Dünya Bankası verilerine göre 1.108,45 milyar ABD doları GSYİH ile Türkiye, 2023 yılında dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip oldu ve orta gelir sınıfından çıkıp gelişmiş ülkeler arasına katılmak için çalışıyor. Bu zorluğun yanı sıra, Türk toplumu daha önce her gelişmekte olan ülkenin deneyimlediği sosyolojik ve demografik dönüşümlerden geçiyor. Bir yandan nüfus hızla yaşlanıyor, diğer yandan kentsel nüfus sürekli artıyor. Türk toplumunun geçirdiği yapısal değişimler yaşlanma, kentleşme, modernleşme ve sosyolojik değişimler olarak kendini gösteriyor.
Türk toplumundaki bu derin dönüşümün göstergelerinden biri de aile yapılarındaki değişimlerde tespit edilebilir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan 2023 yılı için ülkenin evlilik ve boşanma istatistiklerini incelediğimizde, giderek daha fazla bireyselleşen, bireylerin giderek daha fazla aile kurmaktan kaçındığı bir toplumsal yapı görüyoruz. Bu görüş yazısında, bu konudaki son verileri inceledim ve yorumladım.
Daha az evlilik, daha çok boşanma
Türk toplumundaki yapısal değişiklikler göz önüne alındığında, bazı çarpıcı eğilimler belirgindir: Türk gençleri arasında ilk evlenme yaşı ortalaması artarken, kadın başına düşen çocuk sayısını gösteren doğurganlık oranı sürekli olarak azalmaktadır. Bu sosyolojik değişim özellikle batı bölgelerinde ve kentsel şehir merkezlerinde belirgindir.
Öncelikle evlilik verilerine gelince, TÜİK’in son istatistiklerine göre geçen yıl evlenen çift sayısı 565.000’di ve bir önceki yıla göre 10.000’lik bir düşüş yaşandı. 1.000 kişi başına düşen evlilik sayısını ifade eden kaba evlilik oranı 2023’te 1.000’de 6,63’tü. 2005’te dokuzun üzerine çıkan bu oran o zamandan beri istikrarlı bir düşüş gösterdi.
Başka bir deyişle, son yirmi yılda giderek daha fazla Türk evliliği erteledi. Nüfusun 20 milyon önemli ölçüde artmasına rağmen, 2001’de 544.000 olan yıllık evlilik sayısı geçen yıl 565.000’de sabitlendi. Dahası, kaba evlilik oranı 2001 ile 2023 arasında %21 azaldı.
Türkiye’de evlilik sayısı azalırken boşanma sayısı sürekli artmıştır. Boşanma sayısı 2001’de 91.000 iken, 2023’te 2023’te 171.881’e ulaşarak 2012’de 1.000 kişiye düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2023’te 1.000’de 2,01 olmuştur. Bu oranın 2001’de sadece 1,41 olduğu düşünüldüğünde son 20 yılda boşanma davalarında önemli bir artış olduğu görülmektedir. Hatta 2022 yılı kaba boşanma oranının 2,15 olmasıyla ülke tarihinde bir rekora imza atmıştır.
Boşanmalar evlilik süresine göre incelendiğinde, 2023 yılında boşanmaların %33,4’ü evliliğin ilk 5 yılı içinde, %21,7’si ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşmiştir. Kesinleşen boşanma davaları sonucunda 2023 yılında 171 bin 881 çift boşanırken, 171 bin 213 çocuğa velayet verilmiştir. Bu davalarda çocukların velayeti çoğunlukla %74,9 oranında anneye verilmiştir. Dikkat çeken bir diğer husus ise 2010 yılında 96 bin çocuğun velayetine karar verilirken, 2023 yılında bu sayının neredeyse iki katına çıkarak 171 bine ulaşmasıdır. Bu eğilim, Türk toplumunda aile kurma ve evliliklerin sürdürülebilirliği konusunda geleneksel aile yapısında önemli bir değişimi yansıtmaktadır.
İlk evlilikte artan yaş
Türk toplumunda aile bağlılığının azalmasının yanı sıra gençler, özellikle Z kuşağı, daha geç yaşlarda evlenmeyi tercih ediyor. TÜİK verilerine göre, ilk evlenme yaşı her iki cinsiyette de artış gösteriyor. 2023 yılında erkekler için ortalama ilk evlenme yaşı 28,3, kadınlar için ise 25,7 oldu. Buna karşılık, 2001 yılında erkekler için bu yaş 26,0, kadınlar için ise 22,7 idi. Evliliği erteleme eğilimi, bölgesel farklılıklara rağmen ülke genelinde istisnasız olarak yıllar içinde istikrarlı bir şekilde artmıştır. Ayrıca, erkekler ve kadınlar arasındaki ilk evlenme yaş farkı 2001’de 3,3 yıldan 2023’te 2,6 yıla düşmüştür.
Erken evliliğe yönelik bu tutum değişikliğinin Türkiye’deki ortalama doğurganlık hızı üzerinde çarpıcı etkileri bulunmaktadır. Daha önceki birçok yorumumda açıkladığım gibi, Türk kadınlarının doğurganlık hızında önemli bir düşüş yaşanmıştır. Türk kadınları giderek daha geç yaşlarda evlenmeyi, daha geç çocuk sahibi olmayı ve daha az çocukla yetinmeyi tercih etmektedir. Türkiye’de 2017’de 2,1 olan doğurganlık hızının 2018’de 2,01’e, 2019’da ise 1,97’ye düştüğünü görmekteyiz. 2023 itibarıyla doğurganlık hızı daha da gerileyerek cumhuriyet tarihinin rekor düşük seviyesi olan 1,51’e düşmüştür. Buna karşılık, milenyumun başında doğurganlık hızı 2,38 idi.
Nüfusun yenilenme oranı olan ve “altın oran” (yenileme seviyesi) olarak adlandırılan 2,1’in altındaki bir nüfus artış hızı, bir ülkenin hızla yaşlanma krizine doğru gittiğini gösterir. Doğurganlık oranının 1,51’e düşmesi sonucunda, Türk nüfusundaki yaşlı bireylerin oranı 2023’te %10’luk kritik seviyeyi aşmıştır. Bu, Türk toplumunun yaşlanan toplumlar arasında sınıflandırılmaya başlandığının sinyalini verir.
Yabancılarla evlilikler
Yabancı uyrukluların evlendiği evlilikler incelendiğinde, 2023 yılında 6 bin 345 yabancı damat ile toplam damatların yüzde 1,1’ini, yabancı gelinlerin ise 31 bin 29 yabancı gelin ile toplam gelinlerin yüzde 5,5’ini oluşturduğu görülmektedir.
Yabancı damatlar arasında Almanlar %21,9 ile ilk sırada yer aldı. Bunları %19,2 ile Suriyeli damatlar ve %5,1 ile Avusturyalılar takip etti. Yabancı gelinler arasında ise Özbekler %12,0 ile ilk sırada yer aldı, bunları %11,3 ile Suriyeli gelinler ve %9,1 ile Azerbaycanlı gelinler takip etti.
Bu rakamlar, yaygın inanışın aksine, Türk toplumunun dünyayla bütünleşmeye dirençli, kapalı ve katı bir şekilde muhafazakar bir toplum olmadığını göstermektedir. Aksine, yurtdışında yaşayan 8,5 milyon Türk ile Türk toplumu küresel topluma derinden entegre olmuştur. Dahası, çok kültürlü Osmanlı mirasına sahip olan Türk toplumu, farklı kültürler ve inançlarla karşılaşmaya ve onlarla birlikte yaşamaya alışkındır.
Çarpıcı bölgesel çeşitlilik
Kaba evlilik oranının il içinde eşit olarak dağılmadığının vurgulanması gerekir. Geleneksel toplumsal yapıların daha dirençli olduğu güneydoğu ve doğu bölgelerinde evlilik oranı daha yüksektir. Örneğin, 2023’te en yüksek kaba evlilik oranı 1.000’de 8,09 ile Kilis’te kaydedilirken, onu 1.000’de 7,81 ile Aksaray ve 1.000’de 7,57 ile Gaziantep takip etti. Öte yandan, batı bölgelerine ve kentsel şehir merkezlerine doğru gidildikçe kaba evlilik oranlarında genel bir düşüş eğilimi vardır.
Ülkenin doğu ve batı bölgeleri ile kırsal ve kentsel bölgeleri arasında çarpıcı bir fark, ham boşanma oranları açısından belirgindir. 2023 yılında en yüksek ham boşanma oranına sahip il, 1.000’de 3,05 ile İzmir olurken, bunu 1.000’de 2,94 ile Antalya izlemiştir. Buna karşılık, Doğu bölgeleri en düşük ham boşanma oranlarını göstermektedir. Örneğin, en düşük oran 1.000’de 0,36 ile Hakkari’de görülürken, onu 1.000’de 0,44 ile Şırnak ve 1.000’de 0,55 ile Muş izlemektedir. Farkı göstermek için, Türkiye’nin batı kesimlerinin temsili bir bölgesi olan İzmir, ulusal ortalamadan 1,04 puan daha yüksekken, en düşük ham boşanma oranlarına sahip ilk 10 il -hepsi ağırlıklı olarak güneydoğu bölgeleri- ulusal ortalamadan 1,5 puandan fazla düşük göstermektedir. Bu veriler, modernleşmenin ve aile değerlerinin aşınmasının, ağırlıklı olarak modernleşmiş batı bölgelerinde, doğuya kıyasla daha belirgin olduğunu göstermektedir.
Sosyolojik değişimi anlamak
Bazı özcüler için şimdiye kadar sunduğum veriler oldukça endişe verici görünebilir. Ancak, tartışmaya daha analitik ve liberal bir bakış açısıyla yaklaşmayı tercih ediyorum. Türk toplumundaki sosyolojik değişimler kendi başlarına endişe verici olaylar değildir ve böyle görülmemelidir. Ülke, daha önce tüm modernleşmiş, gelişmiş ülkelerin deneyimlediği türden toplumsal değişimler geçiriyor. Bu verileri geri döndürülemez bir toplumsal parçalanma veya çöküş olarak yorumlamak için özcü bir yaklaşıma gerek yok. Sorun değişimin kendisinden değil, refah, istihdam, eğitim, sosyal politikalar ve genel olarak kamu politikaları açısından değişen nüfusun ihtiyaçlarını tespit edip bunlara yanıt verememekten kaynaklanmaktadır.
Türk toplumunun dönüşümünü daha derinden anlamak için kapsamlı akademik araştırmalara ihtiyaç vardır. Türkiye, kafasını kuma gömmek yerine, bu değişikliklerin temel nedenlerini ve sonuçlarını anlamak için nitelikli araştırmalara yatırım yapmalıdır. Bu sosyolojik değişim yapısal bir olgudur ve mevcut kamu yapılarının sosyo-ekonomik sürdürülebilirliği açısından derin sonuçlara sahiptir. Ne yazık ki Türkiye, özellikle Z Kuşağı olmak üzere değişen toplumsal yapının algılarını ve gereksinimlerini analiz etmek için beğeni toplayan Dünya Değerleri Araştırması gibi kapsamlı, çok katmanlı ve kuşaklar arası araştırmalardan yoksundur.
Ancak, tespit etmek ve analiz etmek yeterli değildir. Refah devleti olarak ülkenin, sosyal güvenlik ve sosyal hizmetler sistemi ve işgücü piyasası politikaları gibi sosyoekonomik yapılarında kapsamlı ayarlamalar uygulamaya başlaması gerekir.
Bugünün Türkiye’sinde büyük ölçüde aile yapısını güçlendirme stratejisi üzerine inşa edilmiş koruyucu ve kapsayıcı mekanizmalar yeterli değildir. Örneğin, TÜİK verilerine göre 2023’te tek başına yaşayan insan sayısının 5,2 milyona ulaştığı veya gözaltına alınan çocuk sayısının yüksek olduğu düşünüldüğünde, Türk refah rejiminin tek ebeveynli ailelerin veya tek kişilik hanelerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir.
Özetle, Türk toplumsal yapısı devrim niteliğinde dönüşümler geçiriyor. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) politikaları son yirmi yıldır bu evrimin katalizörü olarak hizmet etti. Türkiye’nin yaşadığı sosyolojik ve demografik değişimler özellikle nüfus, kentleşme ve aile yapılarında belirgindir. Endişelenmek yerine hazırlıklı olmalıyız. Bu önemli değişimler, Türk sosyo-ekonomik yapılarının sürdürülebilirliği konusunda yeni zorluklar getiriyor. Refah devleti ve işgücü piyasası politikalarıyla başlayarak acil politika ayarlamaları gerekiyor.
Dünya Bankası verilerine göre 1.108,45 milyar ABD doları GSYİH ile Türkiye, 2023 yılında dünyanın 17. büyük ekonomisine sahip oldu ve orta gelir sınıfından çıkıp gelişmiş ülkeler arasına katılmak için çalışıyor. Bu zorluğun yanı sıra, Türk toplumu daha önce her gelişmekte olan ülkenin deneyimlediği sosyolojik ve demografik dönüşümlerden geçiyor. Bir yandan nüfus hızla yaşlanıyor, diğer yandan kentsel nüfus sürekli artıyor. Türk toplumunun geçirdiği yapısal değişimler yaşlanma, kentleşme, modernleşme ve sosyolojik değişimler olarak kendini gösteriyor.
Türk toplumundaki bu derin dönüşümün göstergelerinden biri de aile yapılarındaki değişimlerde tespit edilebilir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlanan 2023 yılı için ülkenin evlilik ve boşanma istatistiklerini incelediğimizde, giderek daha fazla bireyselleşen, bireylerin giderek daha fazla aile kurmaktan kaçındığı bir toplumsal yapı görüyoruz. Bu görüş yazısında, bu konudaki son verileri inceledim ve yorumladım.
Daha az evlilik, daha çok boşanma
Türk toplumundaki yapısal değişiklikler göz önüne alındığında, bazı çarpıcı eğilimler belirgindir: Türk gençleri arasında ilk evlenme yaşı ortalaması artarken, kadın başına düşen çocuk sayısını gösteren doğurganlık oranı sürekli olarak azalmaktadır. Bu sosyolojik değişim özellikle batı bölgelerinde ve kentsel şehir merkezlerinde belirgindir.
Öncelikle evlilik verilerine gelince, TÜİK’in son istatistiklerine göre geçen yıl evlenen çift sayısı 565.000’di ve bir önceki yıla göre 10.000’lik bir düşüş yaşandı. 1.000 kişi başına düşen evlilik sayısını ifade eden kaba evlilik oranı 2023’te 1.000’de 6,63’tü. 2005’te dokuzun üzerine çıkan bu oran o zamandan beri istikrarlı bir düşüş gösterdi.
Başka bir deyişle, son yirmi yılda giderek daha fazla Türk evliliği erteledi. Nüfusun 20 milyon önemli ölçüde artmasına rağmen, 2001’de 544.000 olan yıllık evlilik sayısı geçen yıl 565.000’de sabitlendi. Dahası, kaba evlilik oranı 2001 ile 2023 arasında %21 azaldı.
Türkiye’de evlilik sayısı azalırken boşanma sayısı sürekli artmıştır. Boşanma sayısı 2001’de 91.000 iken, 2023’te 2023’te 171.881’e ulaşarak 2012’de 1.000 kişiye düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2023’te 1.000’de 2,01 olmuştur. Bu oranın 2001’de sadece 1,41 olduğu düşünüldüğünde son 20 yılda boşanma davalarında önemli bir artış olduğu görülmektedir. Hatta 2022 yılı kaba boşanma oranının 2,15 olmasıyla ülke tarihinde bir rekora imza atmıştır.
Boşanmalar evlilik süresine göre incelendiğinde, 2023 yılında boşanmaların %33,4’ü evliliğin ilk 5 yılı içinde, %21,7’si ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşmiştir. Kesinleşen boşanma davaları sonucunda 2023 yılında 171 bin 881 çift boşanırken, 171 bin 213 çocuğa velayet verilmiştir. Bu davalarda çocukların velayeti çoğunlukla %74,9 oranında anneye verilmiştir. Dikkat çeken bir diğer husus ise 2010 yılında 96 bin çocuğun velayetine karar verilirken, 2023 yılında bu sayının neredeyse iki katına çıkarak 171 bine ulaşmasıdır. Bu eğilim, Türk toplumunda aile kurma ve evliliklerin sürdürülebilirliği konusunda geleneksel aile yapısında önemli bir değişimi yansıtmaktadır.
İlk evlilikte artan yaş
Türk toplumunda aile bağlılığının azalmasının yanı sıra gençler, özellikle Z kuşağı, daha geç yaşlarda evlenmeyi tercih ediyor. TÜİK verilerine göre, ilk evlenme yaşı her iki cinsiyette de artış gösteriyor. 2023 yılında erkekler için ortalama ilk evlenme yaşı 28,3, kadınlar için ise 25,7 oldu. Buna karşılık, 2001 yılında erkekler için bu yaş 26,0, kadınlar için ise 22,7 idi. Evliliği erteleme eğilimi, bölgesel farklılıklara rağmen ülke genelinde istisnasız olarak yıllar içinde istikrarlı bir şekilde artmıştır. Ayrıca, erkekler ve kadınlar arasındaki ilk evlenme yaş farkı 2001’de 3,3 yıldan 2023’te 2,6 yıla düşmüştür.
Erken evliliğe yönelik bu tutum değişikliğinin Türkiye’deki ortalama doğurganlık hızı üzerinde çarpıcı etkileri bulunmaktadır. Daha önceki birçok yorumumda açıkladığım gibi, Türk kadınlarının doğurganlık hızında önemli bir düşüş yaşanmıştır. Türk kadınları giderek daha geç yaşlarda evlenmeyi, daha geç çocuk sahibi olmayı ve daha az çocukla yetinmeyi tercih etmektedir. Türkiye’de 2017’de 2,1 olan doğurganlık hızının 2018’de 2,01’e, 2019’da ise 1,97’ye düştüğünü görmekteyiz. 2023 itibarıyla doğurganlık hızı daha da gerileyerek cumhuriyet tarihinin rekor düşük seviyesi olan 1,51’e düşmüştür. Buna karşılık, milenyumun başında doğurganlık hızı 2,38 idi.
Nüfusun yenilenme oranı olan ve “altın oran” (yenileme seviyesi) olarak adlandırılan 2,1’in altındaki bir nüfus artış hızı, bir ülkenin hızla yaşlanma krizine doğru gittiğini gösterir. Doğurganlık oranının 1,51’e düşmesi sonucunda, Türk nüfusundaki yaşlı bireylerin oranı 2023’te %10’luk kritik seviyeyi aşmıştır. Bu, Türk toplumunun yaşlanan toplumlar arasında sınıflandırılmaya başlandığının sinyalini verir.
Yabancılarla evlilikler
Yabancı uyrukluların evlendiği evlilikler incelendiğinde, 2023 yılında 6 bin 345 yabancı damat ile toplam damatların yüzde 1,1’ini, yabancı gelinlerin ise 31 bin 29 yabancı gelin ile toplam gelinlerin yüzde 5,5’ini oluşturduğu görülmektedir.
Yabancı damatlar arasında Almanlar %21,9 ile ilk sırada yer aldı. Bunları %19,2 ile Suriyeli damatlar ve %5,1 ile Avusturyalılar takip etti. Yabancı gelinler arasında ise Özbekler %12,0 ile ilk sırada yer aldı, bunları %11,3 ile Suriyeli gelinler ve %9,1 ile Azerbaycanlı gelinler takip etti.
Bu rakamlar, yaygın inanışın aksine, Türk toplumunun dünyayla bütünleşmeye dirençli, kapalı ve katı bir şekilde muhafazakar bir toplum olmadığını göstermektedir. Aksine, yurtdışında yaşayan 8,5 milyon Türk ile Türk toplumu küresel topluma derinden entegre olmuştur. Dahası, çok kültürlü Osmanlı mirasına sahip olan Türk toplumu, farklı kültürler ve inançlarla karşılaşmaya ve onlarla birlikte yaşamaya alışkındır.
Çarpıcı bölgesel çeşitlilik
Kaba evlilik oranının il içinde eşit olarak dağılmadığının vurgulanması gerekir. Geleneksel toplumsal yapıların daha dirençli olduğu güneydoğu ve doğu bölgelerinde evlilik oranı daha yüksektir. Örneğin, 2023’te en yüksek kaba evlilik oranı 1.000’de 8,09 ile Kilis’te kaydedilirken, onu 1.000’de 7,81 ile Aksaray ve 1.000’de 7,57 ile Gaziantep takip etti. Öte yandan, batı bölgelerine ve kentsel şehir merkezlerine doğru gidildikçe kaba evlilik oranlarında genel bir düşüş eğilimi vardır.
Ülkenin doğu ve batı bölgeleri ile kırsal ve kentsel bölgeleri arasında çarpıcı bir fark, ham boşanma oranları açısından belirgindir. 2023 yılında en yüksek ham boşanma oranına sahip il, 1.000’de 3,05 ile İzmir olurken, bunu 1.000’de 2,94 ile Antalya izlemiştir. Buna karşılık, Doğu bölgeleri en düşük ham boşanma oranlarını göstermektedir. Örneğin, en düşük oran 1.000’de 0,36 ile Hakkari’de görülürken, onu 1.000’de 0,44 ile Şırnak ve 1.000’de 0,55 ile Muş izlemektedir. Farkı göstermek için, Türkiye’nin batı kesimlerinin temsili bir bölgesi olan İzmir, ulusal ortalamadan 1,04 puan daha yüksekken, en düşük ham boşanma oranlarına sahip ilk 10 il -hepsi ağırlıklı olarak güneydoğu bölgeleri- ulusal ortalamadan 1,5 puandan fazla düşük göstermektedir. Bu veriler, modernleşmenin ve aile değerlerinin aşınmasının, ağırlıklı olarak modernleşmiş batı bölgelerinde, doğuya kıyasla daha belirgin olduğunu göstermektedir.
Sosyolojik değişimi anlamak
Bazı özcüler için şimdiye kadar sunduğum veriler oldukça endişe verici görünebilir. Ancak, tartışmaya daha analitik ve liberal bir bakış açısıyla yaklaşmayı tercih ediyorum. Türk toplumundaki sosyolojik değişimler kendi başlarına endişe verici olaylar değildir ve böyle görülmemelidir. Ülke, daha önce tüm modernleşmiş, gelişmiş ülkelerin deneyimlediği türden toplumsal değişimler geçiriyor. Bu verileri geri döndürülemez bir toplumsal parçalanma veya çöküş olarak yorumlamak için özcü bir yaklaşıma gerek yok. Sorun değişimin kendisinden değil, refah, istihdam, eğitim, sosyal politikalar ve genel olarak kamu politikaları açısından değişen nüfusun ihtiyaçlarını tespit edip bunlara yanıt verememekten kaynaklanmaktadır.
Türk toplumunun dönüşümünü daha derinden anlamak için kapsamlı akademik araştırmalara ihtiyaç vardır. Türkiye, kafasını kuma gömmek yerine, bu değişikliklerin temel nedenlerini ve sonuçlarını anlamak için nitelikli araştırmalara yatırım yapmalıdır. Bu sosyolojik değişim yapısal bir olgudur ve mevcut kamu yapılarının sosyo-ekonomik sürdürülebilirliği açısından derin sonuçlara sahiptir. Ne yazık ki Türkiye, özellikle Z Kuşağı olmak üzere değişen toplumsal yapının algılarını ve gereksinimlerini analiz etmek için beğeni toplayan Dünya Değerleri Araştırması gibi kapsamlı, çok katmanlı ve kuşaklar arası araştırmalardan yoksundur.
Ancak, tespit etmek ve analiz etmek yeterli değildir. Refah devleti olarak ülkenin, sosyal güvenlik ve sosyal hizmetler sistemi ve işgücü piyasası politikaları gibi sosyoekonomik yapılarında kapsamlı ayarlamalar uygulamaya başlaması gerekir.
Bugünün Türkiye’sinde büyük ölçüde aile yapısını güçlendirme stratejisi üzerine inşa edilmiş koruyucu ve kapsayıcı mekanizmalar yeterli değildir. Örneğin, TÜİK verilerine göre 2023’te tek başına yaşayan insan sayısının 5,2 milyona ulaştığı veya gözaltına alınan çocuk sayısının yüksek olduğu düşünüldüğünde, Türk refah rejiminin tek ebeveynli ailelerin veya tek kişilik hanelerin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir.
Özetle, Türk toplumsal yapısı devrim niteliğinde dönüşümler geçiriyor. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) politikaları son yirmi yıldır bu evrimin katalizörü olarak hizmet etti. Türkiye’nin yaşadığı sosyolojik ve demografik değişimler özellikle nüfus, kentleşme ve aile yapılarında belirgindir. Endişelenmek yerine hazırlıklı olmalıyız. Bu önemli değişimler, Türk sosyo-ekonomik yapılarının sürdürülebilirliği konusunda yeni zorluklar getiriyor. Refah devleti ve işgücü piyasası politikalarıyla başlayarak acil politika ayarlamaları gerekiyor.