Türkiye’nin nüfusu hızla yaşlanıyor ve Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verileri ülke için kritik bir dönemece işaret ediyor.
2023 yılında çocuk nüfus oranı yüzde 26,4’ten yüzde 21,4’e düşerken, 65 yaş ve üzeri nüfus oranı yüzde 7,1’den yüzde 10,2’ye çıktı. Ülkenin ortalama yaşı 2023’te tarihi bir rekor olan 35’e ulaştı. 2017 yılında 2,1 olan doğurganlık oranı, 2022 itibarıyla tarihin en düşük seviyesi olan 1,97’ye geriledi. Bu rakamlar, Türkiye’nin özellikle yaşlanan nüfusunun ihtiyaçlarını karşılama konusunda ufuktaki demografik zorlukların altını çiziyor. Görünen o ki, Türkiye yaşlı nüfusun yoğun olduğu bir ülke haline geldiğinden, yaşlanan nüfusu yönetmek önümüzdeki on yılda önemli politika zorlukları oluşturacaktır. Bu nedenle yaşlı nüfusun mevcut durumunun ve beklentilerinin anlaşılması büyük önem taşımaktadır.
Bu konuyla ilgili son dönemdeki önemli bir rapor da Türkiye Yaşlı Profil Araştırması’dır. 2023 yılının son aylarında gerçekleştirilen bu öncü çalışma, ülke genelinde 22.640 haneden 50 yaş ve üzeri yaklaşık 29.000 bireyle yapılan görüşmeleri içeriyordu. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve TÜİK iş birliğiyle yürütülen araştırma, yaşlı vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli politikalara ilişkin değerli bilgiler sunarak, ülkede bir yaşlı bakım sigortası modelinin oluşturulmasının acil gerekliliğine dikkat çekiyor.
Yaşlıların sağlık bakımı ve refahı
Öncelikle Türk yaşlılarının sağlık durumlarına bakalım. Rapora göre 65 yaş üstü her 100 kişiden 78’inde kronik hastalık bulunuyor.
Dünyadaki örneklerde olduğu gibi bu yaş grubundaki insanlar için de sağlıklı olmanın en büyük mutluluk kaynağı olması şaşırtıcı değil.
Araştırma sonuçlarına göre 65 yaşındaki kişilerin yüzde 78,7’sinde hipertansiyon, diyabet, kalp-damar hastalıkları, kanser, böbrek yetmezliği, felç, hepatit ve astım gibi kronik hastalıklar bulunuyor. Engelli sağlık kurulu raporu olan yaşlıların %77,6’sının kronik hastalıklardan dolayı engelli raporu, %48,7’sinin ortopedik engelli raporu, %23’ünün ise görme engeli nedeniyle engelli raporu bulunmaktadır.
Önemli bir gösterge olarak kronik hastalığının günlük aktivitelerini kısıtladığını belirtenlerin oranı %32,3’tür. Üstelik 65 yaş üstü her 10 yaşlıdan sadece ikisi sağlık durumunun iyi olduğunu bildirirken, 50 yaş ve üzeri kişilerde bu oran 10’da üçe çıkıyor.
Diğer sağlık sorunları olan yaşlılar incelendiğinde görme güçlüğü çekenlerin oranının %10,1, işitme güçlüğü çekenlerin oranının %10,6, konuşma güçlüğü çekenlerin oranının ise %2,2 olduğu görüldü. . Yürüme, merdiven çıkma ve inmede zorluk yaşayanların oranı %27,1, eşya taşıma veya tutmada zorluk yaşayanların oranı %29,7 ve öğrenme, dört basit işlemi yapma, hatırlamada zorluk yaşayanların oranı ise %29,7 oldu. akranlarına göre konsantre olma oranı %13,8 oldu.
Araştırmaya göre Türkiye’de yaşlıların genel psikolojisine bakıldığında genel olarak mutlu olduğunu beyan eden 65 yaş üstü kişilerin oranı %64,1 oldu. Önemli bir gösterge olarak 65 yaş üstü kişilerin %82’sinin en büyük mutluluk kaynağı sağlıklı olmak. Araştırmaya göre mutsuz olduğunu beyan edenlerin oranı %8,0 oldu. Ayrıca 65 yaş ve üzeri geçmişine mutlulukla bakanların oranı da yüzde 71,1 oldu.
Artan bakım ihtiyaçları
Araştırmanın önemli bir yönü de Türkiye’de artan bakım ihtiyacıdır. Araştırmaya göre 50 yaş üstü yaşlıların yarıdan fazlası gelecekte evde bakım hizmeti alacaklarını belirtiyor. Ayrıntılı olarak ileri yaş döneminde evde bakım/kreş hizmeti alarak evde kalmayı tercih edenlerin oranı %54,6’dır. Katılımcıların %24,2’si oğlunun/kızının yanında kalmayı tercih ederken, yalnızca %5,9’u huzurevini tercih edeceğini belirtti.
Mevcut duruma bakıldığında 65 yaş grubunda evde bakım desteğine ihtiyaç duyanların oranı yüzde 16,4 oldu. Bu oran 65-74 yaş grubunda yüzde 10,5, 75 yaş grubunda ise yüzde 26,9 oldu. Ancak 65 yaş ve üzerinde son 12 ayda evde bakım desteği alanların oranı ise yalnızca yüzde 2,5.
Öte yandan bakıma muhtaçların oranının da artması bekleniyor. Araştırmaya göre son 12 ayda evin içinde veya dışında düşenlerin oranı 50 yaş grubunda yüzde 17,5 iken, 65 yaş grubunda bu oran yüzde 24,0. Özellikle ortopedik sorunların günlük yaşamın sürdürülmesi ve topluma katılım açısından önemli engellere neden olduğu görülmektedir.
Lawton-Brody Günlük Yaşam Aktiviteleri Ölçeği’nin içerdiği bileşenler kapsamında kişilerin günlük aktiviteleri gerçekleştirme yetenekleri incelendiğinde, 65 yaş grubundaki kişilerin %85,7’sinin telefonunu kullanabildiği, %55,1’inin ise işlerini yapabildiği görülmektedir. kendi alışverişi. Yüzde 76,6’sının kendi yemeğini hazırlayıp evi temizleyebildiği, yüzde 72,8’inin çamaşır yıkayabildiği, yüzde 76,3’ünün seyahat edebildiği, yüzde 85,5’inin ilaçlarını kendi başına kullanabildiği ve yüzde 74,0’ının mali işlerini halledebildiği görüldü. .
Katz Günlük Yaşam Aktiviteleri (GYA) ölçeğinde yer alan bileşenler kapsamında kişilerin günlük aktiviteleri yapabilme yetenekleri incelendiğinde, 65 yaş ve üzeri kişilerin %86,5’inin kendi başına banyo yapabildiği, %89,5’inin kendi başına banyo yapabildiği görülmektedir. Kendi başına giyinebiliyor ve %92,1’i kendi başına tuvalete gidebiliyor. Kişilerin %92,1’inin kendi başına yataktan kanepeye geçebildiği, %83,1’inin tuvalet ihtiyacını kendi başına karşılayabildiği ve %95,2’sinin kendi başına yemek yiyebildiği görüldü. Rakamlar, Türk yaşlılarının büyük çoğunluğunun günlük aktivitelerinde bağımlı olmadan kendi başlarına yaşama koşullarının iyi olduğunu ancak aynı zamanda bakıma olan ihtiyacın da arttığını gösteriyor.
Birincil tercih olarak evde bakım
Araştırma aynı zamanda Türk yaşlılarının büyük bir bölümünün kurumsal bakım yerine evde bakımı tercih ettiğini gösteriyor. 65 yaş grubundakilerin yaşam tarzı tercihleri incelendiğinde %51,9’u evde bakım/kreş hizmeti alarak evde kalmayı, %29,6’sı oğlunun/kızının yanında kalmayı, %5,1’i ise ileriki yıllarda kurum bakımına başvurmayı tercih ediyor.
65 yaş ve üzeri erkeklerin yüzde 55,7’si evde bakım ya da kreş almayı, yüzde 23,2’si oğlunun ya da kızının yanında kalmayı, yüzde 6,4’ü ise huzurevine gitmeyi tercih etti. Kadınlarda ise bu oranlar sırasıyla yüzde 48,8, yüzde 34,8 ve yüzde 4,1 oldu.
İleriki yıllarda huzurevinde kalmayı tercih eden 50 yaş ve üzeri kişilerin %41,3’ü çocuklarına yük olmak istemediklerini, %26,5’i huzurevlerinin daha iyi imkanlara sahip olduğunu ve %10,6’sı kendilerine bakacak kimsenin olmadığını belirtti. .
Yaşlılar arasında huzurevlerinin tercih edilmesi kültürel bir normu yansıtacak şekilde oldukça düşüktür. Türk toplumunda ailelerin yaşlı bireylerini barındırıp bakımını üstlenmeleri ve onların sosyal çevreleri içinde kalmalarını sağlamaları köklü bir gelenektir. Ayrıca yaşlı ebeveynlerin huzurevlerine emanet edilmesi sosyal açıdan utanç verici bir davranış olarak görülüyor.
Ancak geleneksel aile yapısının parçalanması, gençlerin memleketlerinden ayrılarak büyükşehirlere göç etmesi, boşanmaların artması ve gençlerin geleneksel aile değerlerinden uzaklaşması gibi nedenlerden dolayı giderek daha fazla yaşlı kente göç etmektedir. Öyle ya da böyle kurumsal bakıma ihtiyaç var. Türk toplumunun geçirmekte olduğu derin dönüşümler, Türk refah devleti açısından yeni gereksinimleri doğurmaktadır.
Mevcut duruma bakıldığında araştırmaya göre 65 yaşında yalnız yaşayanların oranı yüzde 20,4, eşiyle birlikte yaşayanların oranı yüzde 35,8, oğlu/kızıyla birlikte yaşayanların oranı ise yüzde 35,8. kayınpeder, gelin/damadı ve torunlarıyla yaşayanların oranı %17,0, eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşayanların oranı ise %10’dur. Bu oranlar Türkiye’de enformel sosyal bakım sistemlerinin halen işlediğini göstermektedir. Ancak görüşüne başvurulan yaşlıların %13,3’ünün acil durumlarda yardım isteyebilecekleri kimsenin olmadığını söylediği görüldü. Bu oran endişe vericidir ve önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde artacaktır.
Acil bir ihtiyaç: Uzun vadeli bakım sigortası
Sunulan veriler, Türk toplumunda bakıma ihtiyaç duyan yaşlı sayısının hızla arttığını açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca Türkiye’de yalnız yaşayan bireylerin sayısı da hızla artıyor. Daha da önemlisi, şu anda yürürlükte olan resmi olmayan aile bakımı düzenlemelerinin önümüzdeki on yıl içinde kronik olarak yetersiz hale gelmesi öngörülüyor.
Çözüm belli: Türkiye derhal prime dayalı yaşlı bakım sigortasına ihtiyaç duyuyor. Ülkenin yirmi yıllık bir fırsat penceresi var. Yaşlanma krizinin ardından, tesis edilmediği takdirde bakım, mevcut refah sistemini çökertme tehdidi oluşturabilecek büyük bir zorluk haline gelecektir. Ayrıca yaşlı bakım sigortası sistemi, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) standartları açısından da Türkiye’nin bir gereğidir. Sağlık bakım sigortası, ILO’nun asgari standart olarak sunduğu sosyal güvenliğin başlıca kollarından biri olup, Türkiye’de aile sigortasıyla birlikte eksik kalmaktadır.
Türkiye’nin kullandıkça öde modeliyle yaşlı bakım sigortasına olan ihtiyacı sadece bir poliçe sorunu değil aynı zamanda makroekonomik istikrar sorunudur. Bakım sigortası sisteminin toplayacağı fon, ülkenin tasarruf açığının kapatılmasına katkı sağlayacak büyük bir fon olacaktır. Bugün başlanırsa ilk harcamaların 10 yıl içinde yapılması bekleniyor ve sistem ancak 20 yıl sonra ciddi harcamalar gerektirecek. O zamana kadar sistem net fon toplayıcı olacak.
Türkiye’nin Avrupalı emsallerine göre hâlâ genç bir nüfusa sahip olması ve gençlerin de net katkıda bulunacak olması nedeniyle sistem neredeyse yirmi yıl boyunca önemli bir masraf olmadan tahsilat yapacak. Sistem, on yılda yaklaşık 10 milyar dolar (325,48 milyar TL) ile başarılı Özel Emeklilik Fonu (BES) ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan daha fazla fon yaratma potansiyeline sahip. Bu fon, akıllıca kullanıldığında mevcut sosyal güvenlik sisteminin yükünün de hafifletilmesine yardımcı olacaktır.
Özetle, sağlıklı bir refah devleti için ve gelecek nesillerin omuzlarına dayanılmaz bir yük bindirilmemesi için Türkiye’nin bir an önce bakım sigortası sistemine adım atması gerekiyor.