Gazze’de uzun süredir devam eden kargaşanın ortasında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) son kararı barış için bir umut ışığını temsil ediyor.
171 gün süren çatışmaların ardından, uluslararası toplumun Ramazan ayında derhal ateşkes yapılması yönündeki ortak çağrısı önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor. Kararın kabul edilmesinin ardından yankılanan alkışlar, masum sivillerin acılarına son verilmesi yönündeki küresel dayanışmanın altını çiziyor.
Filistin-İsrail ihtilafının Ekim ayında başlamasından bu yana, 32.000’den fazla kişinin hayatını kaybetmesi ve sayısız kişinin yerinden edilmesiyle insani kayıplar şaşırtıcı boyutlara ulaştı. Artan insani kriz, dünya toplumunun acil eyleme geçmesini ve ortak sorumluluk almasını gerektiriyor. Ancak daha önceki ateşkes kararlarının, özellikle ABD’nin muhalefeti nedeniyle tekrar tekrar geçirilememesi, ilerlemeyi engelledi. ABD’nin son karara oy vermekten kaçınması, politikada ince bir değişime işaret ediyor, ancak bunun sonuçları belirsizliğini koruyor. Bazıları bunu zımni bir onay olarak görürken, diğerleri bunu tedbirli bir adım olarak görüyor, tedbiri ne tam olarak destekliyor ne de karşı çıkıyor. Bu belirsizlik İsrail’i cesaretlendirme riski taşıyor ve kararın kalıcı barışa ulaşmadaki etkinliğini zayıflatıyor.
Çatışma devam ederken, Güvenlik Konseyi kararının ruhunu onurlandırmak için tüm paydaşların netlik ve kararlılığa ihtiyacı var. Yalnızca diyalog ve diplomasiye gerçek bir bağlılıkla şiddet döngüsü kırılabilir ve Gazze’de ve daha geniş bölgede sürdürülebilir barışın yolu açılabilir. BM Güvenlik Konseyi’nin kararının ardından Linda Thomas-Greenfield’in oylamanın “bağlayıcı olmadığı” yönündeki iddiası, İsrail’e incelikli bir selam verirken, aynı zamanda hem ABD hem de İsrail’in potansiyel reddine zemin hazırlıyor. Benzer şekilde, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de Hamas’ı kınamadaki başarısızlığı nedeniyle BM kararına ilişkin hoşnutsuzluğunu dile getirdi. Bu stratejik manevra, uluslararası toplumun kolektif çabalarını baltalıyor ve ABD’nin bölgede barışa yönelik kararlılığına şüphe düşürüyor. Ateşkes yönünde artan baskılara rağmen ABD’nin Filistin-İsrail meselesindeki tutumu değişmeden kalıyor ve barışı savunan güçlerle uyum sağlanamıyor.
Ancak kararın kabul edilmesi küresel sahnede adaletin sembolik bir zaferini temsil ediyor. BM Şartı’na göre Güvenlik Konseyi kararları tüm üye devletler için yasal olarak bağlayıcıdır. Amerikan medyası bile bu kararların bağlayıcı niteliğini kabul ediyor ve bu da ABD’nin BM temsilcisinin neden aksini önerdiğini kafa karıştırıcı hale getiriyor. ABD’nin Güvenlik Konseyi içindeki müttefikleri, konsey kararlarının zorunlu niteliğini yeniden teyit ederek ABD’nin tutumundaki tutarsızlığı daha da vurguladı.
ABD’nin belirsizliği: Küresel barışa yönelik bir tehdit
ABD’nin böylesine temel bir konudaki belirsizliği, güvenilirliğini zedeliyor ve uluslararası hukuk ve diplomasiye olan bağlılığı hakkında soru işaretleri yaratıyor. Artan baskı karşısında ABD pozisyonunu netleştirmeli ve Orta Doğu’da barış ve istikrarın ilerletilmesinde gerçek liderlik sergilemelidir. ABD, yalnızca kararlı eylem ve ilkeli diplomasi yoluyla küresel meselelerde güvenilir bir hakem olma rolünü geri kazanabilir. ABD büyükelçisinin BM Güvenlik Konseyi kararlarının bağlayıcı olmadığı yönündeki son iddiası, Amerika’nın küresel barış ve güvenliğe olan bağlılığı konusunda ciddi soruları gündeme getiriyor. Eğer bu kararların hiçbir ağırlığı yoksa, neden ABD bunları engellemek için defalarca veto yetkisini kullanıyor? Bu tür bir tutarsızlık, ABD’nin Filistin-İsrail çatışması konusunda içinde bulunduğu ahlaki ve itibarsal bataklığı daha da derinleştiriyor. ABD, Güvenlik Konseyi’nin otoritesini baltalayarak, yaygın eleştiri ve kınamalara davetiye çıkarma riskini taşıyor. Etkili ülkelerin Gazze’de devam eden kan dökülmesine karşı harekete geçmesi zorunludur. Kararın Ramazan ayında ateşkes çağrısı, bölgeyi saran anlamsız şiddetin durdurulması için kritik bir fırsat. Ramazan ayının yarısı geçmiş olduğundan durumun aciliyeti göz ardı edilemez. Uluslararası toplum bu kararın uygulanmasını desteklemek ve Gazze’deki acılara son vermek için kararlı adımlar atmalıdır.
BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes çağrısında bulunan son kararına rağmen İsrail yetkilileri, Hamas yenilene ve rehineler serbest bırakılana kadar devam etme kararlılığındadır. İsrail ile Hamas arasında geçici ateşkes müzakerelerinin durması, kuşatma altındaki Gazze’deki insani krizin uzamasına neden oldu. Çatışma devam ettikçe uluslararası toplum, çapraz ateşte kalan sivillerin refahına öncelik vererek sürdürülebilir bir barışa aracılık etme çabalarını iki katına çıkarmalı. Kararın pasajı ileriye doğru atılmış bir adıma işaret ediyor, ancak Gazze’deki şiddeti bastırmak ve acıyı hafifletmek için somut eylemlere ihtiyaç var. Yalnızca uyumlu diplomatik katılım ve çok taraflı işbirliği yoluyla, güç durumdaki bölgeye ve bölge sakinlerine umut veren kalıcı bir çözüme ulaşılabilir.
Gazze’de devam eden çatışma, yalnızca 2,2 milyon nüfusu için insani bir kriz değil, aynı zamanda uzun süredir devam eden Filistin sorununa acil bir çözüm çağrısı da sunuyor. Bunun da ötesinde, İsrail’in istisnacılığı kavramına meydan okuyor ve küresel düzenin istikrarını tehdit ediyor. Şu anda, Hamas’ın derhal mahkum değişimini başlatma isteğini ifade etmesiyle birlikte, BM Güvenlik Konseyi kararının, Gazze’de güç durumdaki Filistinlilere insani yardımın artırılmasını kolaylaştıracak etkili bir mekanizmanın kurulmasının önünü açması hayati önem taşıyor. ABD’nin desteğini kesmesi ve küresel baskının artmasıyla İsrail kritik bir dönemeçle karşı karşıya. Bu stratejik yeniden ayarlama, ABD desteğinin önemini ve geri çekilmesinin sonuçlarını vurguluyor. Uluslararası toplumun daha fazla gerilime karşı birleşik cephesi, itidal ve diyalog zorunluluğunun altını çiziyor.
Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ateşkesi açıkça Hamas’ın elindeki rehinelerin serbest bırakılmasıyla ilişkilendirmediği için kararın içeriğinin kabul edilemez olduğunu ileri sürerek tutumunda kararlılığını sürdürüyor. BMGK oylamasının ardından, Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer başkanlığında Washington’a yapılması planlanan heyet gezisini iptal etti. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, İsrail’in Gazze’deki çatışmayı durdurmaya yönelik “manevi bir hakkı” olmadığını savundu. Bu, Biden yönetiminin, Netanyahu’nun bu konudaki pozisyonunu yumuşatmak için nüfuzunu kullanması açısından gerçek bir zorluk teşkil ediyor.