Türkiye’nin ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, hafta sonu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanlığı yarışını Özgür Özel’e kaptırdı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun desteğiyle “değişimci” aday olarak Kılıçdaroğlu’nu ikinci turda mağlup eden Özel’in nasıl bir genel başkan olacağı ve hareketi ideolojik olarak nasıl hizalamayı planladığı merak konusu.
Üstelik uzmanlar, Özel ile İmamoğlu arasında olası parti içi gerginliklere dair spekülasyonlar yapmaya başladı bile. Asıl soru Özel’in sadece yer tutucu mu olacağı, yoksa CHP’nin iki eşbaşkan tarafından mı yönetileceğidir.
Bu sorunun sorulmasının açık bir nedeni var: CHP’li yorumcular bile “Özel-İmamoğlu dönemi”nden söz ediyor ya da “Önder İmamoğlu” ile “Cumhurbaşkanı Özel” arasında ayrım yapıyor.
Şunun altını çizeyim ki siyasette “kardeşlik hukuku” yoktur, tıpkı “baba-oğul” ilişkisine yer olmadığı gibi. Bu söylem, Mart 2024 belediye seçimlerine kadar iktidar paylaşımı düzenlemesini ve rekabeti pek gizleyemezdi.
Önümüzdeki dönemde ana muhalefet partisinin önündeki en büyük zorluk İmamoğlu ve Özel’in iktidarı nasıl paylaşacağı olacak.
İnanç yok
Aslında o değişimin, o hâlâ sihirli kelimenin Özel ve İmamoğlu için aynı anlama geldiğine inanmıyorum. Dolayısıyla “değişimi” uygulamaya koyma zamanı geldiğinde sürtüşme olasılığı ortaya çıkar.
Çünkü İmamoğlu’nun “renksiz ve küreselci” yaklaşımı ile Özel’in “sol değişim” söylemi arasında doğal bir çatışma var. Yeni seçilen CHP Genel Başkanı “devrim” ve “sağa doğru gidişin tersine çevrilmesinden” bahsederken, kökleri sağ siyasete dayanan İstanbul belediye başkanı “dönüşümden” bahsetmeyi tercih ediyor.
İmamoğlu “Türkiye’nin muhalefetini bir bütün olarak şekillendirmeyi” vaad ederken, Özel sosyal demokrat dayanışma için ateş ediyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu “düzeltme” politikası çerçevesinde sağcı siyasetçileri ana muhalefet partisine kabul etme kararı nedeniyle giderek artan eleştirilerle karşı karşıya kaldığı bir sır değil. Halefinin bu uygulamaya son vereceğine ve bunun yerine Solun çeşitli tonlarını harekete kabul edeceğine inanmak için nedenler var. Onun referans noktası, o dönemdeki sol rüzgarın anlamını doğru yorumlayan merhum Başbakan Bülent Ecevit ve yoldaşlarıdır.
Açıkçası sol ve sınıf merkezli siyaseti benimsemek ana muhalefet partisini radikalleştirebilir. Kılıçdaroğlu’nun bazı sağcı milliyetçilerle yıllar içinde kurduğu ilişkiyi küçümsemek büyük bir hata olur.
Yeni seçilen liderlik, bazı CHP üyelerinin sağcı politikacıları Meclis’e gönderme konusundaki hayal kırıklığını gidermeyi seçerse, izole edilebilirler ve yüksek sesle kampanya yürütmelerine rağmen sonuçta farklı toplumsal gruplarla bağlantı kurmakta başarısız olabilirler. Bu aynı zamanda ana muhalefet partisinin diğer muhalefet hareketleriyle ittifak kurmasını da zorlaştıracaktır.
İdeolojik çerçeve
Bir diğer önemli nokta ise Özel ve İmamoğlu’nun partilerinin neo-milliyetçi, sosyal demokrat ve Kemalist taraftarlarını bir arada tutacak ideolojik çerçeveyi oluşturmakta son derece zorlanacakları.
Bilinen bir polemikçi olan Özel’in, belki de selefinden bile daha güçlü ifadeler kullanabildiğini söylemeye gerek yok. Bu, gelecek yıl yapılacak belediye seçimleri öncesinde CHP tabanını yeniden güçlendirecektir.
Ancak asıl zorluk yeni politikalar geliştirmek olmaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun parti siyasetine yaklaşımı pek sevilmiyordu.
Özel-İmamoğlu ikilisi, farklı ideolojik beklentilere sahip farklı CHP destekçilerini mutlu etmenin yanı sıra muhalefet partilerinin taleplerini de karşılayabilecek donanıma sahip mi?
Ana muhalefet partisi ve destekçileri şimdilik Özel’in zaferinden yararlanarak seçmenlere umut aşılıyor. Zaten bunu tam teşekküllü bir kampanyaya dönüştürüyorlar.
Ancak “değişim” söylemini gerçek içerikle desteklemenin zorluğu, bu ivmenin kısa sürede bozulması tehlikesini taşıyor. Özel ve İmamoğlu taraftarlarının birbirleriyle yarışarak söz başlatma ihtimalini de kabul etmek önemli.
Özel’in ana muhalefet partisi bünyesinde gerçekleştirmek istediği türden bir “seferberlik”, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) için yeni fırsatlar yaratabilir.
Kılıçdaroğlu yeniden CHP genel başkanlığına seçilseydi, gelecek yıl yapılacak belediye seçimlerinde ana muhalefet partisinin mutlaka mağlup olacağı algısı AK Parti’nin kampanyayı ciddiye almamasına yol açabilirdi.
Hafta sonu yaşananlar dikkate alındığında ülkeyi son derece heyecan verici bir kampanya beklemelidir.
İktidar bundan sonra ister “değişimin” rotasını çizsin, ister nasıl bir değişimi desteklediğini açıklamaktan kaçınsın, CHP’yi hedef alacaktır.
Ana muhalefet partisinin, Özel ve İmamoğlu liderliğinde değişim için “tutarlı ve kapsayıcı” bir çerçeve oluşturması ve artan eleştirileri başarıyla yanıtlaması gerekecek.
Artık CHP genel başkanı değiştiğine göre Türk halkı önerilen değişikliklerin niteliğine odaklanacak.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu ile halefi arasında paralellik kurarak yeni ana muhalefet liderini eleştireceğine inanmak için nedenler var.
Son olarak, ana muhalefet partisi içinde yorgunluk, kafa karışıklığı ve bıkkınlık yaratacak “değişim” olasılığını göz ardı etmek hata olur.