İsrail’in 7 Ekim’de Gazze’de başlattığı soykırımın üzerinden 7 ay geçti. Dünyanın gözü önünde devam eden soykırım nedeniyle bugüne kadar 35 bin kişi hayatını kaybetti, 80 bin kişi de yaralandı. Birleşmiş Milletler verilerine göre ülke içinde 2,5 milyona yakın insan yerinden edildi. Bir grup cesur ülke, dünyanın en demokratik ülkeleri arasında yer alan Batılı ülkelerin pervasızca desteklediği İsrail terörüne karşı, korkusuzca gerçekleri savunuyor ve Filistin’in yanında yer alıyor. Türkiye, bölgedeki tarihi sorumluluğu nedeniyle bu ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor.
Türkiye, 7 Ekim’den önce olduğu gibi 7 Ekim’den sonra da Filistin’in yanındadır. Bu bağlamda Türkiye, siyasi pozisyonunu açıklamak üzere ilk olarak 4 Kasım’da Tel Aviv’deki büyükelçisini geri çağırmış ve İsrail ile İsrail ile başlayan normalleşme sürecini askıya almıştı. Mavi Marmara krizi tereddütsüz. Böylece Türkiye İsrail’e tepkisini öncelikle diplomatik sınırlar içerisinde gösterdi. Ayrıca Türkiye hâlâ iki devletli çözümden yana ve bölgede kalıcı barışın tesisi için Filistin devletinin BM’ye üye olmasını öneriyor. Ancak BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi bu konularda anlaşıp olumlu bir tavır almadıkça, iki devletli çözüm ve Filistin’in BM üyeliği mümkün görünmüyor.
Daha da önemlisi Türkiye, İsrail’in Gazze’deki katliamlarını örtbas etmek için kullandığı meşru müdafaa yalanını hiçbir zaman kabul etmedi ve saldırıları, Filistin’i yok etmeye yönelik Siyonist projenin bir uzantısı olarak gördü. Üstelik Türkiye, 7 Ekim’de Mescid-i Aksa Harekatı’nı başlatan Hamas’ı hiçbir zaman terör örgütü olarak tanımadı. Türkiye, Batı’nın dezenformasyon kampanyalarına rağmen Hamas’ın bir özgürlük hareketi olduğunu savunuyor. Bu nedenle Türkiye, Hamas’ı terör örgütü ilan eden ve Trump’ın sözde barış planında yer alan bölge ülkelerinden tamamen ayrılmıştır.
Ayrıca Türkiye bölgede barışın tesisi için diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Örneğin Türkiye, saldırıların başlamasından 10 gün sonra garantör modelini gündeme getirmiş ve tarafların anlaşması halinde Filistin adına garantör ülke olabileceğini açıklamıştı. Türkiye bu öneriyi 21 Ekim’de Kahire’de düzenlenen barış zirvesinde resmen sundu ancak İsrail ve destekçilerinin çıkmazdan yana olması nedeniyle bu proje hayata geçirilemedi. Türkiye’nin ateşkes çağrıları, kana susamış İsrail yönetimi tarafından da kabul edilmedi.
İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığını savunan Türkiye, 7 Ekim öncesi ve sonrasında Filistin’in kurtuluşu ve Filistin halkının kurtuluşu için yoğun bir diplomasi yürüttü. Bu bağlamda Türkiye, gerçeğe ve somuta dayalı bir iletişim stratejisi izliyor. İsrail’in algı operasyonlarına karşı Filistinlilerin uğradığı soykırımın gerçekliğini tüm dünyaya gösterecek örnekler. Bu nedenle Türkiye, düzenlediği uluslararası etkinlikler ve konuyla ilgili yayınlar aracılığıyla uluslararası toplumda farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. Nitekim Afrika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Latin Amerika’ya kadar uzanan ve her geçen gün güçlenen İsrail karşıtı bir cephe oluşmuştur.
Erdoğan’ın mekik diplomasisi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyüyen İsrail karşıtı cephenin oluşumundaki özverili çabaları unutulmamalıdır. Ünlü “Bir Dakika” konuşmasını yaptığı 2009 Davos zirvesinden bu yana Filistin davasıyla özdeşleşen Erdoğan, hem mevkidaşlarıyla birebir temaslarda hem de zirvelerde uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalıştı. 7 Ekim’den sonra mekik diplomasisi çerçevesinde katıldı. Bütün bunlara değinen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, geçen Mart ayında Ankara’ya yaptığı ziyarette, Türkiye’nin Filistin halkına karşı tarihi sorumluluğunu yerine getirmesinden ve sarsılmaz desteğinden dolayı minnettar olduğunu açıklamıştı. Filistin davası için. Dolayısıyla Türkiye, nereden bakılırsa bakılsın, Filistin’in ve Filistin halkının bekası için çaba göstermeye devam ediyor.
Son olarak Türkiye, geçtiğimiz hafta aldığı kararla, Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) açtığı soykırım davasına müdahale edeceğini duyurdu. Türkiye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı bu açıklamayla, uluslararası toplumun gözünde Filistinlilerin yararına atılan her adıma destek verdiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Ayrıca bu kararın önümüzdeki günlerde uygulamaya geçmesiyle birlikte Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeler arasında söz konusu olaya müdahale eden ilk ülke olacak.
İnsani yardım
İsrail’in gerçekleştirdiği soykırım nedeniyle yaşam mücadelesi veren Filistin halkının acil ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla sağlanan insani yardımlar, Türkiye’nin 7 Ekim’den bu yana izlediği politikanın ikinci boyutunu oluşturuyor.
İsrail Bölgelerdeki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörü (COGAT) verilerine göre, Türkiye’nin 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yaptığı toplam yardım miktarının, İsrail’in Gazze’ye yaptığı yardımın yaklaşık dörtte birini oluşturduğunu önemli bir bilgi olarak burada paylaşmakta fayda var. Bölgeye sağlanan toplam yardım. Bu nedenle Türkiye şu anda Gazze’ye en fazla insani yardım sağlayan ülke konumundadır. Türkiye’deki kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının topladığı yardımlar sonucunda Gazze’ye gönderilen 11 yardım gemisinde Filistinlilerin ihtiyaç duyduğu her türlü yardım malzemesi bulunuyor. Türkiye’nin gönderdiği yardımlar, her ne kadar İsrail’in gözetiminde sınırlı bir şekilde sağlansa da, her biri Filistin halkının zulme karşı bir süre daha ayakta kalabilmesini sağlıyor.
Bu arada, Türk toplumunun 7 Ekim’den bu yana Gazze’de devam eden zulme sessiz kalmadığını da belirtmek gerekiyor. İslami ve insani hassasiyetleri olan grupların yaptığı boykot çağrıları sayesinde İsrail menşeli şirketlere karşı güçlü bir boykot cephesi oluşturuldu. veya İsrail’e destek beyan eden şirketler. Aradan geçen sürede gelişen toplumsal farkındalık ve duyarlılık sayesinde Türkiye’de bu ilgili firmalardan yapılan alımlarda gözle görülür bir düşüş yaşandı. Dolayısıyla tarihin her döneminde mazlumların yanında yer alan ve hakikat uğruna mücadele eden Türk milleti, 7 Ekim’den itibaren kendine özgü karakterini bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir.
İsrail ile ticaretin sonu
Türkiye, Gazze’deki soykırımın devamını engellemek için İsrail ile ticari ilişkilerini kademeli olarak gözden geçirdi. Aslında Türkiye ile Filistin arasındaki ticaret İsrail’in baskısı altında gerçekleştiği için Ankara’nın Tel Aviv’le ticareti durdurma konusunda acelesi yoktu. Eğer Türkiye, 7 Ekim’de başlayan saldırıların hemen ardından İsrail’le ticareti durdurmuş olsaydı, bundan en çok ekonomisi dışa bağımlı olan Filistin etkilenecekti. Böylece Türkiye, 9 Nisan’da aldığı kararla önce İsrail ile 54 ürün grubunda ticareti kısıtladı. Daha sonra 2 Mayıs’ta yaptığı açıklamayla Türkiye, Gazze’de ateşkes ilan edilene ve kesintisiz akış sağlanana kadar İsrail ile tüm ticari ilişkilerini askıya aldı. Gazze Şeridi’ne insani yardım yapılmasına izin veriliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı verilere bakıldığında, Türkiye’nin geçen yıl İsrail’e 5,4 milyar dolar (173,97 milyar TL) ihracat yaptığı, İsrail’den ise 1,6 milyar dolar ithalat yaptığı kaydedildi. Ayrıca sanılanın aksine Türkiye’nin silah sanayi ve tarım sektörü de dahil olmak üzere hiçbir alanda İsrail’e bağımlılığı yoktur. Dolayısıyla Türkiye, her ne kadar 7 milyar dolarlık ticaret hacmi kendi lehine olsa da, sadece kendi çıkarlarını düşünen bölge ülkelerinden bir kez daha sıyrılarak, Filistin’in haklı davasına sonuna kadar destek vereceğini yineledi.
Özetle, İsrail son yedi aydır Gazze’deki saldırılarını acımasızca sürdürürken, Türkiye bu zulme destek verenlerin değil, karşı çıkanların yanındadır. Ankara, zulmün son bulması için elindeki güç nispetinde elinden geleni yapıyor. Ancak ne yazık ki dünya barışının sağlanmasından sorumlu olduğu varsayılan büyük güçlerin kafalarını kuma gömmesiyle Gazze’deki katliamlar devam edecek gibi görünüyor.
*İstanbul Medipol Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi, Ph.D. Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü mezunu
**Neslihan Tezcan, Ph.D. İstanbul Medipol Üniversitesi’nde aday