Herkes kesinlikle bir sevinç içinde. Kırk yıllık Baas otoriter yönetimi sona erdi. Dünyada birçok benzeri gibi, kan dökmeden reform ve demokrasi yoluyla iktidarı bırakmaya yanaşmayan otokratlar, kanlı ayaklanmalarla devriliyorlar. Milli Şef İsmet Paşa’nın en yakınındaki genç akademisyen Prof. Nihat Erim, çok partili hayata geçilmezse neler olabileceğini şu şekilde ifade etmişti: “Emniyet supabı zamanında açılmazsa kazan patlayabilir.” (Ulus, 22 Temmuz 1947) Esad, 21. yüzyılda bu gerçeği göremedi ve anlayamadı. On üç yıl süren iç savaş sonucunda 6 milyon Suriyeli memleketini terk etti. En az 300 bin sivil hayatını kaybetti. Ülke tamamen harabe haline geldi. Diktatörlükler, ayaklanmalarla yıkılsa da, çalkantılı bir toplumda dengelerin sağlanması ve istikrarın kurulması oldukça zor oluyor. Ayrıca, demokrasi geleneği bulunmayan Suriye’de yeni bir düzenin kurulması hiç de kolay olmayacak.
PARÇALAR NASIL BİRLEŞECEK? Uzun süren iç savaş süresince, kimlik ve bölgelere göre, Prof. Evren Balta’nın tabiriyle “parçalanmış egemenlikler” oluştu. Bu parçalar, kurulacak yeni bir merkezi otoriteyi kabul edecek mi? Merkezî otorite, tüm unsurlar tarafından kabul edilebilir bir şekilde inşa edilebilecek mi? Bu durum, hem tarafların sağduyusuna hem de merkezi otoritenin kapsayıcılığının kabul edilebilir olmasına bağlı. Şu an mevcut bir merkezi otorite adayı yok. HTŞ lideri Colani, makul bir yaklaşım sergiliyor. Kadın hakları konusunda kaygıları giderecek olumlu bir açıklama yaptılar. Ancak HTŞ çatısı altında bulunan cihatçı grupları ölçülü bir şekilde kontrol altında tutabilecekler mi? Afgan mücahitlerinin Sovyetler’i yendikten sonra, beş yıl boyunca kendi aralarında şiddetli bir iç savaş verdiklerini unutmamak gerekiyor. Yeni anayasa sürecine kadar geçiş dönemi kabinesini mühendis ve hukukçu Muhammed el-Beşir oluşturacak. Bu durumu ne kadar kontrol edeceğini zaman gösterecek. En önemlisi, silahlı unsurların itaatini sağlayıp sağlayamayacağı.
Anayasa oluşturma sürecinin hassasiyetini göz önünde bulundurmalısınız. Bu süreçte dış güçlerin rolü de oldukça kritik. “DIŞ GÜÇLER” Arap dünyası, bu güçlerden biri olarak HTŞ’nin ılımlı kalmasında ve olası din-laiklik gerilimini önlemede etkili olabilir. Çıkarları bunu gerektirir. Almanya’nın, Suriye’ye dönecek göçmenlere 1000 Euro gibi bir vaatte bulunması, Suriye krizinin herkes için nasıl yıkıcı ve tehlikeli olduğunu gösteren bir örnektir. Esad’ı deviren HTŞ harekâtında Amerika’nın dolaylı rolü de giderek netleşiyor. Anadolu Ajansı, Amerikalı resmi kaynaklara dayanarak “ABD’den Suriye açıklaması: Türkiye’yle tam angajmandaydık” şeklinde bir haber yayınladı. New York Times’a göre ABD, telkinlerini HTŞ’ye “Türkiye aracılığıyla” iletmiş. Saygın diplomatlarımızdan Aydın Sezgin, T24’te Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta “ABD’nin HTŞ ile irtibatlarından hiçbir şüphe duymadığını” ifade ediyor. Buna BEA’nin de dahil olduğunu vurguluyor. Rusya ve İran’ın sahadan çekilmesiyle Türkiye, oldukça etkili bir konuma ulaştı. Türkiye, rasyonel bir diplomasi ile yeni Suriye’nin inşasında daha fazla etki sahibi olabileceği bir durumda. Son derece soğukkanlılık ve rasyonellik gerektiren bu çok faktörlü süreçte, Hakan Fidan gibi temkinli ve dış politikadaki hatalarıyla öne çıkmayan bir diplomatın Dışişleri Bakanı olması Türkiye için bir avantajdır. Aşırı duygusallık ise, geçtiğimiz on yılda olduğu gibi bu sefer de çok kötü sonuçlara yol açabilir, bu noktada dikkatli olmak gerekiyor.
FIRAT’IN DOĞUSU Fırat’ın batısında Türkiye, SMO aracılığıyla Tel Rıfat ve Menbiç’i teröristlerden temizleyerek önemli bir adım attı. Ancak Fırat’ın doğusunda PYD, Suriye’nin üçte birine ve en büyük petrol kaynaklarına sahip olduğu gibi rejimin bıraktığı alanları da ele geçirdi. Daha önemlisi, Trump’ın YPG’ye artan desteği. 20 Ocak’taki yemin törenine YPG’nin, evet SDG bile değil, doğrudan silahlı terör örgütü YPG’nin başındaki Mazlum Kobani’yi davet ettiği yönündeki haberler ABD basınında yer aldı. Trump, bir megalomandır. Egosuna göre bir böyle, bir böyle konuşuyor. Suriye’den çekileceklerini söyledikten bir gün sonra ABD Savunma Bakanlığı’ndan Daniel Shapiro, çekilmeyeceklerini açıkladı. DAEŞ mevzelerine yönelik hava harekâtını da bu bir haftada arttırdılar. Suriye’de sürecin bir Kürt-Arap kutuplaşmasına evrilmesi, Orta Doğu’yu ateşten bir çembere sokar ve herkes büyük zarar görür. Türkiye, terör örgütlerini ülkemizde eylem yapamayacakları bir pozisyona çekmeye ve yeni Suriye anayasasının hem kapsayıcı hem de istikrarı güçlendiren bir nitelikte olmasına ABD’yi ikna etmek zorundadır. ‘Devrim’ hayırlı olsun ama önümüzde zorlu bir süreç var; bunu akıldan çıkarmayalım.