesajlar hangi yönde? Türkiye-Suriye normalleşme süreci yeniden gündeme gelecek mi? Suriye’deki iç savaşın başlamasının üzerinden 13 yıl geçtikten sonra kimler hangi bölgeleri kontrol ediyor? Bu sorular yanıtsız kalmaya devam ediyor. Ancak BBC’nin görüş aldığı uzmanlar, ülkenin geleceği adına üç muhtemel senaryo sunuyor.
- Birleşik Bir Suriye
Suriye’deki en olumlu senaryo, HTŞ’nin ülke yönetimini sivil siyasi oluşumların katılımına açmasıdır. Ülke, komşularında görülen diğer çatışmalara yol açabilecek intikam döngüsünden çıkarak, savaş sonrası bir ulusal uzlaşma sürecine girebilir. Colani, Suriye’deki farklı mezhepler arasında ulusal birlik ve karşılıklı saygıyı teşvik eden açıklamalarda bulunmuştur. Ancak Suriye’nin birçok grubunun çeşitli öncelikleri vardır. İngiltere’deki Queen Mary Üniversitesi’nden uluslararası ilişkiler profesörü ve Orta Doğu uzmanı Christopher Phillips, “Şu anda belirsizlik içindeyiz. HTŞ, barışçıl bir geçiş süreci önermekte, fakat durum oldukça kaotik” diyor. Güneyde, Esad ailesinin otoritesini tarihsel olarak tanımayan aşiretlerin, Şam’daki yeni yönetimi dikkate alması düşük bir ihtimal. Doğuda, IŞİD kalıntıları hala tehdit oluşturmakta ve bu durum ABD’nin hava saldırılarını beraberinde getirebilir. ABD’nin desteklediği Kürt liderliğindeki gruplar, ülkenin kuzeydoğusunda belirli alanları kontrol etmektedir ve bu gruplar, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye destekli muhalif gruplarla yıllardır savaşıyor. Ayrıca, 2011’deki iç savaşın başlangıcından bu yana Suriye dışında oluşmuş pek çok muhalif ve siyasi blok da bulunmaktadır. Tüm bu grupların Suriye’ye dönüp, siyasi geçiş sürecinin bir parçası olup olmayacakları ise belirsizliğini koruyor. İsviçre’deki Lozan Üniversitesi’nden Profesör Joseph Daher, birleşik bir yönetim olasılığının belirsiz olduğunu ifade ediyor: “En iyi senaryoda özgür seçimler yapılır, iktidar paylaşılır ve merkeziyetçilikten uzaklaşılarak daha geniş kapsamlı bir yönetim ortaya çıkabilir. Ancak bunu zaman gösterecek.” Daher, bazı uzmanlarla birlikte bu senaryonun pek olası görünmediğinin altını çizerken, Colani’nin kamuoyuna yönelik ilk açıklamasındaki çelişkiye dikkat çekiyor: “Colani başlangıçta eski rejimin başbakanının geçiş sürecini yöneteceğini açıkladı. Ardından İdlib’deki HTŞ’ye bağlı Ulusal Kurtuluş Hükmeti’nin Başbakanı Muhammed el Beşir’i aday gösterdi.” Ancak Daher, HTŞ’nin iktidarı elinde tutma isteğinin yanı sıra tek başına tüm bir ülkeyi yönetmede zorluk yaşayacağını düşünüyor: “Bence bunu başaramazlar. Zaten otoritelerini fazla genişletmiş durumdalar. Bunu yönetmek zor. Başlangıçta sadece İdlib’i kontrol ediyorlardı; şimdi Halep, Hama, Humus ve başkent Şam da onlara bağlı. Bu yüzden bir iktidar paylaşımına ihtiyaç olacaktır.”
- HTŞ’nin Otoriter ve Tek Taraflı İktidarı
HTŞ’nin, Esad yönetimi gibi gücü otoriter yöntemlerle elinde tutma endişeleri bulunuyor. Colani, iktidarını İdlib’de tesis etti. Bir zamanlar kuzeybatı Suriye’deki en önemli muhalefet merkezi olan İdlib’de, birçok ülkenin farklı bölgelerinden yerinden edilerek gelen yaklaşık dört milyon kişi yaşamaktadır. Ulusal Kurtuluş Hükümeti, İdlib’deki kamu hizmetlerini sağlarken, şeriat ilkeleri doğrultusunda hareket eden bir dini konsey de yönetime katılmaktadır. Colani, HTŞ’nin kamu hizmetlerini ve istikrarı ön planda tutarak etkili bir yönetim gösterebileceğini kanıtlamaya çalışıyor. Fakat muhalifleri, HTŞ’nin İdlib’deki yönetimi sırasında rakip militan grupları ve muhalefeti bastırdığını dile getiriyor. 27 Kasım’daki HTŞ liderliğindeki harekattan önce, İdlib’de protesto gösterileri yapılmış ve HTŞ’nin baskıcı yöntemlerle suçlandığı belirtilmişti. Daher, “İdlib’deki tüm muhalif silahlı grupları sürece dahil ederek ve kamu hizmetlerini sağlayarak gücü elinde toplamasına rağmen HTŞ, otoritesini esasen baskıyla pekiştirmiştir. Yönetimi sırasında yoğun baskılar ve siyasi muhaliflerin hapse atılması da söz konusuydu” diye ifade ediyor. HTŞ, bu eleştirilere, insan hakları ihlalleriyle suçlanan tartışmalı güvenlik gücünü dağıtarak ve vatandaşların şikayetlerini dinleyen bir büro kurarak yanıt vermeye çalışıyor. Ancak muhalifleri, bu reformların tamamen aldatıcı olduğunu savunuyor. HTŞ, Suriye’de ilerleme ve Esad rejiminin düşmesi için İdlib’deki gücünü korumasının gerekli olduğunu öne sürüyor. Ancak Daher, HTŞ’nin şu anda daha önce karşılaşmadığı bir durumla iç içe olduğunu vurguluyor: “Örgütün gücünü Şam’a kadar yayacak ve tüm bu bölgeleri yönetecek askeri ve insani kaynakları bulunmadığını bilmek biraz umutsuzluk verici” diyor.
- Topyekun İç Savaş
En olumsuz senaryo ise, Suriye’nin, “Arap Baharı” sonucunda kaosa sürüklenen bazı ülkeler gibi bir karmaşa ortamına ulaşmasıdır. Libya’da Muammer Kaddafi ve Irak’ta Saddam Hüseyin, yerine geçecek bir yapı olmaksızın devrilmişti ve dış müdahale her iki ülkede de yıkıcı sonuçlar doğurmuştu. Otoriter yönetimlerden geriye kalan iktidar boşluğunu yağma, intikam saldırıları ve iç savaş doldurmuştur. Bu senaryoda, Suriye’deki çeşitli silahlı gruplar arasındaki çekişme, geniş çaplı bir şiddete yol açabilir ve sadece Suriye’yi değil, tüm bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir. BBC Arapça Muhabiri Feras Kilani, HTŞ’nin geçiş dönemi başbakanı Beşir’in ilk konuşmasının birçok kişiyi endişelendirdiğini ve yeni hükümetin izleyeceği yol hakkında ipuçları verdiğini aktararak şunları söylüyor: “Yeni başbakan, bir devrim bayrağı ve Taliban bayrağına benzer iki bayrak arkasında konuşarak birçok kişiyi şok etti. Hükümetin Taliban modelini izleyebileceğine ve şeriatla yönetilen bir İslam devleti kurma olasılığını işaret ediyor. Bu da ülkedeki azınlıkların ve sivil grupların geleceğine dair yeni soru işaretleri yaratıyor.”
Dış Güçler Dengesi
Uzmanlar, bu muhtemel senaryoların başarısının, dış güçlerin müdahale ve hamlelerine bağlı olduğunu vurguluyor. Esad, uzun yıllar İran ve Rusya’nın desteğine bağımlıydı. Diğer taraftan Türkiye, Batı ve Körfez ülkeleri çeşitli muhalif gruplara destek vermekteydi. İsrail ise son günlerde Suriye’nin askeri altyapısını hedef almakta. İsrail, askerlerinin Golan Tepeleri’ndeki askerden arındırılmış tampon bölge ötesinde faaliyet gösterdiğini kabul etmekte. İsrail ordusu, Esad’ın ülkeden kaçmasından bu yana Suriye’de yüzlerce hava saldırısı gerçekleştirmiş ve “Suriye’nin stratejik silah stoğunun çoğunun yok edildiğini” açıklamaktadır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ayrıca Suriyeli muhalif güçlere İran’ın ülkede yeniden etkin olmasına izin vermemeleri konusunda uyarılarda bulundu. Bu durum, Türkiye ve diğer Orta Doğu ülkelerinin İsrail’i Esad’ın devrilmesinden faydalanmaya çalışmakla suçlamasına yol açtı. Phillips, İsrail’in hareketlerinin “hükümeti zayıflatıp sertlik yanlılarını teşvik ederek, Suriye’yi daha da istikrarsızlaştırabileceği” konusunda uyarıyor. Daher ise, “Esad rejimi artık bulunmadığına göre ambargolar kaldırılmalı. AB ve ABD’nin ekonomik kalkınma ve insani yardımları sürdürmesi ve belki de bunları artırması çok önemli” diyor. Phillips ayrıca, ambargoların kaldırılması şartıyla ABD ve AB’nin “yeni anayasa ve reformlar” gibi tavizler talep edebileceğini de ekliyor.