Türkiye son 20 yılda sosyal refah devleti alanında önemli sessiz devrimler yaşadı.
2000’li yılların başında sadece küçük bir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan ibaret olan sosyal korumaya yönelik yatırımlar, hem sosyal hizmetlerde hem de yardımlarda ciddi bir genişleme gösterdi. 2006 yılındaki Sosyal Güvenlik Reformu, sürdürülebilir bir sosyal sigorta sisteminin temelini oluşturmuş, kapsam ve kapsamını büyük ölçüde artırmıştır. 2012 yılında Genel Sağlık Sigortasının uygulamaya konması, kapsamlı sağlık sigortasını neredeyse tüm nüfusu kapsayacak şekilde genişletti; bu, Amerika Birleşik Devletleri’nin Uygun Fiyatlı Bakım Yasasına (“Obamacare” olarak da bilinir) ilham kaynağı oldu. Geçtiğimiz yirmi yılda Türkiye, parçalı bir “yazlık hastane” sisteminden yüksek standartlı bir “aile hekimliği” sistemine geçiş yaparak sağlık altyapısını tamamen yeniden canlandırdı. Eski devlet hastaneleri son teknoloji ekipmanlarla donatılırken, kampüs hastaneleri (şehir hastaneleri) artık dünya standartlarında sağlık hizmeti sunuyor.
Geçtiğimiz yirmi yılda, Türk Refah Rejimi, bazı siyaset bilimi akademisyenleri tarafından sıklıkla “seçim rüşveti” olarak değerlendirilen, en yoksullara “kömür ve makarna” dağıtımının ötesine geçti. Türkiye, refah devletleri olarak 2000’li yılların ortalarından itibaren çok kapsamlı ve çok katmanlı bir refah sistemi kurmuştur.
Türkiye’nin refah sistemindeki bu devrimler, geniş seçmen kesimlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) hükümetlerine istikrarlı ve geniş destek vermesinde büyük rol oynadı. Son iki yıldır yaşanan döviz ve hayat pahalılığı krizini bir kenara bırakırsak, Erdoğan döneminde toplumun yoksul kesimleri AK Parti hükümetlerinin politikalarından her zaman yararlanarak refahlarını ve sosyal hayata katılımlarını artırdılar.
Yoksulların Erdoğan’a son 20 yılda 17 seçim kazandırmasının nedeni, ne “Türk seçmeninin karizmatik liderliğe düşkünlüğü” ne de “muhafazakar seçmen tabanının baskın karakteri” teorileriyle ilgilidir; temel ve öncelikli olarak Rasyonel seçmenlerin stratejik oy verme davranışı göstermeleri ve çıkarlarını ve günlük refahlarını artırıcı politikaların devamı yönünde oy vermeleri.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimiyle “yabancılaşmış ve yoksul halk” (Türkçesi “garip gureba, fakir fukara”), son 20 yılda AK Parti ile karşılıklı çıkar ve anlayış ilişkisi kurdu. Türkiye’yi analiz eden pek çok siyaset bilimcinin gözden kaçırdığı kritik nokta da bu: Erdoğan’ın son yirmi yılda seçmenle kurduğu bağın temeli sosyal politika reformlarında, aslında sessiz devrimlerinde gizli. Ne zaman bir siyaset bilimci, Türk siyaseti konusunda uzman olarak adını öne sürse ve bu iddiayı küçümseyip ihmal etse, yaptığı analizin sonuçta yüzeysel olduğundan emin olabilirsiniz.
Sosyal koruma harcamaları arttı
Önümüzde sosyal koruma yatırımları açısından Türkiye’nin geldiği noktayı gösteren yeni veriler var. Türkiye’nin sosyal koruma harcamaları ve yatırımları ile bunların toplum üzerindeki sonuçlarına ilişkin resmi veriler, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından düzenli olarak izlenmekte, derlenmekte ve yayınlanmaktadır. 2000-2022 yıllarını kapsayan sosyal koruma harcama verileri enstitü tarafından yakın zamanda güncellenerek yayımlandı.
TÜİK, yayımlanan bu Sosyal Koruma İstatistiklerinde, mevcut veri kaynaklarında yapılan revizyonlar, detaylı idari kayıt verilerinin elde edilmesi, ek veri kaynaklarına erişim ve metodolojik iyileştirmeler çerçevesinde en güncel verileri açıkladı.
Manşet şu: Veriler, Türkiye’nin sosyal koruma harcamalarının 10 yıl gibi kısa bir sürede altı kat arttığını ortaya koyuyor. Derlenen son verinin 2022 yılına ait olduğunu ve özellikle son emeklilik revizyonu ile emekli sayısının artması nedeniyle bu harcamaların 2023 ve 2024 yıllarında da artmaya devam ettiğinin altını çizelim. Gelecekte açıklanacak resmi veriler.
2022 yılı için derlenen son istatistiklere göre Türkiye’nin sosyal koruma harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 60,2 artarak yaklaşık 1,3 trilyon TL’ye ulaştı. Bu da 2013 yılında 220 milyar TL olan sosyal koruma harcamalarının 10 yıldan kısa bir sürede 6 kat artarak 2022 yılında 1,29 trilyon TL’ye ulaştığını gösteriyor. Bu da Türkiye’nin sosyal korumaya yılda 69 milyar dolar harcadığı anlamına geliyor (son dönemdeki döviz kuru dikkate alındığında). 2022).
Detaylara baktığımızda bu harcamanın yüzde 98,2’sini 1,26 trilyon TL ile sosyal koruma yardımları oluşturuyor. Sosyal koruma yardımlarında en büyük harcama 567 milyar TL’nin üzerinde harcamayla emekli/yaşlı harcaması oldu. Türkiye’de şu anda 16,1 milyon emekli bulunuyor ve Sosyal Güvenlik Kurumu aracılığıyla ödenen emekli maaşları en yüksek sosyal transfer kalemini oluşturuyor. Şunu da belirtmek gerekir ki, daha önceki yazılarımda da defalarca belirttiğim gibi, bu nedenle emekliler mevcut konjonktürde kritik seçmen kitlesi haline gelmiş ve Türkiye’nin siyasi atmosferine damga vurmaya devam edecekler.
Veriler, 2022 yılında yapılan emeklilik harcamalarını 397 milyar TL ile hastalık/sağlık harcamalarının takip ettiğini gösteriyor. Türkiye’nin 2022 yılında sosyal koruma yardımlarının yüzde 11,6’sını dul ve yetimlere, sosyal koruma yardımlarının yüzde 6,5’ini aile ve çocuk yardımlarına ayırdığı görülüyor.
GSYİH’nın %8,6’sı sosyal koruma harcamalarına gidiyor
TÜİK’in söz konusu verilerine göre 2022 yılında sosyal koruma harcamalarının gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) içindeki payı %8,6 oldu. Sosyal koruma yardımlarının GSYİH içindeki payı ise %8,4 oldu. Risk/ihtiyaç grupları bazında bakıldığında en büyük payın yüzde 3,8 ile emeklilere/yaşlılara yönelik olduğu görülüyor. Bunu %2,6 ile hastalık/sağlık giderleri ve %1,0 ile dul/yetim giderleri takip ediyor. Ancak sosyal koruma harcamalarının GSYH’ye oranının 2021 yılında %11,1 iken 2022 döviz krizinin etkisiyle bu oranın daraldığını da belirtmek gerekiyor.
Verilere göre sosyal koruma yardımlarının yüzde 13,0’ı şartlı olarak veriliyor. Şartlı yardımlar arasında en büyük payı %47,5 ile aile/çocuk yardımları almaktadır. Bunu %20,4 ile engellilik/malullük yardımları ve %13,9 ile hastalık/sağlık yardımları takip etmektedir. Türkiye, son on yıldır koşullu sosyal yardım tahsisi konusunda önemli denemeler yürütüyor. Yardım, çocuğun eğitimine devam etmesine bağlı olan şartlı eğitim yardımı ve engelli kişinin bakımına devam etmesine bağlı olan engelli bakım aylığı gibi uygulamalarda yoğunlaşmaktadır.
Vatandaşlar öncelikli olarak nakit yardımları tercih ediyor
Türkiye’nin yaptığı sosyal yardım harcamalarının türüne baktığımızda nakit transferlerinin ağırlıkta olduğunu görüyoruz. Veriler, sosyal koruma yardımlarının yüzde 62,4’ünün nakit olarak verildiğini gösteriyor. Bunun iki temel nedeni, bir yandan Türk refah rejiminin sosyal hizmetler açısından henüz emekleme aşamasında olması, diğer yandan vatandaşların maddi refahlarına katkı sağlayan nakdi yardımları tercih etmeleridir. – tür yardım/hizmetler. Kültürel bir tercih olarak vatandaşlar, kalitesini kontrol edemedikleri devletin sağladığı hizmetlerden ziyade, ihtiyaçlarını kendilerine verilen parayla karşılamayı tercih etmektedir. Bu bağlamda, son yerel seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi, yararlanıcılar, özellikle de emekliler, başta emekli maaşları olmak üzere nakdi yardımların enflasyon karşısında erozyona uğraması konusunda oldukça hassastır.
2022 yılında nakdi yardımlarda en büyük pay %71,2 ile emekli/yaşlılara yapılan yardımlardır. Bunu yüzde 18,6 ile dul/yetim yardımları ve yüzde 4,5 ile aile/çocuk yardımları takip ediyor.
Gelişmekte olan ve henüz gelişme aşamasında olan Türk sosyal refah modelinde, sosyal korumanın önemli yükünün devletin omuzlarına düştüğünü belirtmek gerekir. 2022 verilerine göre sosyal koruma gelirlerinin yüzde 41,4’ü devlet katkılarından oluşuyor. Devletin bu aktif rolünün en önemli nedeni, Türkiye’de sivil toplumun refah üreten sivil toplumunun çok gelişmiş olmamasıdır. Ancak Türkiye’de oldukça büyük bir öneme sahip olan enformel refah mekanizmaları ve aile dayanışma ağlarının resmi istatistiklerde yer almadığını da belirtmek gerekir. Aynı şekilde, Türkiye’de refahın dağılımında dini cemaatlerin (İslam mezhepleri ve cemaatleri), vakıf ve derneklerinin önemli bir rol oynadığını, hayırseverlik konusunda oldukça geniş bir altyapının bulunduğunu ancak bunun sosyal yardımlara yansımadığını da belirtmek gerekir. resmi istatistikler. Dolayısıyla Türk refah sisteminde enformel refah buzdağının su altındaki kısmını oluşturmaktadır.
Sürdürülebilirlik sorunu
2022 yılı verilerine göre sosyal koruma gelirlerinin yüzde 41,4’ünü devlet katkıları oluştururken, bunu yüzde 28,4 ile işveren katkıları ve yüzde 23,1 ile bireysel katkılar takip ediyor. Türkiye’nin refah rejiminin çeşitli finansman modellerinden beslendiğini belirtmekte fayda var: İskandinav tarzı vergiler, Alman prim katkıları ve Anglo-Sakson vergi indirimleri/kesintileri. Türkiye’deki refah sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak için prim sistemi (işveren ve çalışan katkı payları) ile bu sistemden elde edilen önemli emeklilik harcamalarının uyumlu hale getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) harcamalarındaki hızlı artışla birlikte, son emeklilik düzenlemesi sonrasında sosyal sigorta rejiminin aktif/pasif oranı 1,6’ya gerilemiştir. Bu, kullandıkça öde sisteminin sürdürülmesinin kritik öneminin altını çiziyor. Türkiye’nin kullandığın kadar öde sosyal sigorta sisteminin finansman zorluklarının ele alınması, refah rejimi açısından acil bir konu haline gelmiş olup, önümüzdeki yıllarda önemli reformlar yapılmasını gerektirecektir.
Özetle, Türkiye son yirmi yılda refah modelinde devrim yarattı ve sosyal korumaya yönelik yatırımları katlanarak artırdı. 2000’li yılların başındaki önemsiz düzeydeki sosyal koruma modeli, bu süreçte olgunlaşan bir refah devletine dönüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal politikalarıyla toplumun büyük kesiminin refahı ve durumu iyileşti. Türkiye, sosyal hizmetlerden sosyal yardımlara, sosyal güvenlikten sağlık hizmetlerine kadar, farklı Avrupa refah modellerinin farklı yönlerinin bir karışımı olarak kendi refah sistemini kurmuştur. Ancak finansal sürdürülebilirliğin sağlanması, refah bağımlılığının önlenmesi, deneysel refah programlarının olgunlaştırılması, verimlilik ve etkinlik temelinde yeniden yapılandırılması Türkiye’nin önümüzdeki on yılın en önemli sosyal politika gündemini oluşturuyor. Ülkenin refah modelini değişen sosyal gerçeklere uygun hale getirmesi gerekiyor. Kritik bir şekilde, kullandıkça öde sosyal güvenlik sistemi acil reformu beklemektedir.