Küresel ekonomik-politik sistem şu anda, 1950’lerde Soğuk Savaş sırasında başlayan üçüncü “Yüz Yıl Savaşı”nın yarattığı zorluklarla mücadele ediyor.
1750 yılında Sanayi Devrimi ile başlayıp Amerikan İç Savaşı ile sonuçlanan Sanayi Devrimi’nin başlangıcını temsil eden, bir tarafta teknolojik gelişmeler ve kömürden petrole ilk geçişin damgasını vurduğu Birinci Yüzyıl Savaşları’nın başlangıcı, Çin, Hindistan, Pakistan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun “Üçüncü Dünya”ya katılımını içeriyordu. O dönemde Üçüncü Dünya, küresel mal ve hizmet üretiminin %73’ünü oluşturuyordu.
Avrupa’nın dünya üretimindeki payı %23,2 olurken, ABD’nin payı yalnızca %0,1 oldu. Sadece bir yüzyıl içinde Avrupa’nın dünya mal ve hizmet üretimindeki payı %62’ye, ABD’nin payı ise %23,6’ya çıktı. Üçüncü Dünyanın payı %11’e düştü. Birinci “Yüz Yıl Savaşları”nın dönüm noktaları, Britanya İmparatorluğu’nun 1757’de Hindistan’ı işgal etmesi ve 1776’da ABD’nin kurulmasıydı.
İkinci ‘Yüz Yıl Savaşları’, Britanya İmparatorluğu’nun 1850-1950 yılları arasında kapitalist sistemin liderliğini ele geçirme ve kaybetme sürecini ifade eder. Buhar ve elektrik devrimlerinin yaşandığı bu dönemde, Britanya ve Fransa bizzat öncülük etti. köleliğe dayalı rekabeti sona erdirmek. Aynı iki ülke, 1839-1842 arasındaki Birinci Afyon Savaşı ve 1858-1860 arasındaki İkinci Afyon Savaşları’ndan sonra Çin’e diz çöktürmüş, Hindistan’ın ardından Çin de dünya üretiminden payını kaybetmişti. Öyle ki 1878’den 1978’e kadar geçen bir yüzyılda Çin’in dünya üretimindeki payı yüzde 2’ye düştü. ABD’de köleliğin kaldırılmasına direnen güney eyaletleri, İngiltere ve Fransa’dan mali ve askeri destek alan Kuzey eyaletleri tarafından yenilgiye uğratıldı. Sanayileşmenin lideri İngiltere, kapitalist sistemde de liderliğini ilan etti. Ancak mali çöküşünün yanı sıra askeri güç kaybı da İkinci Dünya Savaşı sonunda liderliği kaybetmesine neden oldu.
Türkiye Etkisi, Hindistan
Üçüncü “Yüz Yıl Savaşları” dönemini ikiye ayırmamız gerekiyor. İlk 50 yıllık dönem, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurduğu kapitalist sistemin ve küresel düzenin mutlak hakimiyetinde olduğu dönemdi. Ancak 2000 ile 2050 arasındaki ikinci 50 yıllık dönem ABD için birçok zorluğu da beraberinde getiriyor
1750’li yılların başında dünya ekonomisinin %75’ini temsil eden Üçüncü Dünya, 2010 yılından itibaren yeniden küresel sahneye çıkıyor ve yükselen Küresel Güney olarak cesaretleniyor. Öyle ki, Çin, Hindistan’dan oluşan E7 Grubu bir yandan Brezilya, Rusya, Meksika, Türkiye ve Endonezya’dan oluşan E7, 1995’te G-7 Grubu’nun yarısı büyüklüğündeyken, 2015’te eşit hale geldi ve 2050’de G-7’nin iki katı büyüklüğünde olacak. Bunun anlamı, üçüncü “Yüz Yıl Savaşı”nın sonunda ABD’nin kapitalist sistemin ve küresel düzenin lideri olmayacağıdır. Bu savaşın nasıl sonuçlanacağını Hindistan ve Türkiye şekillendirecek.
İnsani değerlerin hiçe sayıldığı bugün Ortadoğu ve Afrika’nın acısında tanık olduğumuz durumun özü budur. İki “kara kuğu”nun, yani Kovid-19 ve Rusya-Ukrayna savaşının neden olduğu sarsıntı ve artçı sarsıntılar, bu zorlu sürecin 2020-2050 arasındaki son aşamasının oldukça ağır bir yük olacağını gösteriyor. Ayrıca ülkelerin “stratejik özerklik” kavramı doğrultusunda savunma, enerji, gıda ve su, kritik madenler ve dijital teknolojiler gibi stratejik alanlarda kendi kendine yeten ekonomiler haline gelebilmeleri için fırsat ve yeteneklerini güçlendirmeleri gerektiğine dikkat çekiliyor.
Bu nedenle 2050-2150 yılları arasında gerçekleşecek olan dördüncü “Yüz Yıl Savaşları”nda Avrasya’yı “Türkiye Yüzyılı” ile kucaklamak, coğrafyamız için kalıcı barış ve kalkınma anlamına gelecektir.