Başlık: Türkiye ve Rusya, Suriye’deki Krizle Nasıl İlgileniyor? Fikir Ayrılıkları Ne Kadar Derin?
Suriye’de Esad yönetiminin yaşadığı büyük toprak kayıpları ile birlikte, dikkatler yeniden Ankara ve Moskova arasındaki diplomatik ilişkilere çevrildi. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının her aşamasında kritik roller üstlenen bu iki ülke, son kriz döneminde de zıt pozisyonlar sergileyerek birbirlerini gerilimin artmasından sorumlu tutuyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında 3 Aralık’ta gerçekleştirilen görüşme, iki tarafın bakış açılarını net bir şekilde ortaya koydu. Putin, Erdoğan’dan Esad yönetimine karşı harekete geçen “terörist” grupları durdurmasını istedi. Erdoğan ise Putin’den Şam’ı siyasi çözüm için daha fazla teşvik etmesini bekliyor.
Suriye’deki muhalefetin Hama’yı ele geçirmesi neden bu kadar önemli? Kayyum atamaları: DEM Parti meclis grubu, bugün Mardin’de toplanacak. İmralı’ya gitmek için ‘pürüz yok’, ziyaret için üç isim üzerinde duruluyor. Tahir Elçi, 2015 yılında nasıl yaşamını yitirdi? Cinayet davasında yaşananlar neler? 2020 yılından beri Suriye iç savaşında yaşanan nispeten sakinlik, Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) önderliğindeki grupların rejim güçlerine yönelik saldırılarıyla sona erdi ve savaşta yeni bir evreye girildi. HTŞ, kısa sürede Halep’i kontrol altına alırken, Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) da Halkın Savunma Birlikleri’nin (YPG) Tel Rıfat ve Münbiç’teki varlığına karşı harekete geçti.
Bu gelişmeler, askeri varlıkları ve siyasi etkileri büyük olan Ankara ve Moskova’yı yeniden işin içine soktu. İki ülke arasındaki ilk resmi iletişim, Dışişleri Bakanları Hakan Fidan ve Sergey Lavrov arasında 30 Kasım tarihinde gerçekleşti. Liderler düzeyindeki görüşme ise 3 Aralık’ta yapıldı. Erdoğan ve Putin arasında gerçekleşen toplantı sonrası yapılan açıklamalar, tarafların süreçle ilgili farklı değerlendirme ve beklentilerini ortaya koydu.
Ankara tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne desteğinin sürdüğü ancak kalıcı ve adil bir çözüm için “Suriye rejiminin siyasi çözüm sürecine katılması gerektiği” ifade edildi. Birleşmiş Milletler, 2254 sayılı Güvenlik Konseyi kararı doğrultusunda, Suriye’de rejim ve muhalefeti bir araya getiren Cenevre Süreci’ni başlatmıştı fakat Şam yönetiminin engellemeleri nedeniyle ilerleme kaydedememişti. Türkiye ve diğer batılı ülkeler, Astana Süreci’nin ortakları olan Rusya ve İran’ı Esad yönetimi üzerinde yeterince baskı kurmamakla itham ediyor. Ayrıca Türkiye, Moskova ve Tahran’ı, Türkiye’nin Suriye ile normalleşme çabalarına destek vermemekle eleştiriyor.
Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Erdoğan’ın Suriye’deki son gelişmeler bağlamında en önemli konunun sivillerin zarar görmemesi olduğuna vurgu yaptığı bildirildi. Bu sözlerin, Rusya ve Suriye’nin son dönemde İdlib bölgesine gerçekleştirdikleri saldırılara atıfta bulunduğu düşünülüyor. Ankara’daki güvenlik kaynakları, HTŞ ve diğer muhalif grupların, mevcut operasyonu, son saldırılara karşı bir tepki olarak başlattıklarını belirtiyor.
Kremlin’den yapılan açıklamada ise farklı bir dil kullanıldı. Putin, Suriye devletine karşı başlatılan “terörist saldırganlığın” bir an önce durması gerektiğini ve rejimin ülke genelinde anayasal düzenin tesisine destek verilmesi gerektiğini Erdoğan’a iletti. Açıklamada, bu sürecin gerçekleşmesi için Ankara’nın bölgedeki etkisini kullanmasının beklendiği ifade edildi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova da 4 Aralık’ta düzenlediği basın toplantısında Moskova’nın Suriye liderliğinin “terörist gruplara” karşı mücadelesine güçlü bir destek sunduğunu belirtti. Zakharova, muhalif grupların yabancı güçlerden insansız hava araçları ve eğitim desteği aldığını öne sürdü. Her ne kadar farklı değerlendirmeler olsa da, Ankara ve Moskova’nın Astana Süreci ortakları olan Tahran ile birlikte koordinasyon ve diplomasi çabalarını sürdürmemesi gerektiği konusunda hemfikir olduğu görülüyor. Üç ülkenin dışişleri bakanlarının 7-8 Aralık tarihlerinde Katar’da gerçekleşecek Doha Forumu çerçevesinde bir araya gelmesi bekleniyor, ancak toplantının kesinliği henüz onaylanmış değil.
Türkiye ve Rusya, 2000’lerin başından itibaren ekonomik ve enerji alanında ilişkilerini geliştirmişlerdi. Ancak son 10 yıl içerisinde, özellikle Suriye kaynaklı jeopolitik sorunlar nedeniyle sık sık birbirleriyle karşı karşıya geldiler. Türkiye, Suriye iç savaşında Esad rejimine karşı muhalefet gruplarını açıkça desteklerken, Rusya 2015 yılından itibaren askeri gücünü Suriye’ye yönlendirmiş ve Şam yönetiminin devrilmesini engellemiştir. 24 Kasım 2015’te Türkiye, Rusya’ya ait bir savaş uçağını Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle düşürmüş ve bu durum, iki ülke arasında benzeri görülmemiş bir krize yol açtı. Kriz, taraflar arasındaki gizli diplomasi gayretleriyle Haziran 2016’da aşılmıştır.
Ancak aynı yılın sonunda, Rusya’nın Türkiye Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara’da suikaste uğraması dikkatleri yeniden iki ülkenin ilişkilerine çevirdi. Bu durumu taraflar sorunsuz şekilde atlatabildi. Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerdeki bu kesintiler, iki ülkenin gerilimli dönemlerden sonra Suriye’deki şiddeti azaltmak ve sivil kayıpları minimize etmek amacıyla daha fazla işbirliği yapma yönünde adımlar atmalarına neden oldu. 2016’nın sonunda gerçekleştirilen Halep kuşatması sırasında muhaliflerin ve sivillerin güvenli bir koridorla kentten çıkarılması süreci, bu işbirliğinin ilk adımı oldu. Sonrasında, İran’ın da katılımıyla 2017’de Astana Süreci başladı. Kazakistan’ın başkenti Astana’da gerçekleştirilen toplantılar ile üç ülke liderleri dönüşümlü olarak zirvelere ev sahipliği yaparak Suriye’deki siyasi ve askeri gelişmeleri koordine etmeye çalıştılar. Ancak Rusya’nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal girişimi, Suriye’nin Moskova’nın gündeminde geri planda kalmasına neden oldu.
İdlib, Türkiye ile Rusya’yı ciddi şekilde karşı karşıya getiren bir başka olay oldu. 2016’da yapılan uzlaşı ile Suriye’de dört adet gerginliği azaltma bölgesi oluşturulmuş, fakat Rusya ve Suriye’nin saldırıları sonucu üç bölge ele geçirilmiş ve bu bölgelerdeki muhalif gruplar İdlib’e yönlendirilmiştir. Bu gruplar arasında El Kaide’den ayrıldıklarını açıklayan HTŞ ve El Nusra gibi örgütler de bulunmaktadır. Türkiye ve Rusya, 2018 yılında İdlib’de silahlardan arındırılmış bir güvenli bölge oluşturulması konusunda uzlaşmalarına rağmen Şam yönetiminin bu bölgeye yönelik saldırıları sürmüştür. 2020 Şubat ayında, Rus hava kuvvetlerinin bölgeye gerçekleştirdiği bir hava saldırısında Türk askerlerine yönelik düzenlenen saldırı sonucu 34 Türk askeri hayatını kaybetmiş ve bu durum, bölgede yeni bir gerilimi beraberinde getirmiştir. Erdoğan ve Putin, bu gerilim sonrasında yeniden bir araya gelerek 6 Mart 2020 tarihinde geçerli olacak yeni bir mutabakat sağladılar. Türk ve Rus birliklerinin oluşturacağı güvenli koridorlarda ortak devriye yapılmasını öngören bu mutabakatla çatışmasızlık durumu 27 Kasım 2024’e kadar devam etti.