Güvenlik sorunlarının ve jeopolitik değişimlerin hızla arttığı bir çağda, ülkeler arasındaki güçlü savunma işbirliğinin önemi göz ardı edilemez. NATO’nun iki önemli üyesi ve kendi bölgelerindeki kilit oyuncular olan Türkiye ve Polonya, savunma bağlarını güçlendirmenin yalnızca kendi güvenliklerini güçlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda Avrupa’nın ve ötesinin daha geniş istikrarına da katkıda bulunabileceği çok önemli bir kavşakta bulunuyor.
Her iki ülke de NATO’nun kolektif güvenlik ilkelerine bağlılıklarını göstermiş ve çeşitli NATO misyon ve operasyonlarına aktif olarak katılmıştır. Ancak ortak güvenlik çıkarlarını paylaşmalarına ve benzer zorluklarla karşılaşmalarına rağmen savunma işbirliklerinin derinliği ve kapsamı tam potansiyeline ulaşmadı.
Savunma ilişkilerini daha üst bir düzeye çıkarmak sadece ikili çıkar meselesi değildir; daha geniş hedeflerle uyumlu olan ve Avrupa’nın güvenlik mimarisine katkıda bulunan stratejik bir zorunluluktur. Her iki devlet de bölgesel istikrarsızlık, terörizm ve hibrit tehditler dahil olmak üzere ortak güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Savunma işbirliğini geliştirerek, istihbarat paylaşımı, ortak eğitim tatbikatları ve koordineli müdahale mekanizmaları yoluyla bu zorluklara etkili bir şekilde çözüm bulabilirler.
Stratejik sinerji
Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kavşağında yer alan Türkiye, bölgesel güvenlik dinamiklerinde önemli bir rol oynuyor. Orta Avrupa’da bulunan Polonya, doğu kanadında önemli bir NATO müttefiki olarak hizmet ediyor. Her ikisi de stratejik konumlarında sinerji oluşturarak NATO’nun doğu ve güney boyutlarını geliştirebilir ve ittifakın daha dengeli ve etkili bir savunma duruşuna katkıda bulunabilir. Farklı alanlarda uzmanlığa sahip canlı savunma endüstrileri var. Savunma teknolojisinin geliştirilmesi, ortak girişimler ve savunma ekipmanlarının ortak üretimi konularında işbirliği yapmak, yalnızca savunma yeteneklerini güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda ekonomilerini de güçlendirebilir ve iş fırsatları yaratabilir.
Polonya, NATO’nun en modern silahlı kuvvetlerinden birine sahiptir. Bu satın alma sürecinde Varşova, “Polonizasyon” olarak bilinen ulusal yeniden silahların üretiminin Polonya’dan gerçekleştirilmesine olanak tanıyan imtiyazlar elde etti. Ordudaki asker sayısının 2035 yılına kadar 300.000’e çıkarılması hedefleniyor. Dolayısıyla Avrupa’da “süper güç” olma yönünde iddialı söylemler var. Bunun gerçekleşebilmesi için savunma alanında daha fazla iş birliği ve yatırım yapılması kaçınılmazdır. Burada Türkiye daha fazla işbirliği yapılabilecek kilit bir ortak olarak ortaya çıkıyor.
Polonya, Suriye, Libya ve Karabağ’daki başarılı görevleriyle adını tüm dünyaya duyuran, Avrupa Birliği ve NATO ülkeleri başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarından büyük ilgi gören ünlü Türk insansız hava araçlarını satın aldı.
Bu kapsamda ordusunda kapsamlı bir modernizasyona giden Polonya, ülkenin savunma envanterinde yer alan Bayraktar TB2 isimli Türk insansız hava aracıyla ilgilenen ülkelerden biri haline geldi.
Güvenlik konsepti
Yukarıdakilerin yanı sıra, dünyanın güvenliğin tanımında dramatik bir değişime tanık olduğu gerçeğini de hatırlamakta fayda var.
Güvenlik artık tek başına yapılan bir eylem değil. Bir zamanlar askeri savunma olarak tanımlandığında artık çevresel tehditleri, siber saldırıları ve ekonomik istikrarsızlığı, yani sınırları aşan zorlukları ele alıyor. Bu karmaşık sorunların üstesinden gelmenin anahtarı ulusal silolar değil, işbirlikçi eylemdir. Uluslar, kaynakları ve uzmanlığı bir araya getirerek bireysel dayanıklılık geliştirebilir ve küresel istikrarı teşvik edebilir. Daha güvenli, daha müreffeh bir gelecek için ortaklık kurarak güvenlik dansını yeniden yazmanın zamanı geldi.
Bu nedenle savunma işbirliğini güçlendirmek sadece ikili ilişkilerle ilgili değil, aynı zamanda NATO’nun genel dayanıklılığını ve uyumunu da arttırmakla ilgilidir. NATO yeni güvenlik sorunlarına uyum sağlarken, bu iki kilit müttefik arasındaki daha güçlü bir ortaklık, ittifakın etkinliğine ve güvenilirliğine katkıda bulunabilir.
Avrupa’nın doğu ve güney mahallelerinin istikrarı her ikisi için de büyük önem taşıyor. Birlikte yakın çalışarak ve Bayraktar anlaşması gibi daha fazla örnek ekleyerek bu bölgelerin istikrarına ve güvenliğine katkıda bulunabilirler ve bu da daha geniş Avrupa-Atlantik toplumuna fayda sağlayabilir.