Bir süredir Dördüncü Sanayi Devrimi’nin yapay zeka gibi teknolojilerin yönlendirdiği dönüştürücü etkilerine tanık oluyoruz. Önceki sanayi devrimlerinden ve ilgili teknolojilerinden farklı olarak, devam eden bu devrim hayatımızın her yönünü yeniden şekillendiriyor. Bu derin etkinin temel nedeni, çift kullanımlı yetenekleri nedeniyle sıklıkla kuvvet çarpanı olarak adlandırılan yapay zekanın neredeyse her alana entegre edilebilmesi, süreçleri geliştirip otomatikleştirebilmesidir. Yapay zekanın derin ve geniş etkisi, onun yaygın biçimde benimsenmesini ve yaşadığımız önemli değişiklikleri açıklıyor.
Yapay zekanın kapsamlı ve derin uygulaması, “teknolojinin kişiselleştirilmesi” olarak bilinen yeni bir kavramı ortaya çıkardı. Özünde yapay zekanın çok yönlülüğü, askeri uygulamalardan günlük hayata kadar farklı amaçlar için özelleştirilebilmesine ve çeşitli alanlara entegre edilebilmesine olanak tanıyor. Bu kişiselleştirme, yapay zekanın belirli ihtiyaç ve tercihleri karşılayacak şekilde özelleştirilebileceği anlamına gelir; bu da onu hem günlük deneyimlerimizde hem de uzmanlık alanlarımızda benzersiz ve yaygın bir güç haline getirir.
Apple’ın yeni ‘kişisel asistanı’
Teknolojinin kişiselleştirilmesine bir örnek, Apple’ın yakın zamanda yeni sistemi “Apple Intelligence”ı duyurmasıdır. Apple Intelligence, özünde kişisel zeka kavramı üzerine kurulu olup cihazlarımızı yalnızca iletişim araçlarından kişisel asistanlara dönüştürmeyi amaçlamaktadır. OpenAI ile iş birliği sayesinde Apple cihazları artık hizmetlerini bireysel kullanıcı ihtiyaçlarına göre özelleştirebilecek.
Örneğin, Siri programları düzenleyecek, basit istemlerden videolar oluşturacak, arkadaşlarınızın ve ailenizin yüzlerini içeren yeni emojiler (artık “genmojiler” olarak adlandırılıyor) oluşturacak ve hatta e-postanın amacına göre e-posta seslerini özelleştirecek. Bu yeni sistemin özellikle dikkat çekici bir özelliği, cihazlarımızda saklanan tüm bilgileri hatırlama ve tanıma yeteneğidir. Aile üyelerini tanımlayabilir, arkadaşlarla önceki haftanın aktivitelerini hatırlayabilir ve yaklaşan planların kaydını tutabilir; her yere taşıdığımız kişisel bir asistan gibi işlev görebilir.
Bu ilerlemeler, yapay zekanın özellikle doğal dil işlemede sürekli gelişmesi ve yapay zekanın Apple cihazlarına daha derin entegrasyonu sayesinde mümkün oluyor. Bu evrim yalnızca işlevselliği geliştirmekle kalmıyor, aynı zamanda teknolojiyi daha kullanıcı dostu ve sezgisel hale getiriyor.
Askeri alanda teknolojinin kişiselleştirilmesi
Ancak Apple’ın yeni sistemi teknolojinin kişiselleştirilmesinin tek örneği değil. Bu eğilimin geliştiği önemli alanlardan biri de askeri alandır. Bu sektör, diğer alanlar ve uluslararası ilişkiler üzerindeki derin etkisi nedeniyle özel ilgiyi hak ediyor. Teknolojinin askeri bağlamda kişiselleştirilmesi, her devletin, öncelikle karşı karşıya olduğu belirli tehditler ve ulusal çıkarları tarafından şekillendirilen, kendi askeri alanı içerisinde yapay zekanın farklı uygulamalarına ve uyarlamalarına odaklanacağı anlamına gelir. Sonuç olarak, bir devlet terörle mücadele stratejileri için yapay zekayı entegre etmeye öncelik verirken, diğerleri onu askeri statükolarını geliştirmek için kullanabilir.
Ayrıntılı olarak açıklamak gerekirse, ABD ile büyük güç rekabeti içinde olan Çin, Ulusal Gençleşme hedefine ulaşmak için askeri gücünü artırmayı ve Halk Partisi’nin kuruluşunun yüzüncü yılı olan 2049’a kadar dünya standartlarında bir askeri güç haline gelmeyi hedefliyor. Çin Cumhuriyeti. Bu hedefe ulaşmak için Çin, başta yapay zeka olmak üzere gelişen teknolojilerden yararlanarak ordusunun modernizasyonunu tamamlama planlarını duyurdu.
Çin’in yapay zekayı benimseme konusunda en aktif olduğu askeri alanlar göz önüne alındığında, denizcilik alanı hakimdir. Tayvan’ın Çin için tartışmalı bir konu olmaya devam ettiği ve ABD ile rekabetin Çin’in dış politikasının temel itici gücü olduğu göz önüne alındığında, bu odaklanma jeopolitik açıdan stratejiktir.
Özellikle Çin, insansız su altı araçlarına büyük yatırım yaptı. “Robosharklar”, robofish ve gelişmiş yapay zeka güdümlü denizaltılar gibi yenilikler Çin’in askeri stratejisinin merkezinde yer alıyor. Bu teknolojiler, gelişmiş gözetleme ve savunma mekanizmaları sağlayarak Çin’in denizcilik yeteneklerini geliştiriyor. Yapay zekanın bu alanlarda kullanılması, gerçek zamanlı veri işleme ve karar almayı mümkün kılarak hem savunma hem de saldırı operasyonlarında önemli bir stratejik avantaj sunuyor.
Buna karşılık ABD, yapay zekayı öncelikle hava alanına, özellikle de dronlar aracılığıyla entegre etti. Bu insansız hava araçları (İHA’lar), benzersiz gözetleme, keşif ve hedefli saldırı yetenekleri sağlayarak modern savaşta devrim yarattı. Ancak Çin’in denizcilik alanındaki stratejik ilerlemelerini fark eden ABD, yakın zamanda odağını yapay zekayı donanmasına dahil etmeye kaydırmaya başladı. Bunun en önemli örneği otonom insansız yüzey aracı olan Sea Hunter’dır. Bu değişim muhtemelen Çin’in güç dengesini ve teknolojik üstünlüğü korumayı amaçlayan ilerlemesine bir yanıt olarak hizmet ediyor.
Türkiye’nin PKK’ya karşı yapay zeka destekli operasyonları
Benzer şekilde Türkiye, yapay zekayı öncelikli olarak insansız hava araçları aracılığıyla ordusuna dahil ediyor; bu da, sınırları boyunca PKK terör grubundan ve onun Suriye kanadı YPG’den gelen terör tehditleriyle mücadeleye odaklandığını yansıtıyor. TB2, Anka ve Akıncı gibi yapay zekayı sistemlerine dahil eden drone’lar, gözetleme, keşif ve teröristlere yönelik hedefli saldırılarda kritik hale geldi. Yapay zekanın büyük miktarda veriyi analiz etme ve potansiyel tehditleri gerçek zamanlı olarak belirleme yeteneği, Türkiye’nin sınır güvenliği ve terörle mücadele operasyonlarını önemli ölçüde geliştirdi.
Bir başka örnek de Balkanlardaki durum. Kendi yerli İHA’sını üretemeyen birçok Balkan ülkesi, Türkiye gibi başka ülkelerden İHA satın aldı. Bu gelişmelerin temel motivasyonu ise sınırlarını koruma zorunluluğudur. Bölgenin jeopolitik karmaşıklıkları göz önüne alındığında, yapay zeka destekli dronlar, sınırları izlemek, yasa dışı geçişleri önlemek ve ulusal güvenliği sağlamak için uygun maliyetli ve verimli bir araç sunuyor.
Görüldüğü gibi her devlet kendi ordusunda yapay zekanın kullanımını ve uygulamasını ulusal ihtiyaç ve hedeflerine göre uyarlamıştır. Bu noktada yapay zekanın nükleer teknoloji gibi önceki teknolojilerden farkının dikkat çekici olduğunu belirtmekte yarar var. Nükleer teknoloji güçlü olmasına rağmen uygulama alanı sınırlıdır.
Buna karşılık yapay zeka son derece uyarlanabilir ve çok yönlüdür. Çok çeşitli askeri teknolojilere entegre edilerek yeteneklerini ve etkinliklerini artırabilir. Bu uyarlanabilirlik, yapay zekayı, geleneksel askeri varlıkları son derece akıllı ve verimli araçlara dönüştürebilen bir kuvvet çarpanı haline getiriyor.
Bu nedenle, yapay zeka teknolojisinin askeri alanda kişiselleştirilmesinin, önceki teknolojilerin herkese uyan tek çözüm yaklaşımından önemli bir sapmayı temsil ettiğini vurgulamak gerekiyor. Yapay zeka, ister Çin için su altı gözetimini geliştirmek, ABD için havadan keşifleri geliştirmek, ister Türkiye ve Balkanlar için sınır güvenliğini güçlendirmek olsun, belirli operasyonel ihtiyaçları karşılayacak şekilde özelleştirilebilir. Bu düzeydeki özelleştirme, askeri kuvvetlerin kendilerine özgü zorluklara ve stratejik hedeflere ulaşmak için yapay zekadan yararlanabilmesini sağlar.
Teknolojinin özellikle yapay zekanın entegrasyonu yoluyla kişiselleştirilmesi hayatımızın her yönünü dönüştürüyor. Önceki teknolojilerin aksine, yapay zekanın uyarlanabilirliği ve çok yönlülüğü, onun belirli ihtiyaçlar ve uygulamalar için özelleştirilebilmesini sağlıyor. Bu nedenle Apple’ın telefonlarımızı kişisel asistanlara dönüştüren “kişisel zeka” sistemi gibi gelişmeleri, devletlerin ulusal çıkar ve hedeflerine göre farklı yapay zeka stratejileri benimsediklerini görüyoruz.
Ancak gelişmiş kullanıcı deneyimlerine, çeşitli sektörlere özel çözümlere ve stratejik askeri gelişmelere ek olarak yapay zeka yoluyla kişiselleştirilmiş teknolojinin geleceği, gelişen etik ve mevzuatla ilgili zorlukları da beraberinde getiriyor. Yapay zeka çeşitli alanlara daha fazla entegre oldukça, bu zorlukların karmaşıklığı ve kapsamı da artacaktır. Bu nedenle, yapay zekanın sorumlu ve adil kullanımını sağlamak için sağlam düzenleyici çerçeveler ve etik yönergeler oluşturarak bu sorunları derhal ele almak çok önemlidir.