Suriye’nin yeniden Arap Ligi’ne katılmasının ardından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır, Cezayir ve Tunus gibi ülkeler Şam’la ilişkilerini normalleştirmeye başladı. Olası bir Ankara-Şam yakınlaşması, yukarıda adı geçen ülkelerle kıyaslandığında, Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde ve ABD ile Avrupa Birliği’nin bölgenin geleceği üzerindeki etkisinde en büyük ağırlığı taşıyor.
Türkiye açısından Suriye’yle normalleşme iki açıdan Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edebilir: Birincisi, PKK terör örgütünün Suriye kanadı YPG’ye karşı mücadelede Şam’la işbirliği yapılması beklentisi, ikincisi ise normalleşme sürecinin Türkiye’ye yol açacağı beklentisi. Beşar Esad rejiminin, şu anda Türkiye’de yaşayan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin geri dönüşüne yönelik somut adımlar atmasına teşekkür ediyoruz.
3-4 Nisan 2023 tarihlerinde Rusya, Türkiye, Suriye ve İran’dan temsilciler, Ankara ile Şam arasındaki diplomatik bağların yeniden tesis edilmesi amacıyla Kremlin öncülüğünde yürütülen teklife katılmak üzere Moskova’da bir araya geldi. Bundan önce de Aralık ayının sonunda Türkiye ve Suriye savunma bakanları arasında bir zirve yapılmıştı. Ancak normalleşmeyi desteklemek amacıyla atılan bu adımlar şu ana kadar sonuçsuz kaldı.
Esad’ın ağustos ayında Sky News Arabia’ya verdiği röportaj, uzun süredir dillendirilen uzlaşmanın gerçekleşmesinin önündeki engellerin anlaşılması açısından dikkate değer. Esad, Ankara’nın Suriye silahlı muhalefetine verdiği desteğe atıfta bulunarak “Suriye’de terör Türkiye’de yapılıyor” iddiasında bulundu.
Esad da mevcut ortamda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşme yapılacağı fikrini reddederken Erdoğan, “Esad’a kapımız açık” dedi. Erdoğan’a göre Esad hükümetinin yaklaşımı önemli ama Esad Türkiye’yi istiyor Erdoğan’ın deyimiyle, Türkiye’nin orada PKK terörüne karşı mücadele ettiği bir dönemde bu mümkün değil.
Sorun, ilgili iki tarafın kimin terörist olduğuna dair farklı yorumlara sahip olmasıdır. Başka bir deyişle, Türkiye’nin önceliği kuzeydeki YPG terör örgütü, Esad’ınki ise kuzeybatıdaki Türkiye destekli muhaliflerdir. Karşılıklı olarak tatmin edici bir anlaşmaya varılmasının önündeki bir diğer engel ise Türkiye’nin İdlib bölgesinin hamiliği olduğu yönündeki suçlamadır. Yakından incelendiğinde, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’i kontrol altına almasının ardındaki temel motivasyonun, özellikle Suriyeli mültecilere yönelik olumsuz algının arttığı 2024 yılında yapılacak belediye seçimleri arifesinde Suriyeli kitlelerin Türkiye’ye akın etmesinin engellenmesi olduğu görülüyor.
Türkiye’deki Suriyeliler
3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkenin sosyolojisini ve demografisini değiştirmesi muhtemel olduğundan, Türkiye’nin iç ortamı Esad rejimine yönelik politika değişikliğinde etkili bir rol oynuyor. Bu nedenle Ankara, Suriye liderliğinin değişmesi konusunda ısrar etmek için artık çok geç olduğunu anladı ve şimdi Esad’la müzakere etmenin yollarını arıyor. Ankara, uygun koşulların oluşması halinde Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye dönüp insani yaşam standartlarıyla karşılanmalarını umuyor. Bu aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli PKK/YPG teröristlerine karşı Ankara’nın elini güçlendirecektir.
Esad, Türkiye askerlerini Suriye’den çekmediği sürece her iki taraf için de anlamlı bir ilerleme kaydedilmeyeceği konusunda ısrar ediyor. Sonuç olarak mevcut konjonktür Şam’ı Ankara’yla uzlaşmaya zorluyor. Suriye’de askeri güç dengesi varlığını sürdürüyor. Rusya hâlâ kuzeybatı bölgelerinin çoğunda gökyüzünü kontrol ediyor. Moskova aynı zamanda Türkiye ile Batı’nın arasını açarak ve NATO’ya stratejik bir darbe indirerek, potansiyel olarak ABD ordusunun Suriye’den çekilmesine neden olarak Türkiye ve Suriye’nin ön plana çıkma çabalarını diplomatik olarak engellemeye çalışıyor. İkincisi, Suriye, 2020’de zorlu bir dizi yaptırım uygulayan Sezar Yasası kapsamında olduğundan, Suriye ekonomisi daha da kötüye gidiyor ve Şam’ın, hedefi Suriye’de istikrar ve barış olan Erdoğan yönetimindeki Türkiye ile uzlaşmaktan başka seçeneği yok. Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi.
Başka bir deyişle, Erdoğan’ın, ABD ile Rusya arasında dengeli ilişkilere sahip benzersiz bir konuma sahip bir NATO ülkesinin tek lideri olduğu göz önüne alındığında, bölgede istikrarı kolaylaştırmak için hem Washington hem de Moskova ile samimi ilişkiler sürdürme konusunda en büyük potansiyele sahip olan kişi Erdoğan’dır. Dolayısıyla Erdoğan’la uzlaşma arayışında olmak Esad’ın çıkarınadır.
Özetle, Suriye’nin izolasyonu, ülkedeki ekonomik koşulların kötüleşmesi ve Rusya’nın, Moskova’nın diplomatik başarı elde etmesi ve Ukrayna ile mücadele ederken Suriye’deki cepheleri sakinleştirebilmesi için Esad’a Türkiye ile anlaşma yönünde baskı yapması, Esad’ın Suriye’deki sorunları çözmesi için önemli nedenler. Ankara.
Esad’a baskı
Geçmişe bakıldığında Esad birçokları tarafından bastırıldı. Örneğin ABD’nin Suriye’nin Arap saflarına dönmesine karşı çıkmasının yanı sıra, Suudi Arabistan gibi bazı Arap ülkeleri de çatışmaya siyasi bir çözüm getirilmeden Şam’la normalleşmeye karşı çıktı. Bazı Arap ülkeleri, savaşın başlamasından bu yana petrol zengini Basra Körfezi ülkelerine uyuşturucu akışından Suriye’yi sorumlu tutuyordu. Ancak Şubat ayındaki deprem felaketiyle birlikte Suriye, özellikle Suudi Arabistan’dan somut insani destek alabildi. Ve Suudilerin desteğiyle Suriye, Arap Birliği’ndeki yerini geri aldı. Esad’ın tecridi, liderin 19 Mayıs’ta Arap Birliği zirvesine katılmak üzere Cidde’ye gelmesiyle sona erdi. Mart ayında İran-Suudi anlaşması, Suudilerin Şam rejimine karşı değişen tutumu üzerinde çok olumlu bir etki yarattı. Ancak yukarıda bahsedilen olumlu atmosfere rağmen Suriye’de kötüleşen ekonomik koşullar, Esad’ın ağustos ayında akaryakıt sübvansiyonlarını sonlandırdığı 2011 ayaklanmasının beşiği olan Daraa eyaletinin Bosra el-Şam kasabasında yeni gösterilere yol açtı.
Suriye’deki mevcut insani kriz o kadar büyük ki, Esad ülkedeki yerleşim bölgelerinin çoğunun kontrolünü yeniden ele geçirse bile, Suriye’yi yeniden inşa edecek, istikrar ve barışı sağlayacak parası yok. BM kayıtlarına göre 13,1 milyon Suriyelinin yardıma ihtiyacı var. Şubat ayının başındaki yıkıcı depremler, Suriye’nin yeniden inşaya başlayacak kaynakları bulamaması durumunda devam edecek olan insani krizi daha da kötüleştirdi. Bu koşullar altında uzun süredir devam eden vekalet savaşının büyük ölçüde donmuş kaldığı çok açık. Bunun yerine mücadele alanını ordudan ekonomiye, yeniden yapılanma ve yaptırımlar mücadelesine kaydırdı.
Sonuçta Esad’ın, önceliği Suriye’nin istikrarı, barışı ve toprak bütünlüğü olan Erdoğan’la baltayı gömmek için acele etmekten başka çaresi yok. Türkiye, 2011 yılından bu yana Suriye iç savaşından en çok zarar gören tek komşu ülke konumunda. Esad rejiminin diğer “müttefikleri” olan İran ve Rusya ile karşılaştırıldığında Türkiye, Suriye sınırındaki tampon bölgeyi kontrol etme hakkına sahip. . Vatandaşlarının öldürülmesini durdurmalı ve PKK/YPG’nin tampon bölgedeki askeri varlığına son vermelidir. Bu, Türkiye’de enflasyonun hızla arttığı bir dönemde Türkiye’ye maliyeti düşünüldüğünde ciddi bir yük. Türkiye, Esad’ın Guta’da sivillere yönelik kimyasal saldırıları sonrasında sınırına akın eden çok sayıda Suriyeli mülteciyi yerleştirmek için tampon bölgeyi kontrol etme hakkına sahipken, aynı zamanda 3,7 milyon Suriyeli mülteciyi de Türkiye topraklarında barındırıyor.
Son olarak, Suriye’nin kaderi üzerinde söz sahibi olma hakkına sahip tek ülke Türkiye’dir; zira hem Suriye hem de Türkiye, tarihi akrabalık ilişkileriyle ortak bir kadere, ortak çıkarlara ve ortak geleceğe sahiptir. Özetle, Türkiye’nin Suriye ile normalleşmesi hem Suriye’deki Suriyeliler hem de Türkiye topraklarında “misafir” olarak yaşayan Suriyeli göçmenler için hem mümkün hem de acildir.