Başlık: Su Artık Sudan Daha Değerli!
Ankara Üniversitesi Su Yönetimi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Gökşen Çapar, Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen ‘AB, Türkiye ve Afrika Gıda Sistemlerinin Sınır Ötesi İklim Kırılganlıkları ve Uzaktan Etkileri: Ticaret, İklim Riski ve Adaptasyon Projesi’ kapsamında, Türkiye ve Afrika’dan Avrupa’ya yapılan gıda ihracatının iklim risklerini incelediklerini açıkladı. Türkiye’nin su stresi yaşayan bir ülke olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Çapar, 2100 yılına kadar Konya Kapalı Havzası, Dicle-Fırat Havzası ve Doğu Akdeniz Havzası gibi belirli havzalarda su kıtlığı yaşanabileceğini vurguladı. Prof. Dr. Gökşen Çapar, “Nüfus artışı, sanayileşme, kentleşme ve gıda talebi arttıkça su kaynaklarımız, iklim krizi nedeniyle giderek daha belirsizleşiyor. Bu duruma baktığımızda ciddi bir kriz içinde olduğumuzu söylemek doğru olur. Türkiye’nin yıllık su potansiyelinin 112 milyar metreküp olduğunu biliyoruz, ancak son yıllarda yapılan araştırmalar, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri sebebiyle bu potansiyelin 80 milyon metreküp seviyelerine düşeceğini öngörüyor.” dedi.
Prof. Dr. Gökşen Çapar, Türkiye’nin su kaynaklarının yaklaşık %77’sinin tarımda kullanıldığını belirterek, “Geri kalan %20’lik kısım ise içme suyu ve sanayi için harcanıyor. Yüzde 77’lik oran, dünya ortalamasıyla uyumlu. Bu da demek oluyor ki, suyumuzu büyük ölçüde gıda güvencemiz için kullanıyoruz. Nüfus arttıkça ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileri daha fazla hissedildikçe zor bir sürece gireceğiz. Su kaynaklarımızı daha verimli bir şekilde yönetmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Projesi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Gökşen Çapar, “Projemizi Hollanda’dan iki, Türkiye’den iki ve Fas’tan iki partnerle yürüttük. Türkiye açısından dört önemli ürün öne çıktı: fındık, incir, üzüm ve kayısı. Bu ürünler, ülkemizin ihracatında büyük bir paya sahip. Proje kapsamında bu ürünlerin 2060 yılına kadar karşılaşabilecekleri riskleri analiz etmeye çalıştık. İhracat ve ülkeler arası ürün dolaşımıyla birlikte bir su döngüsünden, sanal su ticaretinden bahsetmek mümkün. Belki de şu an çok farkında değiliz. Fakat önümüzdeki yıllarda su kaynaklarımız giderek daha da sınırlı hale geldiğinde bu konu gündeme gelecektir. Su kaynakları kıt olan ülkeler, üretim yerine genellikle ihracat yaparak bu dengeyi kurmaya çalışıyor. Türkiye, bu açıdan dengeli bir konumda; hem ihracatçı hem de ithalatçı bir ülkeyiz.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Gökşen Çapar, proje çerçevesinde, Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin üretim miktarlarını ve ekonomik getirisi en yüksek olan, su ihtiyacı en fazla olan ilk 10 ürünü incelediklerini de belirterek, “Dünyanın fındık, kayısı ve özellikle kuru kayısı ihtiyacının %60-70’ini karşılıyoruz. Bu ürünler gerçekten değerli. Fındık, pamuk, incir, kayısı ve tütün gibi hem yüksek ekonomik getirisi olan hem de su ihtiyacı yüksek ürünler öne çıkıyor. Bu ürünler arasında bir denge kurmaya çalıştık. Eğer su ihtiyacı çok yüksek bir ürünün ekonomik getirisi yoksa, bu ürünün ihracatı sorgulanabilir. Hayatın tek faktörü su değil ama su, artık sudan daha kıymetli bir hale geldi. Ülkemizde son yıllarda olumlu bir gelişme var fakat verimliliği hızla artırmamız gerekiyor. Ziyan edecek bir damla bile suyumuz yok.” dedi. Prof. Dr. Gökşen Çapar, ayrıca Türkiye ve Avrupa Birliği’nin İPA2 yardımları kapsamında, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı aracılığıyla şehirlerde su ve atık su hizmetleri ile ilgili iklim direncini geliştirmek ve yerel yönetimlere destek olmak amacıyla 25 ilde çalışmalar yürüttüklerini sözlerine ekledi.