Suriye’de Esad yönetiminin kayıplarına yol açan son olaylar nedeniyle gözler, yeniden Ankara ve Moskova arasındaki diplomasi trafiğine çevrildi. 2011 yılında patlak veren Suriye iç savaşının her aşamasında önemli roller üstlenen Türkiye ve Rusya, mevcut krizde de ayrı yönlerde duruyor ve birbirlerini politikalarından kaynaklanan gerilimin yükselmesinden sorumlu tutuyorlar. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 3 Aralık’ta gerçekleştirdiği görüşme, tarafların bakış açılarını net bir şekilde ortaya koydu. Putin, Erdoğan’dan Esad yönetimine karşı savaşan “terörist” grupları durdurmasını talep etti. Erdoğan ise Putin’den Şam’ı siyasi çözüm adına daha fazla teşvik etmesini bekliyor. Suriye iç savaşındaki geçtiğimiz yıllarda sağlanan nispi sükûnet, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki grupların rejim güçlerine karşı başlattığı saldırılarla sona erdi ve iç savaşta yeni bir aşamaya geçildi. HTŞ, Halep’i hızla ele geçirirken, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) da Halkın Savunma Birlikleri’nin (YPG) Tel Rıfat ve Münbiç’teki mevcudiyetine karşı harekete geçme kararı aldı. Bu gelişmeler, Askeri varlıkları ve siyasi nüfuzları yüksek olan Ankara ve Moskova’yı yeniden devreye soktu. Dışişleri Bakanları Hakan Fidan ile Sergey Lavrov arasında 30 Kasım’da gerçekleştirilen ilk temastan sonra, liderler düzeyindeki görüşme 3 Aralık’ta yapıldı. Erdoğan-Putin buluşmasının ardından yapılan yazılı açıklamalar, tüm sürece dair tarafların farklı yorum ve beklentilerini açığa çıkarması bakımından dikkate değerdi. Türkiye’nin açıklamasında, Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekledikleri, ancak kalıcı ve adil bir çözüm için “Suriye rejiminin siyasi süreçte yer alması gerektiği” vurgulandı. Birleşmiş Milletler, 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararına dayanarak, Suriye’de rejimi ve muhalefeti siyasi bir çözümü görüşmeye çağıran Cenevre Süreci’ni başlatmış, ancak Şam yönetiminin engelleri nedeniyle ilerleme kaydedememişti. Türkiye ve diğer Batılı ülkeler, Rusya ve İran’ı Esad yönetimi üzerinde baskı yapmamakla ve siyasi çözüme yanaşmamalarıyla suçluyor. Türkiye, Moskova ve Tahran’ı Türkiye’nin uzun zamandır dile getirdiği Suriye ile normalleşme çabalarına destek vermemekle eleştiriyor. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından yapılan açıklamada, Erdoğan’ın Putin’e “Suriye’deki son gelişmelerin en kritik boyutunun sivillerin zarar görmemesi olduğu” mesajını ilettiği belirtildi. Erdoğan’ın bu ifadesiyle, Rusya ve Suriye’nin İdlib bölgesine yönelik geçtiğimiz haftalarda düzenlediği saldırıları kastettiği düşünülüyor. Ankara’daki güvenlik yetkilileri, HTŞ ve diğer muhalif grupların bu son saldırılara reaksiyon olarak mevcut operasyonu başlattıklarını savunuyor. Kremlin’den yapılan açıklamada, Putin’in Suriye devletine karşı düzenlenen “terörist saldırganlıkların” bir an önce sona ermesi ve rejimin ülke genelinde anayasal düzen ve istikrarı sağlaması için desteklenmesi gerekliliğini Erdoğan’a ilettiği kaydedildi. Ayrıca, Putin’in bu hedeflere ulaşmak için Ankara’nın bölgedeki etkisini kullanmasını beklediği ifade edildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova, 4 Aralık’ta yaptığı basın toplantısında Moskova’nın Suriye yönetiminin “terörist gruplara” karşı mücadelesine güçlü destek verdiğini vurguladı. Zakharova, muhalif grupların uluslararası güçlerden insansız hava araçları ve eğitim desteği aldığını iddia etti. Her ne kadar farklı görüşler olsa da, Ankara ve Moskova’nın ortak olarak vurguladığı nokta, Tahran’ın da katılımıyla Astana Süreci ortakları arasında koordinasyon ve diplomasinin sürdürülmesi oldu. Üç ülke dışişleri bakanlarının 7-8 Aralık tarihlerinde Katar’da yapılacak Doha Forumu çerçevesinde bir araya gelmeleri bekleniyor, fakat bu toplantının henüz onaylanmadığı belirtiliyor. Türkiye ve Rusya, 2000’li yılların başından itibaren ekonomik ve enerji ilişkilerini geliştirdi. Ancak son on yılda, özellikle Suriye kaynaklı jeopolitik sıkıntılardan ötürü birçok kez karşı karşıya geldiler. Türkiye, Suriye iç savaşında net bir şekilde Esad yönetimine karşı muhalif grupları destekledi. Rusya ise 2015 yılından itibaren askeri varlığını Suriye’ye yönlendirerek, Şam yönetiminin devrilmesini engelledi. 24 Kasım 2015’te Türkiye’nin, Rusya’ya ait bir savaş uçağını Türk hava sahasını ihlal gerekçesiyle düşürmesi, iki ülke arasında eşi görülmemiş bir krize yol açtı. Bu kriz, taraflar arasında gizli diplomasi trafiği sonucunda Haziran 2016’da aşıldı. Ancak aynı yılın sonunda Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara’da suikaste uğraması, dikkatleri tekrar iki ülkeye yöneltti. Taraflar bu olayı da sorunsuz atlattı. Suriye’deki gerilimler azalmışken, Türkiye ve Rusya, Suriye’deki şiddeti azaltmak ve sivil kayıpları minimize etmek adına birlikte daha fazla işbirliğine gitmeye karar verdi. Bu çabanın ilk adımı, 2016 sonunda rejimin Halep kuşatması sırasındaki muhalifler ve sivillerin kenti terk etmeleri için güvenli bir koridor oluşturulması süreci oldu. Bu süreç, 2017 yılında İran’ın katılımıyla Astana Süreci adını aldı. Üç ülke liderleri, Astana’da yapılan toplantılar ve dönüşümlü zirvelerle Suriye ile ilgili siyasi ve askeri gelişmeleri koordine etmeye çalıştı. Ancak Rusya’nın 2022 yılının Şubat ayında Ukrayna’yı işgal girişimi, Suriye konusunu Moskova’nın öncelik sıralamasında geriye itmesine sebep oldu. İdlib, Türkiye ile Rusya’yı ciddi şekilde karşı karşıya getiren bir başka durum olarak karşımıza çıkıyor. 2016’da yapılan uzlaşma ile Suriye’de 4 adet gerginliği azaltma bölgesi oluşturulmuştu, ancak Rusya ve Suriye’nin saldırıları sebebiyle 3 bölge işgal edilmiş ve oradaki muhalif gruplar İdlib’e yönlendirilmişti. HTŞ ve El Nusra gibi örgütlerin de bu gruplar arasında yer aldığı bilinmektedir. İdlib, coğrafi konumu ve stratejik önemi açısından dikkat çekiyor. Türkiye ve Rusya, 2018’de İdlib’de silahlardan arındırılmış bir güvenli bölge kurulması konusuna ilişkin uzlaşmalarına rağmen, bu bölgeye yönelik Şam yönetiminin saldırıları gerektiği gibi sonuç vermedi. 2020 yılının Şubat ayında Rus hava kuvvetleri, İdlib bölgelerinde Türk askeri konvoyunu hedef almış ve bu saldırıda 34 Türk askeri hayatını kaybetmişti. Bu olay, bölgede yeni bir gerilime yol açtı. Erdoğan ve Putin, bu durum üzerine yeniden bir araya gelerek, 6 Mart 2020 tarihinden itibaren geçerli olacak yeni bir mutabakatı açıkladılar. Türk ve Rus kuvvetlerinin oluşturacağı güvenli koridorlarda ortak devriyelere başlanmasına dair olan bu mutabakat, 27 Kasım 2024 tarihine kadar sürdürülecek olan bir çatışmasızlık ortamı sağlamıştır.
Eski Mossad ajanları, çağrı cihazları ve telsizler üzerinden gerçekleştirilen saldırıların arka planını açıkladı. Kaynak: Getty Images. Lübnan'da Hizbullah'a yönelik yapılan saldırılarda kullanılan çağrı cihazlarının patlatılmasıyla ilgili bilgi veren...
Devamını Oku..