COVİD-19 salgınının ilk şoku yatıştıktan ve küresel talep toparlanmaya başladıktan sonra, salgının devam eden artçı şoklarından etkilenen küresel tedarik zinciri sorunları, onlarca yıldır büyük ölçüde bastırılmış olan küresel enflasyonda hızlı bir artışa yol açtı. Çin ve Asya’da korona virüs salgınıyla mücadele için uygulanan uzun süreli karantina ve kısıtlama önlemleriyle daha da kötüleşen arz kesintileri, salgının ilk 18 ayında biriken tasarruflardan kaynaklanan talep artışıyla birlikte küresel enflasyonu daha da artırdı. Bu dinamik, nesiller arası tasarruf ve harcama davranışlarındaki değişimlerle birleştiğinde, küresel enflasyondaki dalgalanmaların aralığını benzeri görülmemiş seviyelere yükseltti.
Son on yılda, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde yaşam standartlarındaki değişimler ve tasarruf-tüketim alışkanlıklarının yeniden yapılandırılması nedeniyle fiyat istikrarını sağlamak giderek zorlaşıyor. Gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan piyasalara kadar, daha önce belirli standartlara bağlı harcamalarla bastırılan enflasyonist baskılarda, artık psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla birlikte ortaya çıkan, gözle görülür bir derinleşme yaşanıyor. Enflasyon ve artan hayat pahalılığına ilişkin küresel çapta yaygın şikayetlere rağmen, reel sektöre güçlü bir mesaj gönderecek proaktif tedbirlerin eksikliği görülüyor. Tasarruflara yönelmenin ve harcamaları kendi imkanlarına göre ayarlamanın net bir sinyal verdiği 1970’li, 80’li ve bir dereceye kadar 90’lı yılların ekonomik manzarasının aksine, bu tür davranışlar günümüz dünyasında o kadar yaygın değil.
Dolayısıyla reel sektörün beklenen enflasyon ve beklenen döviz kuru seviyesinde bozulma yaşamasına rağmen dünya çapında fiyatlama davranışları düzensiz görünüyor. Ancak Y ve Z kuşağının farklı yaşam tarzları ve kültürel değerleri, önceki kuşaklarda olduğu gibi piyasayı sarsacak bir tutuma dönüşmüyor. Küresel enflasyonun artan etkisi, gelir dağılımı eşitsizliklerini derinleştiriyor, piyasa mekanizmalarını daha da bozuyor ve fiyatlama alışkanlıklarını kötüleştiriyor; özellikle milli gelir payı hızla genişleyen azınlık kesimini etkiliyor. Önde gelen uluslararası ekonomik kuruluşların son analizleri, 1970’ten 2020’ye kadar geçen 50 yılda, küresel enflasyonun dalgalanmasında talep şoklarının etkisinin artık arz şoklarından daha ağır bastığını vurguluyor.
Enerji fiyatları küresel enflasyonu artırıyor
Son dönemde yapılan araştırmalar da enerji fiyatlarındaki dalgalanmaların küresel enflasyonun etkileri açısından toplumları diğer girdi türlerinden daha fazla etkilediğini doğruluyor. Nitekim, devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ve artan enerji fiyatlarının küresel enerji arz güvenliği üzerinde yarattığı birincil ve dalgalı etkiler, küresel enflasyonun en gelişmiş ekonomilerde bile son 30-40 yılın en yüksek seviyelerine çıkmasına neden olmuştur. Sonuç olarak, 1970’li ve 80’li yılların tasarruf alışkanlıklarına dönmeden küresel enflasyonun gelişen dinamiklerini ele almak zor görünmektedir. Küresel talep şoklarını hafifletmenin en etkili yaklaşımı tasarruf odaklı tüketim alışkanlıklarının yeniden canlandırılmasıdır.
Nitekim Avrupa genelinde enerji tüketiminde iki yıldır tasarruf odaklı yürütülen çalışmalar, küresel enerji fiyatlarındaki dalgalanmanın enflasyon üzerindeki yönlendirici etkisini kontrol altına aldı. Gelişmekte olan ekonomilerde tasarrufun teşvik edilmesi, gelişmiş ekonomilere göre karmaşık bir konu olmaya devam etmektedir. Gelişmekte olan ekonomilerde maliyetlerin ve maliyet enflasyonunun yönetilmesi, gelişmiş ekonomilere göre hâlâ daha karmaşık ve öncelikli bir konudur. Merkez bankaları küresel enflasyonun değişen anatomisini ve para politikasının etkinliğini de araştırmaya devam ediyor.