15 Ağustos 2024’te Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Türkiye Parlamentosu’nda tarihi bir konuşma yaptı. Abbas, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetini kabul etti ve konuşmasını milletvekillerinin tam katılımıyla yaptı.
Oturum, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un giriş konuşmasıyla başladı. Kurtulmuş, açılış konuşmasında Türkiye-Filistin ilişkilerinin tarihi köklerine vurgu yaptı ve Türkiye’nin Filistin’e kardeş bir millet olarak uzun zamandır devam eden bakış açısını yineledi. Özellikle, 1967’de belirlenen Filistin ulusal sınırlarının kesin olarak belirlenmesi ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına destek verdiğini ifade etti. Ayrıca, Türkiye’nin süreçteki rolünün savaşın başlangıcından itibaren bir lider olarak görülmesi ve öncü rolüyle tüm sorumlulukları üstleneceği mesajını verdi.
Kurtulmuş’un konuşmasının ardından Abbas, Kudüs’ten geldiğini ve tüm Filistin halkını temsil ettiğini belirterek konuşmasına başladı. Bir dakikalık saygı duruşunun ardından Kuran’ın ilk suresi olan Fatiha’yı okudu, duasını şehitlere adadı ve günün önemini vurguladı. Filistin ve Gazze’nin ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtti ve Netanyahu hükümetinin ve İsrail saldırganlarının eylemlerinin acilen durdurulması gerektiğini vurguladı. Müslümanların, Tanrı’nın emrettiği gibi bu şiddete topluca son vermeleri gerektiğini ve Türkiye’nin liderliğinin önemli bir rol oynadığını ilan etti.
Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir
Abbas’ın “Filistin toprağından bir taş bile feda eden bizden değildir” sözleri tüm meclis tarafından ayakta alkışlandı. Bu ifade, Erdoğan’ın sık sık vurguladığı gibi Filistin ve Gazze davasının ulusal bir mücadele olduğu ve asla terk edilmeyeceği sonucuna varılabilecek konuşmasının temel mesajını özetliyordu. Abbas ayrıca uluslararası toplumu haklarını savunmamak ve suçlu gördüğü İsrail’i desteklemeye devam etmekle eleştirdi. İsrail’in barbarca saldırganlığına karşı mücadelenin, adaletsizliğe karşı durması ve onu kınamakta ısrar etmesi gereken tüm kıtalardaki insanları birleştirmesi gerektiğini söyledi.
Abbas, ek açıklamalar yapmak için senaryonun dışına çıktı. ABD’deki Yahudi diasporasının %40’ının İsrail’in politikalarına karşı olduğunu belirterek, Filistin davasının Yahudi topluluklarından uluslararası destek aldığını ve almaya devam edeceğini, ancak gizlice de olsa, iletti. Abbas, bu konunun uluslararası uzlaşı için çok önemli olduğunu ve bunun hızlı bir zafer elde etmenin anahtarı olması gerektiğini açıkladı. Ayrıca, Türkiye Parlamentosu’nun demokratik duruşuna hayranlığını dile getirdi ve uzun zamandır mücadele ettiği Filistin’de de benzer bir parlamento yapısı görmek istediğini söyledi. Bu, Abbas’ın dünya toplumuna yeni ve demokratik çok partili bir parlamento sistemi istediğine dair önemli bir mesajdır.
Abbas konuşmasını güçlü bir ton ve iddialı görüşlerle sürdürdü. Türkiye’nin destekleyici gücünün Filistinlilere hakları için savaşma ve bölgesel barışı teşvik etme cesareti verdiğini belirtti. Gerçekten de işgal altındaki bir ülkenin liderinin Doha görüşmeleri günü Türkiye Parlamentosu’ndan dünyaya hitap edebilmesi, Türkiye’nin küresel sahnedeki önemli etkisini vurguladı. Bu hitap hem Filistinliler hem de Gazze’deki katliamın sona ermesini isteyen milyonlarca tanık tarafından heyecanla bekleniyordu. Aynı zamanda bir çağrı işlevi gördü, yani duyan ve kabul edenler, soykırım yapan bir hükümete karşı durarak insan hakları ihlallerini sona erdirmek için bir destek ve iş birliği modeli başlattılar.
Hukuki süreç destek kazanıyor
Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) katılım başvurusu, Gazze konusunda çaba sarf eden herkesin, özellikle de Abbas’ın dikkatini çekti. Bu ilgi, başvuru sürecine olumlu destek verdiği sözlerine yansıdı. Abbas, girişimi yüksek sesle övdü ve diğer devletlerden destek almanın önemini vurguladı. Gerçekten de, bugün tüm dünyada Gazze’yi destekleyen bireylerin sayısı önemli ve her geçen gün artmaya devam ediyor. Ancak, Gazze’yi desteklemek isteyenlerin kendi ülkelerinin hükümetleri ve güvenlik güçleri tarafından engellenmesi ve şiddete maruz bırakılması adalete ve insan haklarına aykırıdır. Bu baskıcı faaliyetler göz önüne alındığında, Batı’nın adalet anlayışının değişmiş olabileceği veya belki de hiç var olmamış olduğu anlaşılıyor.
Doğu ile Batı arasındaki adalet felsefelerindeki farkın derin tarihi kökleri vardır. Batı’nın sözde medeni, ancak gerçekte sert ve katı yönetim tarzı, hoşgörü ve vicdanlı yönetimi vurgulayan Doğu’nun kültürel bağlarıyla uyuşmamaktadır. Bu karşıtlık son örneklerde belirgin hale gelmiştir.
Abbas’ın İslam kültüründe şehitliğe “Şehitlerimiz hakikatin kendisidir” ifadesiyle atıfta bulunması, izleyicilerine haklı bir dava uğruna kaybedilen hayatların kutsal olduğunu hatırlattı. Bu mesaj, Batılı paralı askerlerin rolüyle tezat oluşturan şehitliğin derin önemini vurguladı. Filistinlilerin savunulmasında tüm dinlerden ve milletlerden insanların katılımına büyük değer atfetti. Gazze davasının devam eden yargı sürecinde her zamankinden daha fazla kanıta ve desteğe ihtiyaç duyduklarını ifade etti. ICJ’nin son günlerde İsrail’e iki kez durdurma emri vermesine rağmen sonuç alamaması, Filistinlileri davaları için kanıt aramaya ve kendilerini alenen savunmaya yöneltti.
Sonuç olarak, tarihi konuşmanın genel mesajı, uluslararası alanda alınan kararların uygulanmadığı ve ulusüstü örgütlerin yasama rollerinin ötesine geçip yürütme ve yargı organları olarak etkili bir şekilde hareket edemediğiydi. Ayrıca, Türkiye’nin Gazze davası için çalışan bölgenin en büyük gücü olduğu ve bölgedeki tüm aktörlerin Türkiye etrafında birleşmesi gerektiği açıkça ortaya çıktı. Önümüzdeki dönemde, Orta Doğu ve dünyanın Abbas’ın sözlerine nasıl tepki vereceği büyük merak konusu.