Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM 78. Genel Kuruluna katılmak üzere New York’ta ABD’li yayın kuruluşu PBS’ye röportaj verdi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e güvenip güvenmediği sorusuna yanıt olarak Türkiye cumhurbaşkanı, “Batı ne kadar güvenilirse, Rusya da o kadar güvenilirdir. Son 50 yıldır AB’nin kapısında bekliyorduk ve şu anda Batı’ya güvendiğim kadar Rusya’ya da güveniyorum.”
Erdoğan’ın açıklaması, AB’ye bakışını ve Rusya lideriyle kişisel ilişkilerini ortaya koyuyor. Röportajda Putin hükümetinin Putin’in görev süresi boyunca Türkiye’ye verdiği sözleri yerine getirdiğinin altını çizdi. Kendisi ve Türk halkının Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tutumundan nasıl hayal kırıklığına uğradığını da vurguladı. Aslında Türkiye, son 60 yıldır AB’nin oyalanmasındaydı ve yaşanan tek olumlu gelişme, 1995’te Gümrük Birliği’ne kabul edilmesi ve 1999’da AB üyeliğine aday olmasıydı.
Ancak Gümrük Birliği açısından sorun, AB ile gümrük anlaşması olan üçüncü ülkelerin ürünlerini AB üzerinden Türkiye’ye ihraç edebilmeleri ancak Türk şirketlerinin bu ülkelere doğrudan ihracat yapamamasıdır. İkincisi, Gümrük Birliği’nin yenilenmesi gerekiyor ama AB’nin böyle bir niyeti yok. AB üyeliği konusunda ise ucu açıktı ve sonu hiç gelmeyecek gibi görünüyor. Türk hükümetinin ertelemenin farkında olup kısa ve orta vadede üye olma beklentisi yoktur. Adaylığın iptal edilmesi durumunda Türk tarafının ne şaşırması ne de öfkelenmesi muhtemeldir çünkü mevcut durumun bir tiyatro oyunundan farklı olmadığının bilincindedir.
Ancak AB’nin Ankara’ya yönelik aldatmacalarının, Birliğin karar alıcıları tarafından ciddiye alınması ve güvenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin bozulmasının temel nedeni tam anlamıyla güvenilmez Avrupa politikalarıdır. Öncelikle hiçbir kabul süreci altmış yıl kadar uzun süremez. Ankara muhtemelen hiç olmamasından daha iyi olduğunu düşünüyor. Ancak beklentilerini kesinlikle düşük tutuyor.
İkincisi, Türkiye, ülkeyi Birliğe yabancılaştıran sayısız AB ikiyüzlülüğüne tanık oldu. Mesela Avrupalılar Türkiye’yi demokrasi ve insan hakları sicilinden dolayı sürekli eleştiriyorlar ama demokratik sistem Avrupa’dan daha iyi işliyor. Hiçbir AB üyesi seçimlere Türkiye’den daha fazla katılım göstermiyor. Ancak AB politika yapıcıları açıklamalarıyla, politikalarıyla ve bir rakip gruba diğerine karşı verdikleri destekle Türkiye seçimlerine hâlâ şüpheyle yaklaşıyor. Neredeyse tüm seçimlerden önce Avrupa medyası açıkça belli bir siyasi figüre destek çağrısında bulunuyor.
Türkiye’nin terörle savaşı
İnsan hakları sicillerine ilişkin olarak Türkiye, AB’nin terör örgütlerine ve üyelerine verdiği amansız desteği kabul etmemektedir. Birçok terörist grup lideri Avrupa ülkelerinde güvenli bir şekilde yaşıyor ve doğrudan veya dolaylı olarak grupların yıkıcı faaliyetlerinin düzenlenmesine yardımcı oluyor. Sivil destekçilerin barınması bir yere kadar anlaşılabilir ama başarısız darbe girişiminin elebaşı bile Avrupa’da yaşıyorsa, o zaman niyetinin masum olduğu düşünülemez. Böyle bir politika kişinin temel haklarını savunmak değil, mağdur haklarını göz ardı etmek olarak değerlendirilemez. Öte yandan aynı Birlik, Arap diktatörlerin demokratik olarak seçilmiş hükümetleri devirmelerine sessiz kaldı. Hatta AB onlarla işbirliğini artırdı.
Türkiye penceresinden bakıldığında AB’nin taraflı, ikiyüzlü ve güvenilmez olduğu görülüyor. Ancak Türk tarafı gerilimi artırmak yerine sağır kalmayı ve kendi işine bakmayı tercih ediyor. Ankara, AB’nin üyelik müzakerelerine devam etmesini beklemiyor. Aynı zamanda AB’nin bölgesel siyaset üzerinde bir etkisinin olduğuna da inanmıyor. Üstelik son iki gelişme AB’nin her zamankinden daha kırılgan göründüğünü gösterdi. Türkiye ile yaptığı göçmen anlaşması sayesinde birliğini koruyabiliyorken, Amerika’nın yardımıyla Rusya’ya direniyor. Her büyük krizde bir asistan bulup bulamayacağı belli değil.
Belki de çok geçmeden, sürekli ve beklenmedik güvenlik sorunları nedeniyle Türkiye ve AB pozisyonlarını değiştirebilir ve AB’nin AB’ye daha çok ihtiyacı olabilir. Ancak bundan önce güvensizlik sorununun çözülmesi gerekiyor, çünkü on yıllardır süren bekleyiş güvensizliği daha da derinleştirdi.
*Doktora sahibi Uluslararası İlişkilerde