Türkiye’deki siyasi partiler bir değişim sürecinden geçiyor. Son iki seçim, siyasi partilerin toplumun taleplerini karşılayabilmesi için değişimin gerçekleşmesi gerektiği noktasını ortaya çıkardı. Değişim hayatın hiç değişmeyen kuralıdır. En önemli soru değişimin nerede, ne ölçüde ve hangi paydaşlarla gerçekleşmesi gerektiği ile ilgilidir. Yumuşama, normalleşme ve anayasa reformu tartışmaları da yine siyasi partilerin nasıl ve hangi koşullar altında değişeceğini öne çıkarıyor. “Yeni anayasa” tartışması kimlik, siyasi sistem, ulusal güvenlik gibi pek çok konuyu gündeme getireceği için siyasi partilerin toplumun günlük sorunlarına ve uzun süredir devam eden sorunlarına yeniden değinmesinden geri kalmaması gerekiyor.
Bu yılki belediye seçimlerinin sonuçlarını değerlendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hareketinin “kan ve ruh kaybı” yaşadığını belirterek, beklenen değişimin kapsamlı ve derin olacağını ifade etti. Spesifik olarak, sadece oyuncuların değil, aynı zamanda politikalarının, tarzlarının ve yaklaşımlarının da değişmesi gerektiğine işaret ediyor. Bu aynı zamanda AK Parti’nin seçmenle ilişkisini radikal bir şekilde güncellemesi gerektiğine de işaret ediyor. Seçmenlerin de bu konudaki gelişmeleri takip edecekleri aşikar.
Peki son seçime katılmayan ancak uzun süredir devam eden sorunlarının çözülmesini bekleyen seçmen nasıl bir değişim istiyor? Aceleye getirilmeyen ama geciktirilmeyen, günlük krizlere rağmen sürdürülen, dikkatle incelenen, norm ve kurallara dayanan, dinamik, öngörülebilir ve 23 yılda oluşan seçmen tabanının manevi canlanmasını kolaylaştırabilecek bir dizi değişiklikten bahsediyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) en büyük avantajının, deneyimli bir lider olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu süreci denetleyecek olması olduğunu söylemeye gerek yok.
CHP’nin ideolojik bagajı
Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yeni genel başkanı Özgür Özel, partisinin değişmeye devam etmesi gerektiğini biliyor. Son yıllarda değişimden sıkça söz eden bu hareket, artık gündemini temkinli bir özgüvenle yönetmek zorunda. Sonuçta Mayıs 2023 ile Mart 2024 seçimlerinin birlikte yorumlanması gerektiğini biliyorlar. CHP, sosyal belediyeciliğin getirdiği fırsatları, siyasi sağa ulaşmanın avantajını, gündelik sorunlara dokunmanın etkisini, farklı seçmen bloklarıyla iletişim kurmanın faydalarını yakın zamanda keşfetti. Bu anlamda Özel, kendi partisinin yaşadığı krizleri (belediye başkanlarının yakınlarını belediye görevlerine ataması gibi) bile yeni bir bağlama oturtarak değişime ayak uyduruyor.
Ancak değişim Cumhuriyetçiler için iki büyük zorluğu beraberinde getiriyor:
Öncelikle CHP ağır bir ideolojik yükle geliyor. “CHP’liler” olgusu Özel’in yeni söylemini etkisiz kılma tehlikesi taşıyor. Akraba atamasından, mülteci karşıtlığına, ideolojik dışlamaya kadar bu katı kimlik, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “düzeltme” çabalarını, Özel’in “normalleşmesini” kaldıramadı.
İkincisi, CHP’de değişimin kimin “sahip olduğu” belirsizliğini koruyor; AK Parti’de durum böyle değil. Mayıs 2023 seçimleri sonrasında ortaya çıkan değişim çağrıları, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun liderliğini öne çıkardı. Hatta bazı CHP’li yetkililer partilerinin genel başkanı olarak Özel’i, liderleri olarak da İmamoğlu’nu tanımladılar. Ancak bu yılki belediye seçimleri Başkan Özel’in “ajans”ını güçlendirdi. Üstelik CHP Genel Başkanı, hareketin yeni söylem ve üslubunu kendisiyle ilişkilendirdi. Bu anlamda Özel’in açıklamaları tek başına manşet oluyor, yani CHP’nin değişimini daha kişisel bir şeye dönüştürüyor. Bunun bir örneği yakın zamanda yapılan “Gerçek Özel bu!”
Bu elbette CHP’nin nasıl değiştiğini aktarmanın etkili bir yolu. Ancak delegeler ve parti liderliği üzerindeki güçlü nüfuzuna sahip İmamoğlu ile hareketi değiştirme görevini üstlenen Özel arasındaki güç dağılımının yönetilmesi gerekiyor.
İleriye dönük olarak bu iki zorluk CHP’yi değişimden uzaklaştırabilir.