UZMANLAR DEĞERLENDİRDİ: PKK, ÖCALAN’IN SİLAH BIRAKMA ÇAĞRISINI DİNLEYECEK Mİ? Türkiye yeni bir sürece adım atıyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yasama yılının başlangıcı vesilesiyle DEM Parti’yi ziyaret ederek el sıkışmasıyla kamuoyunda ‘Yeni çözüm süreci’ tartışmalarını tetikledi. Bahçeli, bu adımlara partisinin 22 Ekim’deki grup toplantısında da devam etti. “Bugün kitabın ortasından konuşacağım” diyen Bahçeli, Abdullah Öcalan’a yönelik önemli bir öneride bulundu. Bahçeli, Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması halinde, Öcalan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) DEM Parti Grup Toplantısı’na katılarak bizzat terörün sona erdiğini ve örgütün dağıldığını ilan etmesini istedi. Peki, PKK Öcalan’ın silah bırakma çağrısını dikkate alır mı? Bu sorunun yanıtını uzmanlarla araştırdık. “BAHÇELİ BU KADAR YÜKSEK BİR ADIM ATTIGINA GÖRE, KAMUOYU TEPKİLERİNİ HESAP ETMİŞTİR” KARAR’a konuşan Mesut Yeğen, Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM milletvekilleriyle Meclis’te el sıkışarak başlattığı sürecin arka planını ve olası etkilerini değerlendirdi. Yeğen, Bahçeli’nin bu adımının önceden planlanmış, kendiliğinden gelişmemiş bir hareket olduğunu vurguladı. “Süreç, 1 Ekim’deki tokalaşmayla başlamış gibi gözüküyor. Ancak bu sürecin öncesinde bir hazırlık döneminin olduğu düşünülüyor. Bahçeli’nin bu hazırlık olmadan, tepkinin ne olacağını öngörmeden veya önceki müzakereler olmadan böyle bir adım atmış olması olası görünmüyor. Dolayısıyla sürecin özel alanlarda yapılan görüşmelerle şekillendiğini düşünüyorum. Ayrıca örgütün de bu sürecin farkında olduğunu varsayıyorum. Bu nedenle Bahçeli’nin kendi başına, rastlantısal bir şekilde bir süreç başlattığını sanmıyorum. Bu süreç, tesadüfi ya da ‘yolda hallederiz’ yaklaşımıyla başlamış bir gelişme değil. Özellikle 1 Ekim’deki el sıkışma jestinin ardından Erdoğan ve Bahçeli’nin peş peşe yaptıkları açıklamalar sürecin ciddiyetini ortaya koydu. Bahçeli, tokalaşma jestinin ‘kendiliğinden’ olmadığını, düşünülen bir devlet işine işaret ettiğini belirtti. Özellikle Meclis’te Öcalan’ın gelerek PKK’nin silah bırakmasını açıklaması gerektiğinden bahsedildi. Türkiye, 2013-2015 arasında da bir çözüm süreci yaşamıştı ancak bu, daha önce görülmemiş bir adım. Bahçeli’nin bu düzeyde bir adım atması, kamuoyunun tepkilerini hesapladığını gösteriyor. Bu durum, devletle Öcalan arasında müzakere edilebilecek bir zemin oluşturduğunu gösteriyor. Aksi takdirde bu tür adımlar atılmazdı.” “ÖCALAN, ÖRGÜT ÜZERİNDE HALA ETKİLİ BİR İSİM” Sürecin başlama aşamasında nihai bir sonuca ulaşılmasının kesin olmadığını belirten Yeğen, Bahçeli’nin Öcalan hakkında yaptığı konuşmadan sonra örgütün açıklamalarının dikkat çekici olduğunu ifade etti. “Bu söylediklerim sürecin başladığı ve kesinlikle nihai bir sonuca ulaşacağı anlamına gelmiyor. Sürecin mevcut durumuna dayanarak böyle bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Muhtemelen PKK, sürece daha fazla dahil olma talebinde bulunacaktır. Bahçeli’nin Öcalan hakkında yaptığı açıklamadan sonra örgütten gelen iki açıklama dikkat çekici. İki açıklama da TUSAŞ’a yapılan saldırının hemen ardından geldi. Örgütün, sürecin tamamen karşısında durup itiraz edeceğine dair bir işaret vermemesi, onlarında sürece dahil olabileceğini düşündüklerini gösteriyor. Öcalan, örgüt üzerinde hala güçlü bir etkiye sahip. Ancak her dediğinin harfiyen yerine getirileceği bir tablo olduğunu düşünmüyorum. Bu durum, Suriye ile ilgili ve PKK’nın lağvedilmesi ya da Türkiye’ye karşı silah kullanmayı bırakması karşılığında ne alacağına bağlı olacaktır. PKK, durup dururken ‘örgütü dağıtıyorum, Suriye’deki iddiamdan vazgeçiyorum’ diyecek bir yapı değil. Öcalan da böyle bir çağrı yapacak biri değil. Örgütün dinamiklerini ve eğilimlerini iyi biliyor. Bu nedenle bir müzakere çerçevesinin olması gerekmektedir.” “BÜYÜK KIRILMA ANLARINDA, KARARLARI ALAN GENELLİKLE ÖCALAN OLDU” Devlet somut adımlar atarsa, hem PKK meselesinin hem de Kürt sorununun çözülme ihtimalinin olduğunu ifade eden Yeğen, Öcalan ve devletin bölgesel gelişmelere benzer yaklaşımlar sergilemelerinin bu sürecin başarı şansını artırabileceği belirtti. “Öcalan 25 yıldır cezaevinde. Örgütle fiziksel teması olmayan biri. Bu yüzden şöyle düşünebiliriz: Örgüt, tüm bu süreç boyunca Öcalan’dan bağımsız olarak hayatta kaldı ve karmaşık bir ortamda varlığını sürdürdü. Hatta Rojava’da kendi kendini yöneten bir yapı da oluşturdu. Dolayısıyla Öcalan olmadan da hayatta kalabilen bir örgüt var. Ancak 25 yıl boyunca Öcalan, örgüt için ideolojik liderliğini sürdürdü ve zaman zaman stratejik perspektifler sundu. Bu nedenle Öcalan olmadan PKK’nın ideolojik birliğini koruması ve stratejik adımlar atması güçtür. Büyük kırılma anlarında, kararları alan veya örgüte ileten genellikle Öcalan oldu. Eğer Öcalan kesin bir şekilde örgütün lağvedilmesi çağrısı yaparsa ve buna rağmen örgüt kendini feshetmezse, bu durumda örgüt içinde bir çatlak oluşabilir. Ancak bu çatlağın nasıl olacağı, büyüklüğü ve etkileri kestirilemez. Kısacası, 25 yıldır Öcalan olmadan varlık gösteren bir örgüt mevcut. Ancak bu süre zarfında Öcalan, ideolojik ve politik birliği sağlama açısından önemli bir rol üstlendi. Eğer devlet, ciddi ve somut adımlar atarsa her iki meseleyi de çözme ihtimali var. Öcalan ve devlet, bölgesel gelişmeleri benzer şekilde yorumluyor gibi gözüküyor. Bölgenin, Türkiye ile Kürtleri karşı karşıya getirebileceğini düşünüyorlar ve bu durumu istemiyorlar. Bu nedenle bu ortak değerlendirme doğrultusunda sürecin başarılı olma ihtimali olduğunu düşünüyorum. Ancak burada devletin atacağı adımların niteliği oldukça önemli.” Silahsızlanma ve Rojava üzerinde anlaşmanın zor olabileceği ancak bu sorunlarda bir ortak noktada buluşulursa sürecin başarıyla sonuçlanma ihtimalinin yükselebileceğini dile getiren Yeğen, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bahçeli’nin ‘Öcalan Meclis’te konuşsun’ ifadesi, devletin radikal adımlar atabileceğini gösteriyor. Ancak radikal adımlar dediğimizde Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması ya da Kürtlerin kültürel haklarının tanınması gibi süreçlerin ne derece somut ve nitelikli olacağı önem taşıyor. Eğer bu konularda ilerleme kaydedilirse sürecin başarıya ulaşma ihtimali oldukça yüksek. Sürecin başarılı olacağına dair bir başka gösterge de şudur: Silahsızlanma ve Rojava konuları, örgütle devlet arasında anlaşmazlık yaratabilecek alanlar. Ancak Öcalan’ın durumu, Kürtlerin bu süreçten ne elde edeceği ve Kürt siyasetçilerin geleceği hakkında taraflar arasında uzlaşmayı kolaylaştırıyor. Silahsızlanma ve Rojava üzerindeki görüşmeler zor olsa da bu alanlarda da bir uzlaşma sağlanırsa sürecin başarıya ulaşma ihtimali güçlüdür.” “ÖRGÜT İÇERİSİNDE BARIŞA VE SÜRECE DESTEK VERMEYEN BİR KANAT VAR” KARAR’a konuşan Yazar-Gazeteci İlhami Işık, Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere tepkisini ve özellikle PKK ile YPG gibi silahlı gruplarla ilişkili süreci nasıl yönettiğini geliştirdi. İran’ın bölgedeki etkisinin azalmasıyla Türkiye’nin hızlı bir şekilde adım atma ihtiyacını belirten Işık, Türkiye’nin geçmiş çözüm sürecindeki hatalardan ders alarak bu kez daha dikkatli bir yaklaşım sergilediğini vurguladı. “Bu, her iki taraf için de geçerli. Türkiye açısından da, PKK açısından da, bölgedeki dışsal gelişmelerden kaynaklanan bir durum. Türkiye’den sonra ikinci büyük devlet olan İran’ın hem oyun kurucu hem de bozucu olma yeteneği hemen hemen sıfıra inmiş durumda. Yani, oyun bozucu kabiliyeti, Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle sona erdi. Oyun kurucu yetkisi ise İsrail’in saldırıları sonucunda ciddi şekilde zayıfladı. Böyle bir ortamda, vekalet savaşlarını sürdürme kabiliyetine sahip bir devletin doğrudan bir saldırıya nasıl tepki vereceğine dair bir senaryo oluşturuldu. Eğer böyle bir saldırı olursa ve İran bu duruma karşılık verirse, bölgedeki siyasi haritanın değişmesine neden olabilecek bir durumla karşılaşacağız. ‘Siyasi harita’ derken sadece coğrafi değişikliklerden bahsetmiyorum; aynı zamanda İran’ın Sünni ve Şii dünyası üzerindeki etkisinin azalmasına neden olabilecek bir süreci kastediyorum. Barışa, çözüme ve sürece destek vermeyen bir yapı, bir kanat mevcut. Evet, ‘liderimiz, önderimiz ne derse onu yapacağız’ diyenler var, fakat bunun zıttını savunanlar da mevcut. Ancak geçmişteki çözüm sürecinde benzer bir durum yaşandı. Sürekli bu süreçleri Suriye’ye yönlendirmeye çalışıyorlardı. Şu an da aynı durum geçerli. İşte bu nedenle bahsettiğim olağanüstü durum, yani bölgedeki olağanüstü gelişmeler olmadan önce Türkiye önlem almak istiyor. Türkiye, birinci Körfez Savaşı sonrasında Suriye’deki pozisyonuna geri dönmemek adına önceden adımlar atmak arzusunda.
Zeytinyağı alırken dikkatli olun! Sahte ürünlerle karşılaşmamak adına uzmanlardan öğrenmeniz gereken beş temel kural. Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda sahteciliği yapan firmaları açıkladı. Bu durum zeytinyağı sahteciliğinin tekrar...
Devamını Oku..