Türkiye ve Irak, geçtiğimiz hafta Bağdat’ta düzenlenen güvenlik zirvesinin ardından ortak bir bildiri yayınlayarak ikili ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ramazan sonrası ülkeye yapacağı ziyaretin Türkiye-Irak ilişkilerinde ileri bir sıçramaya yol açacağının belirtildiği belgede, iki hükümetin ilişkilerinin tüm boyutlarına yönelik stratejik bir çerçeve oluşturma konusunda mutabakata vardığı belirtildi. Bu amaçla Ankara ve Bağdat, terörle mücadele, ticaret, tarım, enerji, su, sağlık ve ulaştırma konularında ortak daimi komiteler kuracak. Daha da önemlisi, PKK’yı ortak bir güvenlik tehdidi olarak tanımladılar ve Irak Ulusal Güvenlik Konseyi bundan sonra bu grubu yasa dışı örgüt olarak tanımlayacak. Buraya gelmek için Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Müdürü İbrahim Kalın ve Savunma Bakanı Yaşar Güler, son aylarda Iraklı mevkidaşlarıyla birlikte yorulmadan çalıştı. Ankara’nın PKK ile mücadele konusunda uzun yıllardır Bağdat’la temas halinde olduğunu ve iki ülkenin geçmişte birden fazla kez el sıkıştığını hatırlatalım; bu da son anlaşmanın neden yeni bir sürecin başlangıcı olarak görülmesi gerektiği sorusunu akla getiriyor. PKK’ya karşı mücadele ve ikili ortaklıklar bölümü.
İkili ilişkilerde yeni bir aşamaya geçiş konusunda üç noktaya dikkat edilmesi gerektiğini söylemek mümkün.
PKK tehdidine karşı terörle mücadele çalışmaları
Birincisi, Ankara, Kasım, Aralık ve Ocak aylarında Kuzey Irak’ta gerçekleşen bir dizi PKK saldırısının ışığında terörle mücadele kampanyasında yeni bir aşamaya başlıyor. Bağdat’la ortak operasyon merkezi kurmanın yanı sıra sınırdan 40 kilometreye kadar “güvenlik koridoru” oluşturuyor. Aynı zamanda Türk hükümeti, Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve lideri Bafel Talabani’ye, PKK militanlarına verdiği desteği sona erdirmesi yönünde baskı yapmayı sürdürüyor. Bu gidişle Bağdat, Irak’ın tamamı üzerindeki nüfuzunu güçlendirecek ve yeni düzenleme, PKK’nın ülke güvenliğine tehdit oluşturmasının önüne geçecek.
İkincisi, Basra-Ovaköy arasında 1.200 kilometre demiryolu ve otoyoldan oluşan Kalkınma Yolu Projesi, ekonomik ilişkilerde önemli bir “ileriye doğru atılımı” temsil ediyor. Yol güvenliğinin sağlanması için Irak’taki (Matina ve Gara’dan başlayarak) PKK varlığının sona erdirilmesi gerekmektedir. Kızıldeniz’deki istikrarsız durum ve güvensiz koşullar göz önüne alındığında bu proje, Asya ile Avrupa arasındaki mal nakliyesi açısından daha da önem kazanıyor.
Son olarak, Irak hükümetinin ABD’ye Irak’tan çekilmesi yönünde çağrı yaptığını da unutmamak gerekiyor. Böyle bir hareket Amerikan birliklerinin Suriye’de kalmasını imkansız hale getireceği için Washington’un aceleyle karar vermesini kimse beklemiyor. Yine de ABD’li karar vericilerin silahlı kuvvetlerinin önümüzdeki bir veya iki yıl içinde Irak ve Suriye’den çekilmesini tartıştıkları bildiriliyor; özellikle de eski ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlık yarışını kazanması durumunda. Buna göre Irak’ın, İran’ın ABD sonrası dönemdeki önemli etkisini dengelemek için Türkiye ile ilişkilerini stratejik bir düzeye yükseltmesi gerekiyor. Kuzey Irak üzerinden petrol sevkiyatının yeniden başlamasıyla başlayan enerji dosyası dikkate alındığında, bu “yeni fasıl”ın neleri içerdiği daha iyi anlaşılıyor.
Ortadoğu’da jeopolitik değişimler
Washington’un Irak ve Suriye’den çekilmesinin bölgenin jeopolitik durumunu (İsrail’in güvenliği ve İran nüfuzunun genişlemesi) ve Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini ciddi şekilde etkileyeceğini beklemek için neden var.
Ortadoğu’yu yeniden şekillendiren 7 Ekim saldırısına dair yorum sıkıntısı yok. İsrail’in güvenliğinin son derece kırılgan olduğu ortaya çıktığı takdirde ABD’nin bölgeyi terk etmesi mantıksız görünüyor. Washington’un Çin ve Rusya’nın ilgisini sürdürdüğü Orta Doğu’dan çekilip Irak ve Suriye’nin İran’ın etki alanına girmesine izin vermek isteyeceğini düşünmek için hiçbir neden yok. Bu anlamda Washington, Körfez’den ayrılmamak şartıyla Irak ve Suriye’de kendisini yeniden konumlandırabilir. Bunun için iki önemli NATO müttefiki Türkiye ve ABD’nin bir kez daha birlikte çalışması gerekiyor.
Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması ve ABD’nin F-16 savaş uçağı anlaşmasını onaylamasının ardından Fidan ve Kalın’ın Washington’u ziyaret etmesi, ikili ilişkilerde son on yılın en olumlu atmosferini yansıtıyordu. Ankara ile Bağdat arasındaki yakınlaşma, Ankara ile Washington arasındaki yakınlaşma da birbirini tamamlıyor.
Önümüzdeki birkaç ay boyunca Irak ve Suriye hakkında konuşmaya daha fazla zaman ayıracağız.