“Terörist” tanımı konusundaki anlaşmazlıklar devletler, hatta müttefikler arasında sorun yaratmaya devam eden bir konudur. Aynı militan bir ülke tarafından terörist olarak görülürken, bir başka ülke tarafından özgürlük savaşçısı olarak adlandırılabiliyor. Ancak terörle ilgili çatışan görüşlerin kökeni hâlâ bu değil. Resmi olarak terör örgütü olarak tanımlanan bir grubun desteklenmesi politikası da var. Mesela Türkiye’ye karşı Kürt devleti kurma mücadelesi veren PKK terör örgütü, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve diğer bazı ülkelerin terör örgütleri listesinde yer alıyor ancak grubun üyelerinin geniş bir kitleye sahip olduğu açık. terörist olarak görülmüyor.
1 Ekim’de iki PKK’lının Ankara’daki Emniyet Genel Müdürlüğü’ne saldırdığını hatırlayın. Birçok Batılı medya kuruluşu, terörist kelimesini tırnak içine aldığından (terörist) haberlerinde olayı terör saldırısı olarak nitelendirmedi. Yani saldırı terör değil Türk hükümetinin iddiasıdır. Habere yerelde herhangi bir tepki gelmediğinden, PKK’nın zaten terör listesinde olmasına rağmen hükümetin de bu görüşte olduğu açıktı.
Ayrıca intihar saldırısı kimin kime karşı yaptığına bakılmaksızın mutlak bir terör eylemidir. Ancak Batı medyasının birisini öldürmek için kendini havaya uçurması hâlâ terörizm değil, yalnızca bir iddia. Teröristlerin saldırı için Ankara’ya gitmek üzere bir sivili öldürüp arabasına el koyması da terör suçlamalarından muaf.
Aslında Türkiye’ye karşı böyle bir tavır yeni değil, şaşırtıcı da değil. Ne yazık ki Batılı devletler ve medya “terörist(ler)i” tırnak içine sıkıştırıyor ama onlara kendi topraklarında yaşama konusunda herhangi bir sınırlama getirmiyor. Terör eylemleri gerçekleştiren veya saldırganlara yardım eden pek çok Türk vatandaşı Avrupa ve ABD’ye kaçtı ve artık orada iade edilme korkusu olmadan yaşıyor. Bu kişiler kesintisiz olarak Türkiye karşıtı gösteriler yapıyor, insanları beyinlerini yıkar, hükümet düzeyinde lobi yapar ve sempatizanlardan para toplarlar. Türkiye bu tür tavırları sık sık kınadı ve hükümetlerden terörle bağlantılı kişilerin engellenmesini istedi ancak olumlu bir yanıt alamadı.
Batı zihniyeti
Batı zihniyetinin arkasında iki neden olabilir. Birincisi, bir grup insan PKK’nın zulme direnen bir grup olduğuna ve üyelerinin özgürlük savaşçısı olduğuna inanıyor. Türk hükümeti Kürtlere baskı yapmadığı için durum böyle değil. Ancak bölgelerin ayrılıkçı bir gruba kaptırılmasına da izin vermiyor (ve vermiyor). Sivillere yönelik bir baskı olmadığı ve Kürtlerin çoğunluğu bağımsız bir devlet istemediği için PKK’nın şiddetine tolerans gösterilmesi söz konusu olamaz.
Farklı bir açıdan bakıldığında bu tür Batılı duruş, benzer tüm durumlarda durumların adil ve tutarlı bir şekilde değerlendirilmesini gerektirir. Mesela PKK’lı teröristler özgürlük savaşçısıysa Ukrayna’daki Rus ayrılıkçılar da öyle. Ancak Batı’ya göre Doğu Ukrayna’daki Ruslar merkezi hükümete uymadığı için Rusya’nın desteği kabul edilemez. Bu tür ikiyüzlü davranışlar, Trans-Atlantik dünyasının tavırlarında bilgeliğin değil, duygu ve önyargıların hakim olduğunu göstermektedir.
İkincisi, Batı’nın yönetici seçkinleri PKK terörünün farkında ama Türk hükümetini köşeye sıkıştırmak için hâlâ Kürt ayrılıkçıları destekliyorlar. Ülkeleri kim yönetirse yönetsin, Türkiye-Avrupa/ABD ilişkilerinin genel olarak istikrarlı olmadığı bir sır değil. Türk devletine zarar vermenin bir yolu olarak PKK ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) gibi diğer terör örgütleri, Türkleri kendi şartlarına alıştırmanın bir aracı olarak kullanıldı. İlişkiler bozuldukça bu tür gruplar daha çok sopa olarak kullanılıyor. Sonuç olarak Türkiye ne kadar acı çekerse vekaleten dolaylı cezalandırmanın tadını da o kadar alıyor.
Ancak politikaları, demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi değer verilen değerlere bağlılık konusunda onların aleyhine tanıklık ediyor. Ayrıca terörle mücadele, Türkiye’yi saldırılara karşı daha dayanıklı hale getirdi ve yerli bir savunma sanayii yarattı. Terörist gruplar Türk güvenlik güçleri tarafından adeta felç edildi. Bu, terör sopasının artık çok fazla acı vermediği anlamına gelir.
Aynı zamanda, daha güçlü bir Türkiye yaptırım benzeri kararlardan fazla etkilenmeyecek ve Ankara’nın tepkisi muhtemelen muhataplarını daha rahatsız edici olacaktır. Dolayısıyla bu çekişmenin uzun vadede kaybedeni kesinlikle Türkiye değil, terör örgütleri ve onların koruyucularıdır.