Son üç yılda Afrika, Burkina Faso, Mali, Sudan, Nijer, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine ve son olarak Gabon gibi ülkelerde askeri devralmaların yaşandığı bir dizi siyasi çalkantıya tanık oldu. Ufukta bu tür olayların daha fazla olabileceği görülüyor.
Bu ülkelerdeki devrilen hükümetlerin çoğunlukla yabancı güçlerin askeri gücü tarafından desteklenmesi ve bunların sivil meşruiyetleri hakkında soru işaretleri yaratması nedeniyle, bu olayları yalnızca “askeri darbeler” olarak tanımlamak tamamen doğru olmayabilir. Örneğin son darbe sonrasında Fransa’nın “demokrasiye saygı” çağrısı yaptığı Gabon örneğinde, ülke son 60 yıldır Fransa ile derin bağları olan bir ailenin kontrolü altındaydı. İktidarı ele geçirenler aynı zamanda çeşitli yabancı devletlerin askeri ve mali açıdan desteklediği ordulardır.
Zıt güçler arasındaki çatışmalar
Kıtadaki güncel olayları, özellikle Rusya-Ukrayna çatışmasının ardından iki zıt gücün çatışması olarak nitelendirmek, daha net bir tasvir sunuyor.
Bu cephenin bir tarafında ABD ve Fransa var.
Çin’in Afrika’daki yayılmacılığına karşı koymayı amaçlayan bir strateji izleyen ABD, Körfez bölgesinde yaşananlara benzer bir durumu yansıtacak şekilde nüfuzunda hızlı bir düşüşe tanık oluyor. Örneğin Rusya’nın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nden çıkarılmasına yönelik son oylamada yaklaşık 80 Afrika ülkesi ya çekimser kaldı ya da önergeye karşı oy kullandı.
Fransa’nın Afrika’daki konumu da aynı derecede karmaşık. Sorunlu bir sömürge tarihine rağmen, Fransız politikaları Müslümanlardan Hıristiyan gruplara, solculardan milliyetçilere kadar geniş bir yelpazedeki aktörleri yabancılaştırmayı başardı. Pek çok kişi Fransa’yı kıtadaki yoksulluk ve yolsuzluğun sorumlusu olan birincil sömürge gücü olarak görüyor. Muammer Kaddafi’nin uygun bir lider olarak görüldüğü ve ülkenin kaosa sürüklendiği Libya’daki trajik sonuç, tüm Afrika ülkeleri için ayıklayıcı, uyarıcı bir hikaye işlevi görüyor.
Rusya, Çin cepheleri
Bununla birlikte, Rusya Afrika’daki varlığını hızla genişletti ve öldüğü iddia edilen Wagner lideri Yevgeny Prigozhin’in son mesajları, salt propagandanın ötesine geçerek, bu darbelerin çoğunun Rusya’dan alınan isyancı gruplara verilen destek sayesinde başarılı olduğu gerçeğine ışık tutuyor. Güvenlik, silah ve eğitim açısından Rus enerji şirketlerinin önemli sözleşmeler imzalaması, protestolar sırasında Rus bayraklarının sergilenmesini daha az şaşırtıcı hale getiriyor.
Öte yandan, Afrika’da kendisini Rusya’nın karşısında konumlandıran Çin, Deniz İpek Yolu projesi gibi girişimlerle nüfuzunu özellikle Doğu Afrika kıyılarında hızla genişletiyor ve kredi dağıtımında aktif olarak yer alıyor ve bildirildiğine göre bir milyonun üzerinde istihdam sağlıyor. Afrika’daki Çinli işçiler.
Afrika ile köklü tarihi, kültürel ve dini bağları olan Türkiye, kıtada nüfuzunu giderek artıran ülkeler arasında yer alıyor. Ülke, Afrika uluslarının iç işlerine karışmaktan kaçınarak, Afrika’da Doğu ve Batı blokları arasında denge sağlama politikasını sürdürüyor. Afrika ülkelerine insansız hava aracı gibi silahlar satmasına rağmen son yıllarda Somali gibi ülkelere milyarlarca dolar yardım sağlayan Türkiye, insani yardım çalışmalarıyla kıtada önemli bir prestij kazandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30’un üzerinde Afrika ülkesine çok sayıda ziyaret gerçekleştirdi.
Doğu ve Batı blokları arasında çıkmaza giren Ukrayna’da ne yazık ki yakın gelecekte çatışmaların Afrika’daki vekalet savaşlarına odaklanarak daha da kızışacağı aşikâr. Acımasız çatışmalara katlanan kıtanın, her şeyi kapsayan bir savaşa sürüklenmemesini canı gönülden umuyoruz.